Günümün pek çok anında kendi filmimi çevirdiğimi,kendi romanımı yazdığımı, kendi oyunuma replikler düzdüğümü fark ederim.Kendi romanım,kendi filmim derken, başrolünü benim üstlendiğim bir eseri kastediyorum,ben yazmasam da olur yani,hatta hiçbir şey yapmayıp öylece hayatıma devam etsem de olur; ama maalesef beni konu edinecek henüz bir gönüllü çıkmış değil.Kısaca,her hayat bir romandır deyişi, kendi halimi süzdüğümde epey anlamlı gelmeye başladı, kendi hayatımın sadeliğine ve birçoklarına kıyasla, anlamsızlığına rağmen.Kendimle yalnız kalıp, her hareketimin altındaki düşünce baloncuklarını kafamın üzerinden çıkardığımda anlıyorum sinema ya da insanı yansıtan diğer tüm sanatların nasıl kuvvetli ve kutsal bir şey olduğunu.Bir su bardağına uzanırken elim, mahmur gözlerimle yeni kalkmışken yataktan berbat bir rüyanın ardından, o zaman anlıyorum işte aslında bir su bardağına uzanılan bir sahnenin sadece bir su bardağına uzanılan bir sahneden ibaret olmadığını. Ya da alaka duymadığım bir programa dalgın, boş gözlerle bakarken,içimden, tepemde bir kamera olsa diye geçiriyorum.Tepemde, gözlerime zoom yapıp içerisindeki başka anlamları vurgulayacak bir kamera olsa ya da ne bileyim, yakınlarımda bir çift göz olsa içime girebilen,o zaman sadece alaka duymadığım bir programı izliyor gözükmezdim.Ya da, dışarı çıkmak için hazırlanıyorken ,kıyafetleri seçme sürecim benden ibaret kalmasa, benim de göremediklerimi,kendime dair anlamlandıramadıklarımı, bir kameranın usta ve duygulu gözleri önüme serse, renkleri eleyişlerim falan, hepsinin bir anlamı olsa, hepsi bir şeylere bağlansa,kafamdan çıkan baloncuklarla. İşte o zaman, sadece dışarı çıkmak için hazırlanıyor gibi de gözükmezdim, giydiğim kıyafetin rengini tesadüf diye etiketlemezdim.O zaman çok daha anlamlı gelirdi hayatım gözüme. Benim de tıkandığım noktada,bir dışarıdan süzüş bugüne dek ıskaladığım pek çok şeyi geri getirirdi belki.Şu denize bakarken,biri görse, yazsa beni,biri gözlese,takip etse… Kendime bir sürü alternatifler getirse,bilmediğim şeyler söylese.Biri çözse benim de bilmediğim aklımdan geçenleri,biri keşfetse kimsenin görmediği derinliği,başka bir rengi… İşte o zaman, herkes gibi denize bakıyor görünmezdim.Okusam sonra kendimi, izlesem sadece bana yayın yapan bir televizyon kanalından ya da tarih kokan bir sahnede yakından görsem mimiklerimi,alçalan yükselen sesimi duysam, şaşırsam, gülsem, ağlasam kendime…Dışarıdan baksam her gün alışılagelmiş alışkanlıklarımın üstünde durulmuş hallerine; duruşlarımın, dokunuşlarımın esrarengiz tahlillerine.İçimden sıkıldım,dışıma çıksam biraz,Sanat ben olsam biraz.