Olabilir, insanlık halidir. Herkesin başına gelebilir. Günlük hayatımızın en doğal ihtiyaçlarından biridir aslında bu; ve ne yazık ki en talihsizidir. Yok sayarız onu. Görmezden gelmek için elimizden geleni yaparız. Sırası geldiğinde en ücra köşede, en kısa sürede halletmeye bakar; sonra da ortadan kaldırırız marifetimizi. Üzerinde düşünmeyiz bile.B. Bey’in düşünebildiği tek şeyse buydu. Sabahtan beri koşturup duruyordu. Bir sürü işi halletmişti. Bazı alacaklarını tahsil etmiş, bazı vereceklerini ertelemiş, bazı takkeleri başka bazı takkelerle değiştirmiş, dil dökmüş, güldürmüş, eğlendirmiş, biri sürü takla atmış; en önemlisi de bol bol terlemişti. O yapış yapış İstanbul sıcağında insan hiçbir şey yapmasa da terliyordu zaten.B. Bey’in bu kadar çok zahmete girmesine gerek kalmadan, bu kadar çok zahmete girdiğinde elde ettiğinden kat kat fazlasını kazandığı günleri de olmuştu. O günler çoktan geride kalırken, kendisine de, yakında elden çıkarmasının gerekebileceğini düşündüğü şu lüks otomobili kalmıştı. Araba klimalıydı.Tabii ne olmuştu, bir içeri bir dışarı, bir sıcak bir soğuk derken, ha bir de şu demin yediği, etinde kesin bir nanemollanın olduğu kebap… motor bozulmuştu.Bazı insanların kakası geldiğinde ağrısı karınlarına vurur. B. Bey’e nadiren olurdu bu. Genelde kasıklarında, bağırsaklarının ta en ucunda hissederdi baskıyı. Bir yandan, artık hangi kasıysa orasını kontrol etmeye, bir yandan sancıyla baş etmeye, bir yandan da tam gaz evine gitmeye çalışıyordu.Ama gidemiyordu. Trafik tıkanmıştı yine. Gıdım gıdım ilerliyordu. Ya ileride bir yerlerde İstanbul’un bitmek bilmeyen altyapı çalışmalarından biri yüzünden yolu kazıyorlardı, ya da adam gibi araba kullanmayı beceremeyen malın teki kaza yapıp yolu tıkamıştı. Her ikisi birden de olabilirdi. Bir de, yolu tıkayan sebep her ne olursa olsun, sanki bir bok varmış gibi iyice yavaşlayarak ne olduğunu görmeye çalışan diğer mal sürücüler vardı tabii. Doğru, var olmasına vardı bok, ama onların sandığı yerde değil.Trafik bir türlü ilerlemiyor, B. Bey başına nahoş bir şey gelmeden bir an önce evine varabilmek için dua ediyordu. Bir gıdım ilerliyor, duruyor, bir gıdım daha ilerliyor, duruyor; bu arada hep ama hep sancı çekiyordu. Şu tıkanıklık bir geçsin, nasıl da basacaktı gaza. Akşam olmuştu resmen.Bu arada, B. Bey’in bulunduğu noktanın çok uzaklarında, İstanbul’un nezih olarak bilinen semtlerinden birindeki bir dondurmacıda F. Bey ve eşi D. Hanım oturmuş, bu nezih semtin lüks dondurmacısında, bol egzoz dumanlı nezih cadde manzarasına nazır, dondurmalarını yiyorlardı.Asıl yemek istedikleri dondurma çeşitlerinin yarısını, garson hanım kız o anda maalesef ellerinde olmadığını söylediği için değiştirmek zorunda kalmışlardı. Diğer yarısını da garson hanım kız yanlış getirmişti zaten. Her şey bir kenara, dörder top olarak verdikleri siparişin nasıl olup da üç topa dönüştüğünü hiç anlamamışlardı.D. Hanım, dondurmaları masaya bırakır bırakmaz hızla uzaklaşan garson kızı çağırıp siparişi düzeltmek istemiş; ama F. Bey ona engel olmuştu. Neredeyse beş dakikaya varan sipariş verme maceralarının ardından önlerine konan şeyin, o beş dakika boyunca mücadelesini verdikleri şeyle hiçbir alakası olmadığını görünce, garson kızı çağırıp da aynı eziyete tekrar katlanmayı gözü yememişti.F. Bey’in katlanması gereken başka bir eziyet vardı. Evden çıkmadan hemen önce, hafif bir sancı küçük bir yoklama çekmişti. Eşi D. Hanım son beş dakikayı, ondan önceki kırk beş dakika boyunca seçmeye çalışarak geçirdiği kıyafetin altına giyeceği ayakkabıyı seçmeye çalışmakla geçirdiğinden, F. Bey şimdi tam nihayet kapının kolunu çevirme aşamasına gelmişken araya başka bir şey sokmadan evden çıkmak istiyordu. Hem zaten, alt tarafı küçük bir yoklamaydı. Şartların olgunlaşması için azıcık daha bekleyebilirdi.Ne var ki, şartlar beklediğinden birazcık daha hızlı olgunlaşmıştı. Gerçi, garson hanım kız alt tarafı dörder top dondurma siparişini dondurmacılık tarihinde emsali görülmemiş uzunlukta bir sürede almış olmasaydı her şey yine de kontrol altında olabilirdi. F. Bey acele etmesini gerektirecek çok geçerli bir sebebi olmadan bile, o dondurmayı sipariş ettiğinden daha kısa sürede bitirebilirdi. Önceden hesaba katmadığı arızi durumlar şimdi fena halde arızaya sebep oluyordu işte.Bir tek isteği vardı: bir an önce evine gitmek. O yüzden de, İstanbul’un bol egzoz dumanlı nezih caddelerinden birine nazır yedikleri dondurmaları biter bitmez hemen hesabı istedi. Servisten çok memnun kaldığından değil, bir de paranın üstünü beklemekle zaman geçiremeyeceği için bahşiş bıraktı. Sonra yerinden kalktı, D. Hanım’ı da yanında sürükleyerek arabasına bindi.Artık kasıklarına çok fena baskı yapmaya başlayan sancıyı bin bir güçlükle ve terler içinde kontrol ederek, arabayı park ettiği yerden geri geri caddeye doğru çıkarmaya başladı. Aklında, bir an önce evine gidip rahatlamaktan başka bir şey yoktu.Tam o sırada, F. Bey’in arabasını geri geri çıkardığı nezih caddede, başka bir araba olması gerekenden çok daha hızlı bir şekilde seyir halindeydi. Arabanın şoförü B. Bey’in yetişmesi gereken çok önemli bir randevusu vardı.B. Bey, son anda fark ederek olnaca gücüyle frene asılsa da, caddenin ortasına kadar manevra yapan F. Bey’in arabasına çarpmaya engel olamadı.Maddi hasar elbette ki önemliydi; ama o anda ikisinin de dert etmesi gereken çok daha büyük bir sorunu vardı. İkisi de aynı anda, birbirlerinden bağımsız olarak aynı tepkiyi vermişti:-İşte şimdi sıçtık!Kaza yüzünden trafik tıkanmaya başlamıştı. Oluşan araba kuyruğundaki bir kadın bir an önce evine gitmek için acele ediyordu.