Hadi biraz oturup tüm yalanlar arasından henüz doğmamış gerçeklerden bahsedelim.doğmaya yüz tutup yarıda bırakılmış,tamamlanmamış,kimi zaman fazla erken ve çoğu zaman da fazla geç bizi bulmuş ya da kendimizi, ellerimizi kollarımızı saklandığımız yerden sağa sola sallayarak zorla buldurttuğumuz bi dolu şeyden… Ya da yok yok… Bunlar her yerde…Güzel çirkin, verimli verimsiz ,doğru yanlış da olsa birşeyler her biyerde,dışarı çıktığımızda kollarımızla bir sağa bi sola itiştiriveriyoruz hepsini bu havuzda boğulmamak için,kalabalıklar her yerde… Biz iyisi mi bi dünya kuralım kendimize… 🙂 Ve önce bizi değiştirelim gene.Hadi şimdi yeni baştan doğalım… Ve ilk biz doğalım… İlk insan olalım,bi yasağı çiğneyişle başlayan hayatımız tüm yasallıkları getirsin beraberinde,böylesine çelişkili ve bir o kadar güzel olalım… Ve birleşelim,üreyelim,minik minik ilk insanlar getirelim oluşumu henüz ellerimizde olan dünyamıza.Her insan bir ilktir çünkü,herbiri bir başlangıç her bitişin umudu olan, ve bu yüzden tüm yeni gelenlere inanalım yeter ki,yani her defasında (u)mutlu olalım! Uzun uzun bakalım onlara,sevgi ve aşkı daha ilk dakikada aşılayıp düşünelim sonra uzun uzadıya,hiiçç bir fark göremeyelim yetişkiniyle ufağı arasında.Birilerinin yetişkinliğiyle ufaklığını karşılaştırıp bi masumluk farkı bulamayalım,biraz daha mazlumdur sadece biri; baktığımız bi çift göz bilelim ki aynı bakacak hayata bi 40 sene sonra…Öylesine temiz olalım,oldurtalım…Değdiğimiz her yeri masumlukla dolduralım…Çoğalalım,çoğalalım,çoğalalım…Kocaman olalım,büyüdükçe saflığa saflık katan bemberrak kocaman mavi bir deniz gibi arada dalgalanıp da durulalım,kendi kendimizin içine girerek boğulacakmış gibi olup gene kendi kendimizin can kurtaranı olalım,öylesine bağımsız kalalım…Her gün her saat birbirimizle iç içe olalım,ve aynı olsa da içimiz,yüreğimiz bi o kadar da farklı olalım,ama “neden” diye sormayalım,çeşitlendikçe birleşelim,bölünmeyelim,böldürtmeyelim…Çok fazla gülelim,bir o kadar ağlayalım…Ağlamazsak nasırlaşırız…Beyazı çok sevelim,bi o kadar da siyahı…Sevmezsek sevilmeyiz… Güneşe gülümserken yağmuru kucaklayalım, sarılmazsak yanarız… hayalkırıklığına uğradıkça hayal edelim,düştükçe kalkalım,üzüldülçe sevelim,sevinelim,bitirdikça başlatalım ve durdukça başlayalım… Tüm bunların hepsini aynı olan tek birşeyle ama farklı olan yüzmilyonlarca şeyle yapalım;tüm farklılıkları aynı yapmaya tek bir yürek yeter sade…O kadar çok olalım ki sonra,dört bi yana dağılalım,dağıldıkça şaşıralım,şaşırdıkça öğrenelim ama öğrendikçe paylaşalım,kullanalım…yepyeni yerler görüp yepyeni sular ve yepyeni topraklara sürünelim,ekelim biçelim,ektiğimizi biçelim;heepsinin de içine barış katalım,içine biraz su katıp yoğuralım,minik minik barışlar getirip dünyaya koca bi huzur alalım karşılığında.Herşeye her geçen gün çok daha fazla anlam verirken tek bir şey olsun anlamı değişmeyen: Şanslıyım,burdayım,kullanmalıyım,içine her zaman barış katmalıyım!!!Ve gitgide daha da büyüyüp yayılalım,farklı yerlerden tek bi dünya yapalım,başına da birilerini oturtalım…Sadece birilerinden fedakarlık ederek biz kendi işimize bakalım,kendimizi de ona bırakalım,ve ona baktıkça içini görelim,aşktan içimize sokalım,öylesine samimi olalım…Biz o oldukça o daha çok biz olsun…Sadece kendi olsun…Planlar yapalım,sakın ola aynı yerde durmayalım,değişelim,değiştirelim,büyüyelim büyütelim,yepyeni tatlar ve hep aynı insanlar tanıyalım,çok farklı ve aslında hep aynı…Onun bulduğunu getirelim,şunun verdiğini alalım,karşılığında bişey verelim ama içine heeepp barış koyalım…Barışlar alıp barışlar da satalım…Öyle dönemeçsiz yollar yapıp öyle doğrudan yaşayalım ki her aradığımızı bulalım. Bazen kaybolalım ama pusula nedir bilmeyelim,kalbimizi yeter ki hep cepte tutalım…Ve sonra gidelim, gidelim, gidelim, dereler tepeler aşalım,kaybolup görünelim;ama eninde sonunda geri dönelim,bir gitmişken iki dönelim; çok ünlü olalım,kendimizi duyuralım,almışken tüm her yerden tadımızı,gidermişken merakımızı,dört bir yana kucak açalım,cümle alemi çağıralım;ama bir de şart koşalım:”Giremezsin yoksa barışın”
yorumlar
evet sevgili buklet; söylediklerin yanında şunu eklemem gerekir ki yazdıklarımı,etraftaki herhangi bir sesten dolayı hemen açmaya meyilli bir hafiflikle gözlerimi kapayarak değil; karanlıktan çok korkan bir çocuğun elektrikler kesildiğinde gözlerini sımsıkı yumması derecesinde kapayarak yazdım,öylesine kapadım,koptum,duyarsızlaştım şimdiye ve şimdinin geleceğine. Aslında gerçeklik payı olabileceğinden değil de sadece canımızın sıkıldığı bir anda umutculuk oyunu oynamaya aracılık edebileceği ihtimalinden yazdım bu yazıyı.Kendi parmaklarımla,parmaklarımızla yarattığımız barış oyunları…Oyuncak silahlar yerine bunlarla oynansa keşke…
ölümden doğmak yaşama…yine yeniden!eline sağlık.
paylaştığın için teşekkürler buklet;zıtlıkların hep yapıcı ve değer bilmemizi sağlayıcı olduklarını savunurum hep aslında ama iş zıtlığın belki de en babası savaş ile barışa gelince hiç demeye dilim varmaz savaş olmasa nerden bilelim barışı diye.Ünlü bir düşünürün bunu savunmuşluğu olduğunu da hatırlıyorum;fakat ben gene de barışı çözümler içinde istemiyorum…istemiyoruz…Sevgili sevde; belki de ancak ölüm esnasında kapanan gözlerin bu şekilde yenidne doğmaya aracı olması güzel değil mi? teşekkür ederim…
Acaba tersten gelseydik daha mı iyi çözerdik hayatı.”Ölümden doğsaydık hayata.Önce yaşlılığı yaşasaydık.Sonra orta yaşı.Sonra gençliği.Sonra çocukluğu.Sonrada bebek olup doğumla ölseydik.”Mümin Sekman.Neden olmasın bence iyi olurdu.
Amelas;Mümin Sekman’ın sözleri irdelendiğinde güzel tarafları muhakkak çıkacaktır fakat bunun sebebi muhtemelen,bu şekilde bir varoluşu kıyaslayacak şu an hüküm sürdüğümüz hayatın varlığı olacaktır.Merak etmesi gerçekten çok zevkli fakat ben gene de Benjamin Button filminde olduğu gibi etrafımda tersime işleyen bir hayat var iken bana özgü bir farklılık içinde olmak isterdim ki birşeylerin değerini ya cidden bileyim,ya da aslında bilmediğimin farkına varabileyim.Aslında film,Mümin Sekman deyişinden daha farklı işliyor sayılır,herkese de şiddetle tavsiye ediyorum:))))
Şiddetli tavsiyeler dikkate alınır. Teşekkür IL MARE.
Paylaşmak güzeldir Amelas,rica ederim:))Sevgili Buklet;evet güzel olmuş;şöyle devam edelim o zaman;Ve bir gün anladım ki,ben aslında ne uyudum ne de büyüdüm,ben hiç ait olamadım…
…
Vaha es selam(Neve Şalom Köyü) , ,imrenilesi…
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir…Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.Nasıl mı?Cami’de uyanıyorsunuz.Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize duaediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatl ar, çocuklar torunlar hepsihazır.Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızıalıyorsunuz.Ne güzel, hazır maaş, hazır ev…Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldinhediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. vegenel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübelibir insanolarak ise başlıyorsunuz.Herkes karsınızda el pençe divan…Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade…..aman ne güzel günlerbaşlıyor… derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyiolur diyor.Bu arada babanız ortaya çıkmış, ‘fazla çalıştın’ diyor ‘artık eve dön, işibırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun…’Keyfe bakar mısınız?Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönembaşlıyor.Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanmaderdi de yok artık….Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, ‘evde otur, keyfine bak,oyuncaklarınla oyna’ diyorlar.Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hattabu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvaletkullanmamaya başlıyorsunuz.Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyiflidönem başlıyor.Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek içinağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.Veeeeee….En güzeli deeee……Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatiniz bitiyor…Can YÜCEL
Bunu buraya yapıştırdığın işçin saol varol vitamin,güzel olmuş!
rica ederim.paylaşmadan edemedim.Yazıya müdahale densizlik olur diye de korkmadım değil ama.Sen bulamamışsın ben buldum der gibi olmasın yanlış anlaşılmayayım.
En son düşüneceğim şey olurdu herhalde..
iyi o zaman sevindim.