“Heda” mastarından türeyen hidayet;beyan (doğru yolu açıklama) ,yol işaretleri, irşad (doğru yoldan gitme,doğru yolu bulma, düşünme, akıl ve temyiz sahibi olma) ve imamaet (önderlik etme) gibi anlamlara gelmektedir. (1) sa’lebi , irşad kelimesinin yeterli olamayacağını, hidayetin “Allah’ın kalpte imanı yaratması” anlamına geldiğini söyler. Hidayetin başka bir anlamı da , tarikat ve sirettir. Hidayet yola da delalet eder.Delil de hidayet olarak ismlendirilir. Çünkü delil, insanlara yol gösterir. Dini açıdan hidayet ise, Allah’ın yolunu tarif etmektir.Kur’an’da hidayet, onyedi anlamda kullanılmıştır. Bunlar; beyan(manasını açıklamak),din, iman, davetçi, peygamberler ve kitaplar, marifet(tanımak,tecrübe ve amelle elde edilen, ruhani halleri yaşayarak ulaşılan bilgi), reşad(kuvvetli akıl sahibi olup doğru yolda gitmek), Muhammed (as), Kur’an, Tevrat, istirca (tekrar ele geçirme, kazanma), hüccet (gerçeğe kılavuzluk etme), tevhid,sünnet, ıslah, ilham (feyz yolu ile kalbe akan bilgi), ve tevbedir.”Allah fasıkları hidayete erdirmez”, “Allah dilediğine hidayet verir” mealindeki ayetlere cevap; birçok kaynakta,” Allah akıl, irade vermekle, kitaplar ve peygamberler göndermekle insanları doğru yola hidayet etmektedir. Yani onlara doğru olan yolun hangisi olduğunu, hidayetin nerede olduğunu göstermektedir. İnsan ise kendi iradesiyle bunlardan birisini seçiyor. Bu seçimi yapan insandır. İyi yolu seçerse, kabul ederse bu durumda o kişi için “hidayete eren kişi” deniliyor. Kötü yolu seçerse de onun için “dalalete düşen kimse” ifadesi kullanılıyor. ” şeklinde (özet olarak) veriliyor. Bu ayetlerin ve aşağıdaki hadisin çerçevesinde Hidayetin ne olduğunu tam olarak idrak edememiş olmanın sıknıtısı içindeyim..”Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle “alaka” olur. Sonra bu kadar müddette “mudga” olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer.”Buhari, Kader 1, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138).Aslında derdim okuduklarımdan ve hissettiklerimden bir çıkarım yapabilmek ve “hidayet üzre miyim yoksa delalet üzre mi?” sorusuna cevap bulabilmektir.Bu konu zaten kafamı fazlası ile bulandırmış olduğundan, yazım hataları ve (çaba sarfetmeme rağmen) varolan eksik bilgiler için affınıza sığınırım.
yorumlar
evet anladığımızı tekrarlayalım..hidayet nedir ?
uzaylı gören masum köylü!
Başlık “hidayet ve kader” olmalıydı.Kader, çok hassas bir konu.Bizim mantığımıza- aklımıza göre tamamen bir çelişki gibi duruyor.Oysa ki bize aklı da, bilgiyi de, iradeyi ve seçme imkanını daveren Allah’tır.Allah’ın gücü, aklı ve bilgisi, bizim aklımızla tamamen anlaşılabilseydi,o zaman Allah’ın yüceliğini, azametini nasıl kavrayabilirdik?O zaman Allah’ın,bizim uydurup durduğumuz sahte ilahlardan,eski yunan mitolojisindeki yakıştırmalardan ne farkı olurdu?Allah, inkarcıların yakıştırageldiklerinden münezzehtir.
@hayalci, hocam belki de parça parça mı ele almak gerekli konuyu..mesela “Allah dilediğine hidayet eder” ne demektir.? dilediğine hidayet ediyor,o halde……gibi sualler bunaltıyor..bir de olayda itibar sona olduğundan…kendimi çok yetersiz hissediyorum bu konuda..kop un dediği gibi ufo görmüş masum köylü edasında kalıyorum ..
saatoniki,bu ara hafifte oldukça derin konulardayız:)hayırlısı:)fakat araştırma yapmışsın siteye çok farklı bigiler kazandırmışsın, sağol:)
Bu konuda en detaylı açıklamayı Gazzali’nin “Bidayetü’l hidaye” eserinde buldum.Ancak “İhya-i ulumiddin” e giriş niteliğindeki bu eserdeki bilgileri bünyeye nüfuz ettirmekte zorlanıyorum..Belki bilgi sahibi vardır diye umuyordum ama…zor kavram gerç[email protected] yüreklendirici yorumuna sağolasın derim..
Kader meselesi oldukça derin bir meseledir.İyi bir araştırma gerektirir.İmam-ı Azam hz.leri evladını ve bazı talebelerini kelam ilminden ve bilhassa kaderle ilgili münakaşa ve müzakerelerden men etmiştir.Son derece hassas bu konu üzerinde laf etmek diken üstünde yürümek gibidir.Zira Müslümanlar bile bu meseleden dolayı tefrikaya düşmüşler ve çeşitli fikir ayrılıkları ortaya çıkmış.bknz:cebriyye, kaderiyyeKader meselesi mücerred bir mesele olmayıp bir çok itikadi mesele ile iç içedir.Kitaplarımdan uzak olduğum için geniş bir malumat veremeyeceğim fakat “öz” babında bir kaç kelam etmek isterim.Belki kafanızdaki suale bir nebze olsun cevap olabilir.İnsan’da bir irade vardır.Biz buna irade-i cüzziye diyoruz.İnsanın mesul olmasının sebebi bu irade itibariyledir.İnsanı cisimden ayıran bu iradedir.İnsan hesaba bu irade sebebiyle çekilir.Eğer insanda hiç bir irade olmasaydı cisimden farkı kalmayacak, dolayısıyla mesul olmayacaktı. İrade ve kuvvet meselesine gelince; İnsan diler ve hz.Allah yaratır.Yani Allah kulların iyi ve kötü olan amellerini diler ve yaratır.Lakin kulların iyi amellerinden razı olurda kötü olanlarından razı olmaz.Yani hz.Allah insandaki kudreti sonradan yaratır.Kul, dileyici hz.Allah yaratıcıdır.Cenabı hak kulun cennete mi yoksa cehennememi gideceğini ilmi icabı bilir fakat bunda bir tesiri yoktur.elbiseler biçilmiştir, hidayet elbisesi delalet elbisesi.Hal böyle olunca insan akıl ve iradesiyle hangi elbiseyi giyeceğini diler ve Cenabı Hak’da onu yaratır.Yani Cenabı hak; hidayeti dileyene hidayeti, delaleti dileyene delaleti yaratır.Fakat bunlarda sebeplere bağlıdır.Sadece istemekle olmaz.Diliyorum ama yaratmıyor gibi bir mazeret ve düşünce yanlıştır.Aklen dahi böyle bir şey olmaz.( buradaki “aklen dahi” cümlesinden İslam ve Akıl adlı yazıya geçebilirsiniz)Sözünü ettiğim fikir ayrılıklarında tafarların delilleri ve cevapları vardır.Ben ehl-i sünnet vel cemaat akidesi içerisinde meseleden çok az bahsettim.Aklınıza ilahi adaletle ilgili bazı sorular gelirse ” bir saçmalık; eşitlik” başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz?
Kaderciligi nedense islamin ‘soft spot’u olarak gordum daima.Her olumun ardindan, her felaketin ardindan ‘kaderimiz buymus’ ‘her sey allahtan’ turu konusmalar yerine ‘ulan neden bu boyle oluyor? duzeltemezmiyiz? yapilamazmiydi? degistirilemezmiydi?’ sozlerini daha mantikli bulmusumdur.Her ne kadar tum yakinlarini kaybetmis Irak’li bir kadinin kadercilik ile teselli aramasi, onun psikolojisi acisindan iyi bir sey ise de, olayin o kadinin kaderi ile ilgili olmadigini, olamayacagini tabiki hepimiz biliyoruz. Veya, baska bir ornek, ornegin ’17 Agustos Depremi’. Tum yakinlarini kaybetmis birisi icin ‘her sey allahtan’ ‘kaderimiz de bu varmis’ soylemleri – o asamadan sonra- soylenebilecek tek sey olabildigi icin makul karsilanabilir. Ama biz bilirizki, o binalar o deprem de yikilmayabilirdi. Bilirizki o insanlar, projesi olmayan binalar oldugu, o binalarin denetlenmedigi, o binalarin demirinin calindigi icin olmuslerdir.Suphi bir seyler yazmis, acaba o mantikli bir aciklama getirebilmis mi diye baktim . Ama onun yazdiklarin da da bulamadim.Sayet dünyadaki her seyin bir gayesi olduguna ve ilahi bir kudret dahilinde belirlenen bir sonun olduguna inaniyorsak, ve nereye gidecegimiz ilahi kudret tarafindan biliniyor ise ‘neden?’ diye sormadan edemiyor insan.Sonu nasil bitecegi belli olan bir film gibi.Film’i degistirebilirmisiniz? hayir. Cunku yazilmis olan bir senaryo var.
Sayet ne yaparsak yapalim, nereye gidecigimiz belli ise neden yapalim? sorusu geliyor insanin aklina.
12cim hafifi ağırlaştıran konulara değinmişsin. Şu an acelem var inceden okuyacağım bu konuyu. Teşekkürler
@ap nasıl bu kadar yanlış anlayabilirsin şaştım kaldım.Ben senin söylediğinin tam tersini anlatmak için o sözü söyledim.”Her şey biz ne yaparsak yapalım değişmeyecek” fikrinin tam zıddı olan bir şey söyledim.”bunda tesiri yoktur” derken neyi anlıyorsunuz.O kafana gelen soruya cevap olsun diyede mesuliyetle ilgili olan kısmı anlattım.Anlayışınız beni hayretler içerisinde bıraktı.
inan6666, eklediğin iyi olmuş.Ben de aynı iddiayı 2 yıl önce duymuştum.Bir de Metro turizm var, daha neler var bilmediğimiz…saatoniki, en iyi cevabı yine hadislerden alıntı yaparakverebilirim.
Bu hadisin tümünü ve kaderle ilgili diğer hadisleri şuradan okuyabilirsiniz.Gerçekten, bazen ben de karamsarlaşıyorum.Ama kendime, çevreye, doğaya, uzaya…ve bunların mükemmel işleyişine baktıkçaAllah’ın varlığından şüphe etmiyorum.Bilgi kaynaklarına ve insanlara baktıkça daKur’an’dan ve hadislerden şüphe etmiyorum.
suphi nin açıklamasını ve hayalcinin verdiği hadisi altalta koyunca ,suphi nin bahsettiği cüz’i irade hadisin neresinde kalıyor?istikameti aramak ve itidali korumak kısmında desek, “cennetlik olanın ameli cennet ehlinin ameliyle sonlanır,ne çeşit amel etmiş olursa olsun……………….” gibi kat’i bir cümle var hadiste.bunun manası ve “Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer.” cümlesinin manası , “ne amel işlersen işle (ister iyi ister kötü ) nihayette gideceğin yer bellidir.” değil midir?Bir hadis daha vardı verilen linklerden birinde ,şimdi kaybettim ama aklımda kalan şu: ” Allah yarattıklarının üzerine kendi nurundan saçtı, nura denk gelen hidayette , gelmeyen ise dalalette kaldı”tüm idrak etme çalışmalrıma rağmen bu son hadisi kavramakta başarılı olamadığımı belirtmek isterim.iş sanırım bu “gidilecek yerin belli olması” meselesinde çetrefilleşiyor..Buna şu şekilde bir misal versek:diyelim ki çok iyi tanıdığım bir kişi var ve onun olaylara vereceği tepkileri biliyorum.saçını biri çekerse çok kızar,resim yapmaktan çok hoşlanır,pilav görse masada hemen yer,sözünün kesilmesinden nefret eder vs gibi…ben bu kişi için bir deftere “başına silah dayandığı zaman boncuk boncuk terler ve yalvarır ” diye yazsam ve birgün bu kişinin başına silah dayansa ve o da boncuk boncuk terleyip silahı doğrultana yalvarsa,bu eylemi ben deftere yazdığım için mi yapmıştır yoksa kendi iradesi ile [email protected] teşekkür,@suphi teşekkür,@hayalci teşekkür,@ap teşekkür
Elbette ki her şey insanın elinde değildir.İnsanın cüzzi olan iradesinin yanında bir de külli olan bir irade vardır.Buna insanın müdahalesi olamaz.Mesela erkek veya kadın olarak dünyaya gelmemiz.Bunda bizim bir te’sirimiz yoktur.Bazı hadis ve ayetlerin birbiriyle çeliştiği fikrine kapılmak normal bir şeydir.Tevil denen bir şey vardır.Bir ayetin sadece bir manası yoktur.İbare manası vardır, işare manası vardır, delalet ettiği bir manası vardır, iktiza ettiği bir mana vardır.Bu mana verme işi büyük ilim gerektiren bir iştir.Sadece fıkıh veya sadece kelam bilmekle olmaz.Bizler ilmimiz itibariyle sadece lugat manasını verebiliyoruz.Müctehid denen alimler ise o ayet ve hadislerden hükümler çıkarıyorlar.Bu yüzden onlara müctehid bize ise mukallid yani taklitçi deniliyor.Yukarıdaki bahsettiğiniz misal meseleyi anlamak bakımından faydalı.Cenabı Hak neticeyi öyle biliyor diye öyle olmadı.Biz irademizle öyle yaptığımız için öyle oldu.Fakat hz.Allah bunu ilmi itibariyle önceden biliyordu.Peki önceden neticesi belli olan bu imtihan neden o zaman?Bunda bildiğimiz bilmediğimiz bir çok hikmet olsa gerek.Hikmetini bildiğimiz şeylere güzel deyip, bilmediklerimize saçma diyemeyiz.Mesela eğer imtihan olunmadan Cenabı hakkın ilmi itibariyle neticeyi bildiği gibi sual olunsaydık.Kul’un itiraz hakkı olabilirdi.”Ya rabbi sen bana irade verseydin de beni imtihan etseydin” diyebilirdi.Bu sadece aklıma gelen bir sebebi olabilir.Dediğim tek sebep bu değildir, bildiğimiz bilmediğimiz bir çok sebep vardır.Öyle olsaydı dünyada namaz, oruç, tevbe olmazdı.Cenabı hakkın hoşuna giden fiiller olmazdı.Ararsak sebepler bulunur.Yukarıdaki hadis-i şerifin aslını görmedim, bilmiyorum.Tesfir edebilecek ilmimiz de yok.Fakat belki şu kadarını söyleyebiliriz; Kul iradesiyle ömrünün nihayetine yakın öyle bir amel işler ki Cennet ehlinin arasına dahil olur, yine iradesiyle öyle bir amel işler ki cehennem ehlinin arasına dahil olur.Dikkat ediniz iradesiyle dedik.Mesela bir kadının kediye su vermesi sebebiyle cennete gittiğini anlatırlar.Başka bir kadının kediye azap etmesi sebebiyle cehenneme gittiğini de hadisle biliriz.Elbetteki en doğrusunu Allah bilir.
gelinen noktada aklıma “matrix” filminden birkaç sahne düştü.ilkinde neo ve kahin konuşmakta, son olarak kahin neo ‘ya :”aslında kararını çoktan verdin(seçimini çoktan yaptın)..bu seçimi neden ve nasıl yaptığını anlamak için buradasın..” diyordu..ikinci bir sahnede ise neo mimarın odasında mimarla konuşmaktadır ve mimar neo ‘ya:”sen seçimini çoktan yaptın..” derken arkaplandaki mönitörlerde neo nun olası davranışları dönmektedir..ve olasılıklardan birini neo seçer ama mimar o olasılığı da bilmektedir.hadiste “son anda durumun değişebileceği ” vurgusu üzerinde düşünüldüğünde ise; aklıma şöyle bir durum geliyor:Aklı ikna etmek güçtür çok zaman.bir fikri irdelemek,deneyimlerle çarpıştırmak,yaşanan hayatın bir yerine koymak uzun yıllar alabiliyor..cehennem ameli işleyen bir insan ,geçen süre zarfında belki de imanın kapısını aradı durdu.her gördüğünü, her duyduğunu tarttı,ölçtü biçti.ve ömrünün sonunda da olsa yaptığı bu mizanla amelini cüzi iradesiyle değiştirdi..neden ve nasıl değiştirdiğini sorsak , uzuuun bir yolculuk(gelişim,değişim) hikayesi anlatabilir..ama nihayetinde bir de “Allah’ın dilemesi ” meselesi var..
Sayin suphi,
demissiniz. Iyi de o zaman, tamami ile kuran’a degil de, yorumlayanlara inanmamiz gerekli gibi bir sonuc cikiyor ortaya. Bir de, yorumlarin alimden alime degisebilmesi olayi var ki, sonuc itibari ile isin icinden cikilmaz bir duruma gelebilir.Sayet kuran da her yazilan degisik yorumlanabilir ise alimin biri cikip ‘son peygamber Muhammed’dir’ bolumunu farkli yorumlar ise ne olacak ornegin?Olay, bence, eninde sonunda gelip te ‘bilinmeyene inanmak’ , ‘bilinmeyeni sorgulamamak’ dusuncesine dayaniyor.Peki önceden neticesi belli olan bu imtihan neden o zaman?sorusuna Suphi’nin verdigi yanit ta bunu dogruluyor zaten.Bilinmeyene inanmayi baslangic noktaniz yaptiginiz da ise ‘ bilinmeyene karşı şüpheyle yaklaşmak, ve onu bilinir kilmak’ dusuncesini de iplememis oluyorsunuz. Ki insanin gelisiminin ozun de ‘bilinmeyene şüpheyle yaklasmak’ vardir.
Sayın ap;Bazı şeyler ortakdır; kıblemiz birdir, Allah birdir, hz.Muhammed onun kulu, elçisi ve son peygamberidir.Bunun böyle olduğu kati delillerle sabittir.Kimse bunları inkar edemez.Siz herhalde zannediyorsunuz ki; bazı alimler “allah birdir” ayeti kerimesinden Allah’ın bir olmadığını çıkarırlarsa ne olacak.Bu mümkün müdür, çocuk bile güler buna.Fikir ayrılıkları olabilir fakat bu yine islam dairesinde olmalıdır.Şimdi ben size fikir ayrılıklarının ne olduğunu anlatırsam mesele rayından çıkar.Kuran’ı yorumlayanlar dediğinde zamane yorumcularını kasdediyorsan haklı olabilirsin, fakat daha iyi bilene danışmak lazımdır, elzemdir.Elbetteki kuranı alimlerden öğreneceğiz.Onların sözüne itibar edeceğiz.İmam-ı Azam hz.lerini sokaktaki vatandaştan ayıran ilmidir.O ilmiyle ictihadlar yapmış, fetva vermiştir.Ben mezhep kurdum dememiştir.İnsanlar onun fetvalarıyla amel etmiş.Onun ictihadlarını kabul etmişler.Daha sonra bu bir mezhep halini almıştır.Onun yorumu, bunun yorumu, çıkmaz sokak, kafa karışıklığı diye dem vurmanız mantıksız.Herkes kafasına göre anlasa, fetva verse asıl karışıklık o zaman olur.Kuranı okursun, mealini okursun ama fetva vermek başka bir şey.Onun bir ilmi var.İnsanlar ömürlerini vermişler bu ilme.Sadece bir başlarına değil aylarca süren ilim müzakereleri olmuş.Bir fetvayı senelerce düşünmüşler.Siz kasdediyorsunuz ki; biz bildiğimizi, anladığımızı okuyalım..Modern billim bile, geçmiş fikir adamlarının görüşleri üzerine bina edilmiş.Onları yok sayamazsınız, onlara itibar etmek lazım.Yerçekimi kanunu anlamak için kafana elma düşmesi lazım değil.Bir de sizin sözünüzden o kimselerin sanki kurandan başka bir şey söylediği gibi birşey ortaya çıkıyor.Bu da yanlış.Aklınızı kullanmak, rüşdünüzü ispat etmek istiyorsanız, bu alimlerin mezheplerini inceleyin ve hangisi size yatkınsa ona itibar edin, ona yol sorun.Yok “benim bunlara ihtiyacım yok ben kendi fetvamı kendim veririm” diyorsanız, o da sizin bileceğiniz iş.Selamletle…
@ap bu görüşüne katılıyorum..olayın özü zaten gayba inanmak..fakat Kur’an da defalarca zikredilen “hiç düşünmez misiniz?” nevinden ayetleri de dikkate almamak olmaz..dikkate alıp düşünmeye başladığımızda ise sanırım yetersiz kalınıyor.
@suphi bu durumda Kur’an ın muhtelif yerlerinde geçen “mübin” sıfatını ne yapacağız..Bizzat Allah tarafından “açıkça anlaşılır” olduğu ifade edilen Kur an ı anlamak için neden Resul harici insanlara ihtiyaç duymalıyız? İşin ilginç yanı sıfatı ister zamane yorumcusu ister zamanının yorumcusu olsun tevillerine ,yorumlarına neye göre güven duyacağız..burada kantar, yine ana kaynak Kur’an ve sünnet olacaktır haliyle..selamlar…
@saatoniki nedense benim söylediğim sözlerde hiç esneklik payı bırakmıyorsunuz.Anlaşılan; anlaşılması için meseleyi her yönüyle yazmak gerek.Ben biz Kuran’dan birşey anlayamayız gibi bir şey demedim, demekte istemedim.Siz de demediniz ama iş oraya varacak.O yüzden başta söyleyeyim dedim.Sadece Kuran’ı değil sünneti de anlamak için alimlere ihtiyaç duyarız. Peki biz hiç mi bişey anlayamayız? Zeka ve akıl özürlü müyüz? Hayır, hayır, hayır..Zeka özürlü olmadığımız için anlayabilir.Bazen anladığımızda doğruya isabet eder bazen de hata ederiz.. Peki böyle önemli; itikadi ve ameli meselelerde yarım yamalak bilgimizle neyi, nasıl ne kadar anlayacağız?Mesela bi yerde “yedullahi fevka eydihim” yani “Allah’ın eli onların fevkındedir” deniliyor.”Aaaa Allah’ın eli varmış mı “diyeceğiz.buradaki murad edilen manayı nasıl vereceğiz.Buradaki “el” kudret manasınadır.Mecaz-i mürsel vardır. Veya daha bir çok ayet ve mesele vardır.Yine o kadar sünnet vardır..Eğer herkes aynı şeyi anlasaydı mezhep ve itikadi ayrılıklar ortaya çıkmazdı.Sizin çok açık “mübin” dediğiniz ayetler de bile ne manalar vardır.Mesela bir mealli kuran-ı kerim bir de merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirini alınız.Önce mealli kuran-ı kerimden o çok açık denilen ayetlerden bir tanesini okuyunuz ve anlamaya çalışınız.Daha sonra bir de Merhum Elmalılı ne demiş ona bakınız.Sizin anladığınız kadarıyla Merhumun anladığı kadarını karşılaştırınız.Elbetteki kantar Rasulullah ve Sünnetidir.O yüzden Ehli sünnet vel cemaat alimlerinin kitaplarına itibar etmek lazımdır.Bütün alimleri araştırmaya da gerek yok.Siz yeterki öğrenmek, anlamak isteyiniz.Güvenilir alim, allame çoktur.Gerekirse ben de yardımcı olabilirim bu alimleri bulmanız açısından. Size göre sünnete muhalif olduklarını hissettiğinizde vazgeçebilirsiniz.Dedimya siz bilirsiniz..
1.Hz. Muhammed (SAV) bir yalancı olsaydı, Allah’ın verdiğinde değişiklik yapsaydı veya Kur’an ve hadisler uydurma olsaydı bu çoktan kanıtlanırdı.Daha ilk günden itibaren kendisine karşı olağanüstü birkarşı çıkış olmuştu. Oysa ki onca tepkiye rağmen sonuç ortadadır.2.Allah (CC) dileseydi, elçilerine kaderle ilgili hiçbir bilgi vermezdi.O zaman bizim de kafamız karışmazdı.Oysa ki bizi ve aklımızı da yaratan Allah'(CC)tır.Ve O’nun yaratışında, her işinde bir hikmet vardır.3.Sonuç olarak biz hayvanlardan farklıyız.Düşünme, utanma, inanma, seçme yeteneğimiz var.
Asıl konumuza dönersek;“Hidayet ikidir.# Doğru yolu göstermek# Hidayeti halk etmekTasavvufa göre hidayetin manası; mevcud olan hidayeti her an ve her lahza ziyadeleştirmektir.Hidayetin sebepleri ise dörttür;# Cenab-ı Hakk’ın vucud-u beşere bahşetmiş olduğu fıtrat ve istitağat.# Hak ve sevab ile batıl ve kazip arasını tefrik etmek(ayırmak).# Cenab-ı Hakk’ın göndermiş olduğu rasuller ve semavi kitaplar.# Bütün letaife fütühat-ı ilahiyenin ihsan edilmesi.Hidayetin en a’la (yüce) mertebesi budur.Ehlullahın hali gibi.”Hamiş: Yazı kitaptan iktibas edilmiştir.
hidayet kimilerine göre üstteki komşunun yakışıklı oğlukimilerine göre ise kemale ermek yani gerçeğe ulaşmak ve ona inanmaktır.peki ben hangi gruba giriyorum:))üstteki komşunun oğlunun hidayet olmadığını bilenlerdenim.emeğinize sağlık anlamlı bir yazı olmuş.