düzenli küfürbaz
düzenli küfürbaz

Hayalini kurduğu imkansız geleceğin görkemli girişimlerini, mütevazı başarılara tercih edecek kadar… ayağına konan sinekleri pusuya yatıp bekleyecek kadar… sevdiği sırları, söylemeye değer arkadaşı olmayacak kadar… boşalan sokaklara bakıp acı tatlı sigara içecek kadar…
Gözünü bir ezan sesiyle araladı. Arabanın içine, sigara dumanının koltuk kokusuyla eşsiz karışımı sinmişti. Kendi nefesinin böyle kötü koktuğuna en son seviştikten sonra şahit olmuştu. Eliyle yüzünü ovuşturdu, gözlerinin çapaklarını temizledi ve arabadan inip kahvaltılık almaya karar verdi, çocukken veresiye yazdırdığı Bakkal Rıfat’ tan. Eğer hala mevcudiyetini korumuşsa?Rıfat Hipermarket… kapının altına gelene kadar gözünü tabeladan ayırmadı. Güzel düşünülmüş bir mağazacılık anlayışı, reyonların seçilebilir ve ferah oluşu, kasiyerlerin hepsinin güler yüzlü bayan oluşu ama çeyizi hazırlayamayacak kadar ucuza çalıştırılması, floresan lambaların güzel aydınlatması ve reyon isimlerinin neon lambalarla yazılması alışveriş sepetini ağzına kadar dolduracak cinstendi. Kısa zamanda dünya devi perakende şirketlerinin dikkatini çekebilirdi. Bunların yanında RıfatCard da işin sürprizlerini sizin haberiniz olmadan bir köşede hazırlıyordu. Birden gözü o adama takıldı. Çocukken sakallı olan ve başında eşinin ördüğü takkesiyle veresiye yazan Rıfat Amca.Rıfat Amca’ nın yanına yaklaşana kadar onu inceledi, bu sefer hedefteki bir tabela değildi. Rıfat Bakkal gitmiş yerine Rıfat Hipermarket gelmişti. Elektrik kesilince devreye giren mumlar gitmiş, yerine jeneratörler gelmişti. Ve Rıfat Amca’ nın terli tişörtü gitmiş yerine bembeyaz gömleği ve yakasında müdür yazan “identity card” gelmişti. Gözler birbirini tanıdı hemen ve selamlar verildi. Eller sıkışıldı, yanaklar uzatıldı. Makamlar tanıtıldı ve “Güler yüzlü alışveriş!” e devam edildi. Bunu Rıfat Amca değil, Rıfat Bey akıl etmişti. “Rıfat Hipermarket, güler yüzlü alışveriş!”Kapılar açılınca “Hoş geldiniz!” diyen hipermarketten, çıkışta fişin arkasında yazan “Yine bekleriz!” ile uğurlandı. Bunları kendisi ayarlamıştı. Elindeki poşetlerde de “Yine bekleriz!” yazıyordu. Bu poşetlerin hiçbiri çöp poşeti olarak kullanılmasın diye özellikle delinirdi. Yoksa çöp poşeti sektörü iflas ederdi. Bunu da o akıl etmişti. Poşetin içinde, bir paket insan öldüreninden light sigara, light süt ve light bisküvi vardı. Yakında kapımızı çalacak Ramazan için light çadırlar hazırlanmalıydı, bunları görev defterine not düşmesi gerekti. Yeni pazarlama yöntemi bu olabilirdi. Light Ramazan sofraları kulağa hoş ve ekonomik geliyor…Evinin önünden geçerken, kız kardeşine tekrar baktı. Bahçede beşikte sallanan yeğenine baktı. Kaynı olan adam içerden elinde ganyan ekiyle bahçedeki sedire oturdu. Bunları rahat bir şekilde yapıyordu, her an fark edilebilirdi. Kız kardeşi Ünzile’ yi gözleri yakaladı. O da tutuklu kalmıştı birkaç saniye gözlerinde. Ünzile’ nin ona sesleneceği ad, şu anki adı değildi halbuki. “Kaan!” diye tanımlanan yürüyen bir obje görmenin şaşkınlığıyla atılmış nida, yeğenini de kaynını da huzursuz etti. Kendisine “Hoş geldiniz!” demeyen bir kapıdan içeri geçip, kardeşine sarıldı. Kaynı onun bir ara var olduğunu biliyordu ama varlığını bilmiyordu. Şimdi karşısındaydı. Ganyana ortak bulmanın heyecanıyla Kaan’ a sarıldı. Ünzile’ nin görücü usulüyle evlendiği belliydi. Annesinin kolyesini takması, gözlerini doldurdu Kaan’ ın. O yokken annesi ölmüştü. İstihbaratı sağlayan ve şekillendiren birinin, annesinin ölmesini bilemeyişi canını sıktı. Bu onun kontrol edilebilir olduğunun göstergesiydi. Aynı kardeşinde olduğu gibi. Annesi onu öleceğine yakın, tanıdıklardan veya cemaat toplantılarında babasının söz verdiği adamlardan birinin gözlüklü oğluyla evlendirmişti.Ölen babadan sonra, ölen bir anne. Ölen çocukluk hayallerinden sonra ölen kimliği, her şey soyadı gibi. Çocukluğunu öldürenlerin, düzenli bir şekilde büyümesi ve şirketleşmesi, elini sıkması. Kardeşinin kendisi gibi, hayalini kurduğu sevgili ve geleceğe kavuşamaması, ardından tek çare olarak evlendirilmesi. Kardeşi de kendisine benziyordu. Tek farkla, kendisi adını; “Kaan” ı, değiştirmişti rahatça küfretmek için, kardeşi ise soyadını değiştirmişti rahatça küfretmek için. Kaan’ ın adı “Karan” olmuştu. Soyadı ise Ölen’ di hala. “Karan Ölen!” Kardeşi ise, “Ünzile Doğan” olmuştu. Karan, çayını yudumlayıp kardeşiyle saatlerce konuştu. Çaydan sonra onlardan izin isteyip arabasının yolunu tutarken, arabada sabahlamaktan vazgeçti ve öğlen boş, ama şimdi arabayla dolu olan sokaklardan geçerken, yazdan kalma sıcak bir gecede dışarda sabahladı. Arada bir kardeşinin evine kulak kabartıyordu, küfürleri duyuyordu. Ünzile yeğenine ağlamayı kesmediği için küfrediyordu, ganyandan para kaybeden kaynına küfrediyordu. Yavaş yavaş gözleri kapanıyordu, uyuyakaldı hemencecik orda. Önce kardeşi geldi aklına, onun da kendisi gibi; hayalini kurduğu imkansız geleceğin görkemli girişimlerini, mütevazı başarılara tercih edecek kadar aynı meslekten olduğunu fark etti. Kardeşinin Kaan’ dan tek farkı; Ünzile, bir nebze daha düzenliydi. Ağlayan yeğeni geldi gözlerinin önüne, o da ayağına konan sineklere ağlayıp sızlanacak kadar kan bağıyla bağlıydı Kaan’ a. Ganyan oynamaya odaklanan kaynını getirdi aklına. Kaynı da ganyanda bulduğu tüyoları, sırları; söylemeye değer arkadaşı olmayacak kadar parasızdı. Evin önünde bir zamanlar top oynadığı sokaklara baktı, gözlerini açtı birkaç saniyeliğine. Şimdi iş sahibi olan komşularının arabalarının doldurduğu sokaklara bakıp acı tatlı light sigara içecek kadar büyümüştü, değişmişti.