Öğlen oldu. Afyonum patlamadı, patlatsam ne olacak ki bugün kendime gelemiyorum. Yedi acı kahveden sonra yine tık yok, kafamı toparlayamadım. Toplasam ne olacak ki… İnsanlarla cebeleşiyorum ve hala kafamı toparlayamıyorum; bugün git yarın gel mi? Desem acaba, desem ne olacak ki… Gece gördüğüm rüya mıydı? Darmadağın oldum, bilemiyorum ki bilsem ne olacak ki…Rüyamı çözsem mi? Acaba, evet evet rüyamı bilinç üstüne çıkarıyorum işte…

resim: ataniv.com
resim: ataniv.com

Yeşil kusmuklu çamura batmış ayaklarım; çekiyorum ha bire, çekiyorum çıkamıyorum çamurdan. Birden çamur içine çekerken beni, ben feryat figan bağırıyorum… Neredeyim karar veremiyorum. Derken battığım çamur altın yığınına dönüşüyor, gözlerim kamaşıyor ışıltıdan. Ellerim büyüyor, topladığım altınlarla. Yeter bu kadar derken, avucumda ki altınlar erimeye başlıyor. Eriyen altınların sıcaklığı ellerimi yakıyor. Yanan ellerim birden bembeyaz kar yığınına batıyor. Bu sefer batan ellerim donuyor. Donan ellerimi hissedemiyorum. Derken beyaz bir güvercin konuyor, ellerime. Hissedemiyorum, sadece görüyorum. Görüş açım giderek büyüyor büyüyor, güvercin devasa bir görüntüye dönüşürken, kaybolduğumu hissediyorum. Yanımda bir bebek ağlıyor, ağlama sus diyorum; ama güvercin büyümeye devam ediyor. Bu arada çok uzaktan kıpkırmızı kanlar fışkıran bir gözün bana baktığını görür gibi oluyorum. Bütün rüya mekânımı ve beni kaplayan beyaz güvercinin sadece beyazlığı ile fırlıyorum yataktan… Bir süre etrafı bembeyaz görüyorum. Derken aydınlanmaya başlamış havanın turunç ve gri rengi ile hayata tekrar başlıyorum…Tüm sürrealist düşüncelerimi devreye sokuyorum rüyamın üst gerçeği ile yüzleşmek için. Nafile…Anlattım da ne oldu sanki kafam yine bulanık bir günde yaşamaya devam ediyor.