Kaz Dağlarından, Tahtakuşlar Köyü’nün (Türkiye’de ilk ve tek) özel etnografya müzesinden aldığım, zeytin çekirdekleri ve boncuklardan yapılmış kolye önümde duruyor. Kaz dağlarının havasından, suyundan, taşından toprağından, antik zaman güzellerinden, konar göçer Tahtacılardan, Homeros’tan bu zamana kadar, yörede yaşamış farklı inanışlara sahip insanların hepsinin kutsal saydığı Kaz Avlusunun manevi havasından bir şeyler taşıyan bu değerli mücevher, çoğu kişiye göre altın denen madenden daha değerli değil.
barış kolyesi
Altın madeni işleteceklermiş Kaz Dağlarında. Oralarda yaşayan insanların çoğu, Bergama Ovacık’ta olan biteni gördükten sonra maden işletilmesine karşı çıkıyorlar. Çünkü altın lafını duyunca gözleri parlayanlar bile, Bergama’dan çıkan altının oralarda yaşayan insanların ve diğer canlıların refahını arttırmadığını, altın arayan şirketlerin 15 yılda mahkeme kararlarına aykırı olarak maden sahasındaki toprağın altını üstüne getirip, suları zehirleyip, bitki örtüsünü kurutup arkalarında ot bitmeyen bir cehennem çukuru ve tonlarca zehirli atık bıraktığını gördüler. Hatırlar mısınız bilmem, bu altın şirketlerine karşı can havliyle yaşadıkları yeri savunmaya kalkan Bergamalı köylüler, casuslukla, teröristlikle suçlandılar. Mahkemeler kuruldu, suçlamaların asılsız olduğu kanıtlandı ama neye yarar. Çamur atıldı izi kaldı. Şimdi tarih Kaz Dağlarında tekrarlanacak. Birileri çok konuşup çok bağıracak, altın madenlerine karşı çıkanların bir çoğu da aslında en önemli değer olan insani ve doğal yaşamın sürdürülmesi konusunu unutup, maden işleten şirketlerin yerli-yabancı olması, şirket sahibinin kimliği gibi meselelerle uğraşacak, belki birbirlerine düşecekler, sonunda da borsalardaki değerler, kimilerinin sözde yere göğe koyamadığı manevi değerlere, insani ve doğal yaşama galip gelecek mi acaba? Altın madenciliğinin Türkiye’nin dünyanın her yerinde nasıl kirli ve kanlı bir tarih yazdığı, başka bir yazının konusu olabilir ama ben aslında Kazdağlarının eteklerinde, gezip tanıdığım ve sevdiğim bir yerden, Altınoluk’tan sözetmek istiyorum:
Deniz ve Dağlar
Altınoluk‘un önce zeytin ağaçları, saçlarını savura savura, meraklı köy çocukları gibi, sizi karşılamak için, yolunuza çıkar. Kazdağı’nın çocuklarıdır onlar. Kazdağı’na bir zamanlar “canavarlar anası, bin pınarlı İda” demişler ama, bizim bildiğimiz betondan, çelikten yapılma canavarların anası değildir o. Zeytinler, çınarlar ve göknarların, onların dallarında yuva yapan sincapların, birbirinden alımlı ötücü ve yırtıcı kuşların, ayı, domuz, sırtlan, vaşak, kurt ve tilkilerin, tüm dünyada sadece Kazdağında yetişen şifalı otların ve çiçeklerin, yani binlerce canın anasıdır o. Denizi kirleten, zeytin ağaçlarını söküp yerine yazlık-kondular diken, ormanları ateşe veren canavarlarsa buralara sonradan gelmiştir. Kazdağı onları, onlar da Kazdağı’nı sevmez.Altınoluk’un bir ucu dağın eteklerinde, bir ucu deniz kıyısındadır. İçinden Şahinderesi geçer. Şahinderesi, Kazdağı’nın tepelerinden gelir, adını verdiği kanyonun içinden geçip denize dökülür. Yukarılarda ürkütücü, geçit vermez, sarp kayalıkların arasında akan ve ulaşılmaz olan Şahinderesi, dağlı göçerler gibi, düze inince savunmasız kalır, durgunlaşır, suyu bulanıklaşır. Derenin denizle buluştuğu yerdeki küçük köprünün etrafında, sabah erken saatlerde yalıçapkınları uçuşur.Altınoluk’un dağ eteklerine yaslanan ucunda, serin çınaraltı kahvelerinde oturup geleni geçeni güleryüzle seyreden sakinleri, deniz kıyısındaki uçta yazlık evlerde oturan tatilcilerden ayrı bir alemde gibidir. Tatilcilerin çoğu, buraların bir yaz mevsimini, bir de denizini (o da kıyısından kenarından) bilir. Dört mevsimin dördünde de ayrı bir efsane gibi yaşayan Kazdağı’na neden Kazdağı dendiğini bilmez, merak da etmezler.
Sarı Kız
Kaz, Altınoluk’un yakınındaki Tahtakuşlar Köyünde yaşayanlarca hala sürdürülen bir geleneğe göre kutsal bir kuştur. Sarıkız da bu kutsal kuşların ermiş çobanı. Adına adaklar sunulan Sarıkız, Kazdağı’nda “sır” olmuş, dağla bütünleşmiştir. Dağda yaşayan tüm canlıları koruyan dağın ölümsüz ruhudur. Her sene Kazdağı’nın zirvesi Karataş Tepesinde, Kazavlusu adı verilen taşlarla çevrili büyük alanda Sarıkız Hayırı adı verilen törenler yapılır, kaz çobanı Sarıkız anılır. Başlarında çiçekli oyalar işlenmiş yazmalarıyla kadınlar kazanlarla yemek pişirir, dağın tüm sakinlerini barındırıp beslemesini örnek alırcasına herkese ikramda bulunurlar. Sarıkızla ilgili efsaneler birbirinden farklı olsa da, ortak yönleri, yerleşik törelerle çatışan, özgürlüğüne düşkün, ele avuca sığmaz bir Sarıkızdan sözetmeleridir. Aynı onun gibi yerleşik halkın töreleriyle çatışan göçerlerce kutsaması tesadüf değildir.Tahtakuşlar Köyünde, bir zamanlar yörede yaşamış olanlardan geriye kalanları saklayan bir etnografya galerisibulunur. Etnografya sözüne aldanmamak lazım, sadece insanların değil, doğanın da tarihine ve bugününe dair izlere rastlanabilir orada. Dağdan toplanıp şifalı çaylar kaynatılan otlara, rengini kök boyalardan alan dokumalara, tohumlardan, kuş tüylerinden, kemiklerden yapılmış takılara bakınca insanın tarihinin doğanın tarihinden koparılmadığı bir yerde olduğunuzu anlarsınız. Müzeyi kuran Alibey Kudar ve ailesinin söylediklerine göre, karanfil tohumlarından yapılmış kolyeyi eskiden evlenme çağındaki genç kadınlar takar, evlenecekleri kişiyi seçtiklerinde kolyeyi ona armağan ederlermiş. Zeytin çekirdeklerinden yapılmış kolye, barışı simgeliyormuş. Zeytin çiçeği esansında bekletilen bu kolye, tüm diğer takılar gibi aynı zamanda hem takı hem de güzel bir parfüm yerine geçiyor. Görünüşlerinin güzelliği kadar taşıdıkları anlam ve işlevler de önemli. “Ana kokusu” isimli kolye, küçük çocuğu olan kadınların kullandığı parfümlü bir takı. Kadınlar, çocuklarını bırakıp bir yere gidecekleri zaman, kolyeyi çocuğun boynuna takıyorlar, böylece annelerinden duymaya alışık oldukları bir çeşit parfüm kokusunu taşıyan bu kolyeden gelen kokuyu duyan çocuk, annesinin yakında olduğunu düşünüp ağlamıyormuş.Kazdağlarında izine rastlayabileceğimiz, hala yaşatılan bir başka gelenek, ağaçlara kumaş parçaları bağlayarak dilek dileme geleneğidir. Ermiş sayılan kişilerin türbeleri civarında da gözlemlenen bu gelenek, Sarıkız’ın ve babası Cılbak Baba’nın türbelerinin Kazdağında olduğu inancına dayanır. Ağaç dallarına bağlanan renk renk kumaş parçalarının her biri, çok istenen, özlenen şeylerin ifadesidir. Belli ki dualar okuyarak, dileğin gerçekleşmesine aracı olacak ermişlere yalvararak bağlanmıştır her düğüm. Bir hastanın iyileşmesini, evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı dileyen, isteklerine kavuşmak için de böyle saf yürekli ve kimseye zararı olmayan yollara başvuranların, sıradan, masum dilekleri ağaç dallarında yazısız mektuplar gibi uçuşup durur.Altınoluk’un deniz kıyısına inince yöre sakinlerinden, kumlu çakıllı toprakta yetişmiş, her sene tuzlu da olsa meyve veren iğde ağacını, balıkçı teknelerini takip etmedikleri zamanlarda çatılara tüneyen gümüş martıları, Eylülde bile hala çığlıklar atarak ortalıkta dolaşan kırlangıçları, mutlaka selamlamak gerekir. Deniz, kalabalığın terkettiği kış mevsiminde sert rüzgarları kıyıya taşır. Soğuk ve nemli rüzgar, kıyıdaki yazlık evlerin yüzünü tırmalar, duvarların sıvasını döker. Bütün yaz tatilcilerin gürültüleriyle, çöpleriyle taciz ettikleri deniz kıyısı kendi haline bırakılmıştır artık. Böyle zamanlarda ahşap bir balıkçı barınağından lokantaya dönüştürülmüş bir yerde, sobanın yanında ısınarak sıcak bir şeyler yiyip içmek, yazın kavurucu sıcağı altında yanan kıyıda güneşlenmekten daha zevklidir.
İskele
İşte Altınoluk ve çevresinin hikayesi böyle. Buralardaki yaşam daha fazla zehirlenmeden gidin, görün. Kazdağı ve çevresini kaç ton altına satabilirsiniz? Aranızdan hesap kitap bilenler oturup hesaplasın. Ama Frigya kralı avanak Midas‘ın tuttuğu her şeyi altına çevirme dileği kabul edilince önce sevinip, sonradan susuzluğunu altınla gideremeyeceğini anlayınca nasıl pişman olduğunu da hesaba katsınlar.
yorumlar
ya bu yabancılar, altın diye girerler sonra olmadı bir de zeytin işine bakalım derler, yok o da tatlı gelmez ise çevredeki ılıca ve kaplıca işletmelerini satın alalım, gelen turisti de biz ağırlayalım derler… ama o arada bölgede etkilenecek tarım ve değişecek piyasa fiyatlarıyla pek ilişikleri olmaz. paraları var ya!
27 Ekim’de Çanakkale’de yapılacak olan protesto toplantısına destek verelim.Kazdağı Koruma Girişimi blogu sayfasında konu ile ilgili detaylar var.
bergamali biri olarak ovacik altin madeni hakkinda yazdiklariniza katilmiyorumbu demek degildirdki altin madeni cevreye zara vermiyor.bu konu hakkinda detayli bilgi icin rahmetli hablemitoglunun bergama altin maden hakkinda yazdigi kitabi okumanizi isterim..
Kazdağlarında altın çıkartılırsa eğer biz ülke olarak zengin değil aksine fakirleşeceğiz.Çünkü altın çıkartmak için siyanür gibi bir çok zehirli madde kullanılacak.Bu zehirli atıkların arıtılması gerekiyor ki her zaman türkiyede olduğu gibi arıtılmayacağını herkes biliyor arıtılsa bile buharlaşan zehir yağmur ile bitkileri ve yer altı içme suyu kaynaklarına etki edecek. Üretim, Sağlık, Tarım ve Çevrenin katledilmesi gibi giderleri göz önünde bulundurursak her çıkan 1 gr altının bize getirisi 5 lira olduğunu var sayarsak gideri 15 lira olacak.Lütfen bir daha düşünsünler dünyanın her yerinden altın çıkartan ülkelerin hepsi fakir hiç biri zengin olmadı. Aksine üretimleri ve tarımları bitmiş durumda.
Yazdığınız dağlarda ben de gezdim, o sulardan ben de içtim, müzeyi kuran ali amcayla ben de muhabbet ettim. Çok teşekkürler bu kadar anlamlı şekilde ifade ettiğiniz için.. Hasankeyf’e baraj kuran, Kaz Dağları’nda altın da arar.. Tarihmiş doğaymış ne dinleniliyor paradan başka? Ama biz yine sahip çıkalım, bu topraklar hepimizin..
bergama ovacık maden tesislerinin adamların lojmanları bile var. çalışanlardan duyduğum kadarıyla sakıncası yokmuş. lakin pek bilmem, duyduklarımın doğrucusuyum.ama kaz dağlarında ki asıl sorun çevre. zaten kaz dağlarına tesis kurmayacağız, toprağı götürüp başka yerde işleyeceğiz deselerde. tatmin etmiyor. 37 farklı noktada sondaj çalışması var. vinçler geçsin diye kocaman falçatalarla çizmişler doğanın derisini.sinir olduğum;onca zehirli çalışmalar varken. limanlarımızda kanserojenli gemiler sökülürken. yat imalatında yurt dışından gelmiş zehirli cila malzemeleri kullanılırken. sadece 4 günlük bayramda 100 küsur kişi trafikten ölmüşken. sadece medya odaklı bazı yüklenmeler oluyor.merak ettim;bir ara bergama altın madenini protesto amaçlı kölüleri örgütleyen bu “asteriks” nerde acaba.
kuşum asteriks…
Geçenlerde Çevre ve Orman Bakanını televizyonda konuyla ilgili yorum yaparken gördüm. Sözlüye hazırlıksız yakalanmış çocuklar gibi. Sorulan hiç bir sorunun tam yanıtı yok. Kaç şirketin çalıştığından, kaç tane sondaj yapıldığından, sondajların nerelerde yapıldığından bihaber. Kendine ne söylendi ise onu biliyor. Doğru mu, yanlş mı sorgulamamış bile. Düşünmeye üşeniyormuş gibi bir hali vardı.Anlaşmalara göre çıkarılması öngörülen altının ancak %3’ü Türkiyeye kalacak. Bu da 20-30 yıllık bir dönemde 1 milyar 200 milyon dolara denk geliyor ki komik bir rakam olduğunu takdir edersiniz. Bu meblanın kaç mislinin son ekonomik krizde battığı düşünülürse insan ağlamakla gülmek arasında kalıyor. Kalanını madeni çıkaran şirketler alıp gidecek. Kimin zengin olacağı aşikar.Kaz dağlarında da bir astrix lazım bence.
Ben bir kizilderili ruh olarak diyorumki Kazdaglari kutsal yerlerdir…o topraklarin canini yakanlarin basi beladan kurtulmaz…cesaret ister …kolay gelsin…
az önce tv’ de izledim; zeytin ağacı sahibi KÖYLÜ amcamız dedi ki, zeytin ağaçlarının 3 km. yanında yapılan zehirli atık sebebi çalışmalar kesinlikle yasak, bu kanunumuzda var oğlum…(muhabire söyledi bunları)zez’ in kehaneti tutar, tutarda o dağlar kafanıza yıkılır, oynamayın insanların toprağıyla, huzuruyla…
amca bunu söylemekle iyi etmemiş. o altın yüzünden 3 km etraftaki zeytinleri de sökerler…
ki villa milla inşaatları yüzünden o sahil şeridindeki zeytinleri nasıl da acımadan kesmişlerdi yıllar önce.
dünya entropi yaşıyor nokta. tükettiklerimizle beraber tükeneceğiz birgün. bir gün kendimizi de tüketeceğiz…
Kaz dağlarındaki altın,oradaki yaşamdan önemli değil.İnsanoğlunun kurduğu bu sistemden nefret ediyorum,umarım tekrar doğal yaşama döneriz!
zez’in kahinliğini kutlar, başarılarının devamını dilerim…
3 ay kadar bir süre eteklerinde yaşadım.. yamaçlarında dinlendim.. kaz dağlarına ayrı bir yakınlığım vardır.. tüm ahlaki, vicdani, doğa sever duyguları bir yana bırakırsak (nasıl olacaksa?) ve sadece maddi yönden bakcak olursak bile yapılan iş saçmalık.. geçiyorum tüm turizm vesaire getirilerini (nası geçiyorsun yahu..?) sadece yörenin dünyaca meşhur ve çok büyük alanlara yayılan zeytinciliği bile orada çıkacak altından fazla gelir ve istihdam kaynağıdır.. kim böyle bir potansiyeli nasıl, ne amaçla, hangi çıkar için yok edebilir..? hangi hastalıklı beynin planıdır..? siyanürlü topraktan gelen zeytini dünyaya satamazsınız.. sonra o altınları bi tarafınıza sokarsınız artık.. ve beklenen topu topu ikiyüz küsur kiloluk bir altındır.. bunun için milyonlarca metreküp toprak zehirlenecek.. yere batsın o zenginlik..
ÇIKABİLECEK ALTINLA GELEBİLECEK EKONOMİK DÜZENE KATKININ HİÇBİRŞEKİLDE KAZ DAĞLARININ MUHTEŞEMLİĞİ İLE ÖLÇÜŞEBİLECEĞİNİ SANMIYORUM…EKONOMİYSE TURİZMLEDE SAĞLANABİLİR AMA NERDE BİZDE ONU SAĞLAYACAK HÜKÜMET O İZNİ VEREN TURİZM BAKANLIĞI UYUMUŞTAMI VERMİŞ BU İZNİ AY YAZMAYACAĞIM DELİ EDİYOR BENİ BU TÜRKİYEDEKİ OLMAZ OLDU İŞLER…ÜFFF YA ÜFFF
kararları alan yönetime anlayacağı dilden şöyle mi demek lazım acaba?- üstelik birgün altın bitebilir. altın bittiğinde o toprağa ne eksek artık biçemeyeceğiz. zehirli toprakta ne yetişir?
efendim oradaki altın 200 milyar dolarmış da , türkiyenin maden birikiminin kullanılması engelleniyor muş da…ypılan çalışmalar sadece keşifmiş de(sanki altın altın diye ağzı salyalı bağırıp çağıranlar keşif çalışmasını bitirip “tamam altın var ama çalışma yapmicaz” diyeceklermiş gibi)o. çocukları!bir de bir köylüye dayatıldı bir mikrofon..,eylemcilerden biri…şöyle söyledi emmim : “yaw maden filan işletilmeyecek burada! önceliklan burada toprak sahibinin bu işten payı ne olacak ne kadarlık altın var bu bir kere söylenmeli.” be hik kafalı köylüm benim…senin, ordaki ağacın, toprağın, suyun, havanın, oradaki mahlukatın değerinden dolayı eylem yaptığını düşünürken, şu ülke insanının neredeyse para için her bir şeyini satabilecek potansiyelde olduğunu ifade edip gavat olabilirliğinin yüksekliğini niye pat diye suratımıza vuruyorsun ki…yavaş!ve, bu mesele fena dert oldu bana…yakın zamanda bir bisiklet turu ile eylem planlamaktayım. umarım.
Asterisk amca süperdi ama :D:D:D
Bilgi için teşekkürlersamandağ biberisamandağ biber hapısamandağ biberi hapısamandağ biberi zayıflama
Güzel paylaşım teşekkürlerböcek ilaçlamafare ilaçlamakene ilaçlamailaçlamahamam böcegi ilaçlama
Bilgi için teşekkürlerçantaçanta modelleriokul çantalarısırt çantasısırt çantaları