view from a window
view from a window

Geceleri yaşadığın şehre bu kadar lanet okumanın bir anlamı olsa gerek. Acını paylaşmak isterdim, fakat her insanın kendi cehennemi kendinedir; beceremem fazlasını, elimden gelen şuncacıktır. Sadece hayretle izlerim seni. Bir düş görürsün kocaman açılmış yeşil gözlerinle… Sabah ezanıyla, usul usul başladığını bilirim ızdırabının. İçindeki çelişkiler minicik us evine sığmaz olur. Pencereni açarsın ardına kadar. O duyumsadığın; ağaçların, güne dönende, fotosentez alışkanlığı sonucu havaya saldıkları mis gibi oksijendir. O kısacık sürede, bu kokuyu yakaladın – yakaladın. Yoksa beklersin birgün sonrasının sabahını, merak edersin “o 24 saat için bahşedilmiş başka alacak nefesin var mı?” diye! Ama yakalamışsan, açık duran pencerenden, bağrında bahar kokularından bir heyecan demeti ile salınırsın…
bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Sabahın sessizliğinde fırıncıların hangi arada arı gibi çalışmaya başladıklarını düşünürsün. O yakındaki fırının taze ekmek kokuları, fotosentezin kokularına karışır. Yanına katık etmeye bir avuç zeytin, bir bardak çay. Yeter işte!Gözlerine, eski günlerin hafsalana habire biriktirdiği anıların torbasından bir çekimlik fotoğraflar yansır. Kendini gördükçe şaşırırsın. Kaderine ağlarsın. Gözyaşının tuzlu tadı yakar dilini, yüreğini… Ben en çok o dayanılmaz özgüvenine meydan okurum… Sen en çok da bu cesaretime gülersin…
Sanki çelikten bir gömlektir kalbinin etrafına giydirdiğin, her acıyla mıhladığın, perçinlediğin… O gömlek kalbini güçlü kılar (mı acaba? Bunu ancak sen bilirsin).Aynada, yüzünün çizgilerini görmezden gelerek, gülümsersin yeniden bana. İşte yine, bir sabah başlar hayat buluşmamız birbirimizin gözlerinin içinde…
Derinlerde, çok derinlerde, yüreğinin sokaklarında yalnız çocukların bilye tıkırtıları yankılanır…