Yıllardır dirsek çürüttüğüm Caffinet gibi, Kaktüs gibi Parizyen, Naregatsi gibi kiç, Dulcineagibi kavramsal ya da Kaffee Hausgibi Frankfurt Okulu cafeler fazlasıyla üzerime gelmeye başladı bu yaz. Rutubetin boğuculuğuna ilerleyen yaşın ve gün geçtikçe büyüyen göbeğin etkileri ilave olunca tebdil etmek zorunda kaldım durumu. İşte bu yaz beni bulabileceğiniz yerleri listeliyorum, hayranlarıma duyururum.
Arka Bahçe:
Birkaç yıldır hizmet vermekte olan ve minder / hamak sisteminin öncüsü olan Arka Bahçe zaten bir çoğumuzun bildiği bir mekan. Rumeli Hisar’ının üst tarafında, bulması mahalleyi bilmeyenler için epey zor olan bir yerde olduğundan yeri tarif etmeyeceğim. Kapının önüne kadar gidip anahtarı valeye teslim etmenin bedeli 5 milyon, arabayı biraz gerideki meydana park etmenin bedeli oradaki sakinler tarafından uyarılıp daha uzağa park etmek zorunda kalmak ve 300 metre kadar yürümek. Toplu ulaşımla gelmek isteyenler Hisarüstü’nden aşağı yürümek veya Hisaraltı’ndan epey yokuş çıkmak durumundalar. Hisarüstü’nden gelinip sahilden dönülerek enerjiden ekonomi yapılabilir.
Girişte hemen sağda ana parkur yer almakta. Burada küçük bir havuz, kenarında toprak üzerinde minderler ve 2-3 tane hamak görmek mümkün. Barın önündeki konvansiyonel sandalye – masalara hiç bulaşmadan ilerideki puflara gidilebilir. Ancak burası epey kalabalık olduğundan privacy imkanı sunmamakta. Privacy için önerim ferforje merdivenlerden mevcut olan 2 terastan birine çıkmak. İşte buraları amiyane tabirle yiyiş mekanı diyebileceğimiz tatta yerler. Arkadaşlarınızla hoş bir sohbete dalmışken yanınızdaki çiftin bademcik operasyonlarından rahatsız olmayacak ve hatta acıyıp anahtar veriyim şu gariplere triplerine girmeyecekseniz şiddetle tavsiye ederim. 100 x 100 cm civarındaki kocaman minderlerin üzerinde tamamen yatay vaziyette içkinizi, kahvenizi yudumlayabilir, arkadaşlarınız sizinle sohbet ederken dinliyor gibi yapıp bulutları inceleyebilir, ya da gözlerinizi dinlendirebilirsiniz. 02:00 ‘ye kadar açık, 01:45 gibi minderleri ters çevirmeye başlıyolar. Müzik genelde epey sıkıcı. Arada sırada ne olduğunu anlayamadığım bir karışık Radiohead CD’si atıyorlar. Bira 3,5, Cardinal Melon 8 milyon, garsonların kafası epey dumanlı.
Orman Bahçe
Daha kötü isimli bir yer işitmedim dediğinizi duyar gibi oldum ve hatta hemfikirim. Efendim buraya gitmek için kesinlikle otomobile ihtiyacımız var. Kilyos’a gider gibi yapıyoruz. Maslak’ı geçip Hacı Osman’dan aşağı salıyoruz boş viteste (ekonomi yine), Park Orman’ı vesaire geçtikten sonra geldiğimiz kavşakta sola Kilyos dönüşü mevcut, oraya sapıyoruz. Bi müddet sonra, 1-2 km olsa gerek, solda gördüğümüz orman girişinde durup içeri giriyoruz, hemen orası.
Kötü bir Park Orman – Arka Bahçe taklidi olmuş havasını derhal yaratan isim içeri (içeri demek ne kadar doğru bilemiyorum) adım atar atmaz affettiriyor kendini. Gündüzleri güneşlenmek, geceleri ateşin etrafında minderlerde oturmak mümkün. Küçük bir ses tesisatı light-clubbing havası vermekte ve hatta sub-woofer marifetiyle basları kafanıza kakmadığından bu müzik tarzını daha dinlenir hale getirmekte.
Asıl atraksiyon ise hemen sağ taraftaki duvarların ardında yer alan uçsuz bucaksız orman içindeki hamaklar. Bira 2,5 milyon, Cardinal Melon yok, garson da yok, ya da varsa boşu boşuna 10 kere kalkıp bira aldım.
Don Jon
İşte maalesef yazın sonlarına doğru keşfedebildiğim ancak mekanların kralı olan yer. Rumeli Hisarı’nın hemen yanındaki çay bahçeleri silsilesi ve Hisar’ın Edwardlar’ı mağazalarının arasındaki mini-çocuk parkının hemen arkasındaki kemerli ve Don Jon yazılı kapı ve arkasındaki dik merdivenler başta tedirgin etmiyor değil insanı. Kapıdaki valelerin 7 milyon talep etmesi de gayet üzücü. Toplu taşıma imkanları direk sahilde yer alması sayesinde oldukça geniş. Merdivenleri çıktıktan sonra Eden Bahçesine geldiğiniz hissiyatı direkman hasıl oluyor. Bu arada mübalağa etmiyim, tamamen boş bir arazi üzerine taşlarla inşa edilmiş gayet yeni bir yer burası. Sağ taraftaki Arka Bahçe’dekinden epey büyük ancak olimpik ölçülerden hayli küçük havuz gündüzleri tenha olursa buraya yüzmeye gelinebileceğinin altını çizercesine aydınlatıyor ve ferahlatıyor ortamı. Muhtemelen erozyona engel olmak maksadıyla taraçalama sistemiyle yerleştirilmiş olan balkonlar yine büyük minder ve bol hamak sunuyor bizlere. İpli hamaklar gündüz güneşlenmiş ve omuzları hafiften yakmışsanız ızdıraplı olabileceğinden muşambalılar tercih edilebilir. Ses tesisatı oldukça iyi ve ses açık havada yayıldığından hem rahatlıkla nüansların duyulmasına hem de sohbete olanak tanıyor. DJ ise bi acayip sahiden. Şanson ağırlıklı programda Paul Weller ve Led Zeppelin’e nasıl yer verebildiğini anlayamamak her başlayan parçada gülücükler saçmaya engel teşkil etmiyor. Ayrıca geniş bir mutfak hizmetimizde burada. Bira 4 milyon, Cardinal Melon 7 milyon, hamburger 3 milyon, garsonun adı Hamza.
yorumlar
olmuş gerçekten. Ayrıntılı İstanbul içi eziyetsiz mekan tarifleri tadında, Cardinal Melon hastalığını bir kenara bırakırsak çok ekonomik olmasa da semi-ekonomik diyebileceğimiz sistemde, güzel bişi olmuş. Birde üşenmeden gezi yazılarına geçebilseniz sevgili İngiliz anahtarı, gerçekten güzel olacak.
galatsaray lisesinin yanından sola aşağı doru inince 150 metre ilerde sağda .tv stüdyosu gibi bi yerin orada..
limon ağaçları var bi sürü binaların arasında. her yerde kanapeler deri veya acaip -rahat modellerden. sevişmek için süper.içki fiyatları hakkında fikrim yok o zaman bi arkadaşım çalışıodu hep o ısmarlardı.saolasın emone 🙂
ucuz değil. Bunların özel içkisi 7.5 milyondu mesela.
Limonlu bahçe, mahşer gibi beyoğlu’nun içinde adeta bir cennet. Kalabalıktan sıkılanlar için tavsiye edilir.
limonlu bahcenin minderleri camurlu ve oldukca pis. ayrica fiyatlar cok yuksek. sevmedim.
***
Bir de soyle bir durum var. bence sehir icinde sevisme odalari olmali. saat ucretli. her sevismeden sonra eski haline(duzenli ve temiz) getirip tekrar kullanimi saglanabilmeli. kesinlikle bu sevisme odalari sart. milletin bu tur ortamlardaki eziyetten dogan bel agrilari onlenmis olur boylece.
güzel, biraz dağınık tam tarzını bulamamış sanki. makarnaları supper, minderler supper. öğlen sıcağında gitmeyin bayılırsınız. sera gibi oluyo. güzel ya yine de güzel.
barın yan tarafına düşen üçlü eski bir koltuk var yayılmak için en konforlusu… bunun tam karşısına düşen hamak a ve akabinde yanındaki çimenlik alana pek fazla bakmayın kumrular rahatsız olabilir ama bi keresinde oha dedim ; tamam rahatlık iyidir , relax olmak mükemmeldir , gevşemek süper ama olan var olmayan var di mi ama ; ne demiş argo sözlükte biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar:)
makarna ve ızgara tavuk parçacıkları ideal…
Gizli Bahçe de atlanmaması gereken bir mekan…
Sevişme odaları 2011 de olacaktır gibi geliyor bana biraz daha sabır
de bi yerde varmış böle bi yer. Fransızın teki de katlı otoparkın yarısını kiralamış, küçük küçük odalar yapmış. Sevişme odası, resim odası, şu odası, bu odası falan. Şimdi bu bi şirket olmuş, çalışanları falan varmış. adam köşeyi dönmüş. Bizim burda yapsan direk köşesin zaten. ama içten içe yürütmek gerek işleri.
ve yapmali bu isi. accaip para var ayrica faydali bir hizmet.
inanilmaz olur, dusunsenize geliyor musterilerimiz once guzel guzel enerji dolu besinlerini aliyorlar, ohhh ordan bi goturelim, arkasindan sevisme ekipmanlari bolumune ugruyorlar, hem satin alinabilir hem de kiralanabilir, ohhh ikinci seferimiz de tamam. e artik asil kullanim amacinida yerine getirirler. etti 3. bir de cikinca su mu, atistirmalik bisiler,.. 4. guzel bir isletme kompozisyonu.
😉
ataköyde kiralık karavanlar var ; ev gibi kiralanıyor ve fransız italyan komşularınız oluyor bir anda…
yani karavanlara ait koca bir alanda yaşıyorsunuz istediğiniz kadar
ahh,.. bir açıkhavadır, bir minderdir, gidiyorsunuz,.. ingilizanahtarıcım,.. bu bahsettigin yerler güzel,.. gerçi ben arka bahçe dışında diger iki yeri bilmiyorum, ancak,.. mesela limonlu bahçede “ayh, bitse de gitsek” oluyorum çünkü istiklalin bütün “cadde konseptini oraya da taşıma gönüllüleri” (bir nevi misyoner), orada toplanmış durumda,..
biz, en sıcak havalarda bile açıkhava kepazeliğine yüz vermeyecek serinkanlı insanlar olmalıyız,.. kelaynak pia, peyote, sefahathane, arka oda,.. prensiplerimizden ve limonlu biradan ödün vermeyelim,.. zzzz,..
Geceleri güzelleşen yerler var bi de… Balkon, teras…Beyoğlunda Cambaz diye bir yer var iki senedir takıldık gidiyoruz. Muhteşem Kasımpaşa manzaralı. Fiyatlar iyi sayılır. Öğle sıcağında çekilmez ama akşam bayağı iyi.
bi de selamiçeşmede alchera var ama orası cadde veletlerinin kum havuzu gibi. açıkhava olayı da yok zaten.
Culubin’e kıl deilim diyen, park orman urban bug lounge’a gidiyor zaten. Amaaa gelgelelim en temizi, elde bira minder arabaya atıp kendizi boaza karşı bakan tepelerde, çimenlere savurmak. Aranırsanız bulacağınız kesin. Arnavutköy sırtlarında denizi gören mahallelerde, çocuk parklarında banklara oturup çekirdek çitletmek ayrı bir zevk.
Gene de halen illâ da konfor diyecekseniz, gidin hayal kahvesini, dalın “After”a cıp-tıs cıp-tıs chill-out ve kahvaltı. hade bakem.
var tabi de, orası yine Beyoğlu, üstüme üstüme gelen semtlerin başında geliyor. Bir de Yaga’da var küçük bir minder alanı, minder-isterim-ama-rokbar-konseptinden-vazgeçememciler için ideal.
Seyahatnamemden dem vurmuşsun Olhorcum, e bir kısmını yazdım ama ismi lazım diil, bir kendini bilmez konuya cıvık bir şekilde el atınca askıya aldım projeyi. Belki daha sonra.
Rumelifeneri’nde, internet’te…
gider gitmez vosvos kampinge, hatta sahibinin enteresan plak koleksiyonuna ve hemen geceyi orada geçirmeye karar vermiştik sevgilimle. Gece 3 gibi “kalk allahın cezası kalk, ben donacak kadınmıydım” nidalarıyla uyandırıldım, üzerimizdeki montlara battaniyelere vesairelere rağmen Temmuz ortasında çenemiz “tak-tak” sesleri çıkartacak derecede atıyodu.