Edirne’ye yol alırken kulaklarımda Nazım Hikmet’in “Bir Küvet Hikayesi” şiiri yankılanıyor. Ne kadar bana uyuyor diyorum. Bunu hakedecek ne yapmıştım acaba. Birlikte geçen 23 yıl ve bunun meyvesi birbirinden güzel ve akıllı dört çocuk. Neden,niçin iklemleri içerisnde dışarıya öylece bakıyorum. Heryer ne kadar güzel. Buğdaylar sararmış biçilmeyi bekliyor. Taptaze tarlaları yeşilin her tonuyla ne güzel boyanmış toprağı, sebze ayçiçek tarlaları.
Aman Alllahım böyle güzellik olur mu? Nasıl bir duruş o! Güneşe ulaşabilmek için bu kadar kendini ona benzetmek olur mu hiç? Sanki herşey güneş. Ayçiçeğini bu kadar sevmemin nedeni ne diyorum kendime. Öyküsünün bana benzemesi mi? Hani ayçiçek güneşe aşıkmış; gün doğumundan batışına kadar onu takip edermiş. Ayçiçeğine de sarmaşık aşıkmış, çekemezmiş bu aşkı. Hergün birazcIk ona baksın diye yalvarırmış. Birgün ayçiçeğinin gözleriyle karşılaşmış,çok sevinmiş benim oldu diye. Ama bakışlarda canlılık yokmuş. Sarmaşık onun kalbini kazanayım derken sarıldığı bedenini çok sıktığını ve bu yüzden ayçiçeğinin öldüğünü anlamamış. Şimdi diyorum;ben bu öykünün neresindeyim? Ayçiçek tarlarını görünce fanteziler üreten ve bunu eşime söylediğimde “neden olmasın” yanıtını alan ben ve bu öykünün beni bu kadar etkilemesine izin veren ben ayçiçeği miyim? Yoksa sarmaşık mıyım?
Okul yıllarından başlayan öyle bir aşk ki gerçekten gözleri kör eden bir aşk.Ben aşka inanıyorum ve insanların yaşama nedenlerinden biri diye yorumluyorum.Ama ulaşılmaz olanı savunuyorum. Şöyleki; biraz gizemlilik kalmalı. Hergün bişeyler keşfetmelisin. Çabucak kavuştuğun zaman veya cinselliği çok fazla ön plana çıkardığın zaman aşkın,aşk olmaktan çıktığını savunuyorum. Bedenden çok ruhların bütünleşmesi ve uyuşmasının aşkı yücelttiğini düşünüyorum. Ben ruhu keşfetme nedeniyle yola çıkmıştım ve 23 senede hiçbirşey yapamadığımı gördüm çünkü karşımdaki insanın bu duyguları taşımadığını gördüm. Ona göre aşk “seni çok seviyorum” ve “haydi yatağa…” Halbuki ben keşfedilmeyi ruhumun güzelliklerini ona sunmaya çalışıyordum ve buna ne kadarda hazırdım. Aradan bu kadar zaman geçmişken ve yaşım 45 olmuşken hala vazgeçmemiştim tabiki aldatıldığımı öğrenene kadar. Hani filimlerde görürüz yaşantı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer hiç inanmazdım, böyle şeyler yaşayamacağımı düşündüğüm için heralde.Çünkü bana göre değil ama çevremdeki kişilere göre ben kusursuzdum,başarılıydım(hem anne olarak,hem öğretmen olarak)herkezin gıpta ile baktığı birisiydim.Üstelik çirkin bir kadın da değilim peki bu ihanetin nedeni ne olabilir?Acaba suç bende mi?soruları içerisinde kendimi suçlu çıkarmaya çalışıyorum ona o kadar güveniyordum ki çocuklarımın uyarılarını bile dikkate almıyordum.Birgün kendime cep telefonu aldım.Ona şiirlerden pasajlar yazarak onu çok beğendiğimi ve herşeyini bildiğimi buna rağmen kendisiyle msjlaşmak istediğimi söyledim (aklım sıra onu deniyordum,acaba yanıt verirmiydi gerçekten buna meyillimiydi diye)o da bana cevap vermeye başladı yüreğim nasılda daraldı.O güzel sözleri birgün bile bana söylememişken adını “sevgi” koyduğum kadına (yani bana)yazıyordu.üstelik Ahmet Arifin “terketmedi sevdan beni” şiirini de yazmıştı.Halbuki bu benim en sevdiğim şiirdi!Kendimi daha çok ihanete uğramış saydım.Kadınlar gününde beni kutlamamışken onun kadınlar gününü kutlamıştı.Evet artık herşeyi ortaya çıkarmalıyım diye düşündüm ve buluşma teklifi ettim kabul etti.O gün buluşma yerine çocuklarımla birlikte gitmeye kararlıydım.Ama içimden ona bu kadar aşağılayamassın diyen sesi dinledim. “neden gelmedin” msjına karşılık telefon açarak “neden gelmediğimi” söyledim.Telefonun öbür ucundan sesimi duyunca şok yaşadı ve inkar etmeye çalıştı şimdi bu işin suçlusu benmişim gibi davranıyor, hadi beni benle aldattı peki ya o başka kadın?
Bunlar kafamın içinde çarpışırken hiç konuşamıyoruz.Birde elimi tutmak istiyor bütün vücudum buz kesiyor,elimi çekiyorum.Hayır diyorum.Eskiden olsaydı hatta 2 gün önce olsaydı ellerimiz ve gözlerimiz kenetlenmezmiydi?
Yol bitti ve eve geldik dahalen bana suçlayıcı bakışlarıyla bakıyor,bense hala ahmet arifin şiirinde takılı kaldım.Uzun yıllar önce öğrenciyeken miting alanlarında söylerdik şiirimizi o zamanlar neler neler yaşamıştık ki.Ölümle bUrun buruna yaşamak, güzel memleketimin refahı için protesto yürüyüşleri, çok sevdiğim arkadaşlarımın ölümleri ,sanki bunları onunla hiç yaşamamışım! Gözüm televizyona takılıyor, milli takımın yurda gelmesi şölenlerin hazırlık çalışmalarında küçük bir boyacı çoçuğun yırtık ayakkabısını boyayayrak katılması beni uyandırıyor.Kardelenin sessiz çığlıklArını kimse duymuyor…Varsın duymasın, zaten yıllarca sesini duyuramamıştı, varsın gözyaşları yine içinde seller oluştursun, yine içinde fırtınalar oluştursun, bir gün bahar göz kırpmaya başladığında bembeyaz karın içinde başını özgürlüğe doğru ve çevresinde doyumsuz bir koku bırakan kardelen gibi birgün mutlaka …
yorumlar
inanılmaz bir yazı…işte sitede değindiğim konularda beni haklı çıkarabilecek bi yazı daha…tipik bi erkek vak’ası…
Noktalamaya, ve boşluklara dikkat edilseymiş okunması daha da kolay olacakmış.
Bende ayrı bir dingilizim ha! Kardelene amman noktalama işaretleri falan derken yaptığıma bak. Uykusuzluğa verin arkadaşlar.
guzel yazi… bu kadar guzel yazan birini aldatan bir …. olmali.(fill in the blanks)
darkstar sen de artik su noktalama isaretlerine takmayi birakip da guzellikleri gorsen diyorum. kadin dokturmus ne guzel.
ayciceklerini ben de severim. hatta bir urunumuz bile var aycicegine benzeyen…
gündöndü (ayçiçeği) ile sarmaşığın hikayesini geçen haftalar 7 numarada dinlemiş çok hoşuma gitmişti. tekrar burda okuyunca tuhaf oldum.
tekrar tebrikler.
oldum şimdi ben ya. 12 senelik hergün artan bir aşkla sevdiğim eşimin bana bunu yapacağına inanamam. Ama oluyomuş işte sen bu kadar severken bağlıyken nasıl olur nasıl. Çok üzgünüm çoook. Gönülden sevgiler size öğretmenim.
gercekten çoğu insanın yapamadığını yapmışsın. denemişsin. Ama sonu hüzünlü olmuş sanki denemiyenler haklıymış gibi.
bu çok güzel birt yazı..ama içeriği gerçekten çok anlamlı..neden bu kadar mükemmel olarak tanımlanan bir insan aldatılmayı hakeddiyor?(eşinin nezlinde)erkekler daha ne istiyor ne arıyor???offfffffffffffff
ne demek ki bu?
erkeklere saldırmayı hayat felsefen mi yaptın. seni şaşkın!
bu arada yazıyı dün gece okudum. çok etkileyici. çok üzgünüm.
Bu erkek cinsinin bir dürtüsü. Sen ne kadar mükemmel olursan ol. Hatta o sana deliler gibi aşık olsa bile senin yerinde o olsa bile o msj cevapsız kalmazdı. Her erkek ikinci ve ya üçüncü ilişkiye kendilerini kral yapacak olan bir zafermiş edası ile bakar. Bunun sonucunda kölen dahi olsa kocan ve ya sevgilin seni her daim aldatmaya hazır bir durumdadır. Bu önüne geçilemez bir dürtüdür. Hatta ben bunu bir genin sağladığını falan düşünüyorum artık. Hatta yazında da bahsetmişsin benim en sevdiğim şiir vs ile o kadına(yani sana) kompliman yapıyordu. Bu da senden aldığı ipuçlarıdır. Yani bir kadının nelerden etkilendiğini senden öğrenir. Ve bir sonra ki hedef için bu silahları kullanır. Yeni bir şeyler icat etmektense eldekini ve denenmiş olanı kullanmak daha akıllıcadır çünkü. Sana bundan sonra ki hayatında mutluluklar…
P.S. Unutmadan bende erkeğim ama bunları yapmadım hiç. (Överim kendimi böyle.)
İnan yazı çok içtendi güzel diyemicem çünkü olay o kadar kötü ki dilim tutuldu, erkek kız ayrımı yapmadan bazı insanlar çok doyumsuz oluyor diyerek konuyu kapatmam gerek desem de geçenlerde bir yerde duymuştum neden erkekler ömür boyu aynı takımı tutuyor da sevdiği kadınla bir ömür olamıyor diye, ilginç gelmişti. Umarım bundan sonra her şey daha güzel olur, tüm dileklerimle…
erkek düşmanı değilim varya hatta erkekleri de çok severim ben..onlar çok tatlı şeylerdir amaaaa;
daha önce hep değindim bu yazıda da mevcut olan duruma bir anlam veremiyorum..bunun nedenini genlere bağlayabiliris iyi fikir..
:!!!!!!
..bu önermeyi iki şekilde ispatlayabiliriz:
a) Çok sayıda erkek görüp, hepsinin de sapık olduğunu tesbit ederek,
b) sapık olmayan insanların, aynı zamanda erkek de olmadığını görerek.
Bilinen şu ki çok sayıda sapık erkek ve yine çok sayıda sapık olmayan, aynı zamanda erkek da olmayan insan vardır.
Sapık olmayan tüm insanlar incelenmeden bu fikre varamayız. Sevecen insanlar için bu uygulama yapılmamışsa “bazı erkekler sevecen” de olabilir.
Bu da tümevarım’ın itibarını sarsar!
Hempel Paradoksu
Yazı güzel, bir türk filmi tadında ama burada bir paradoks da var sanki, insanların ahlakları nasıl deneyebiliriz?
Ahlakı denemenin tek yolu ahlaksızlık yapmaktır. Ahlak arayışında iken kendimize steril bir bölge hazırlayıp “tamam ben burada bu hal içinde ahlaksızlık yaparak karşımdakini deneyebilirim” düşüncesi; bana hep, karşımdakine haksızlık yapmak gibi gelmiştir.
…………….
Örnek olay;
Yıllar önce bir din adamı bir haber programında 1 kadını taciz ederken görüntülenmiş bunun üzerine oğlu adamı babalıktan reddettiğini söylemiş ve adam intihar etmişti.Tamam bu uç bir örnek ama, daha önceki bilmem kaç kereki buluşmalarında kadının adamı nasıl yoldan çıkardığı görüntüleri gösterilmediğinden, o an toplumun hepsi müthiş bir hırsla linç etme düşüncesine girmişti; halbuki belki de birçoğumuz aynı durumda aynı şeyleri yapacaktık çünkü defalarca buluşmalar olmuş, aptal sarışını oynayan bir kadın (muhtemelen)işveler-cilveler yapmıştı… Adamın hiç mi suçu yok diyebilirsiniz elbette var, ama onunla bir deney faresi gibi oyanayan da var bunu unutmayalım. O dönemde haber değeri çok yüksek olacağından bu, Uğur Dündar tarafından hazırlanmış bir haber değil daha çok (seçilmiş bir kişiye)bir komplo olarak algılamıştım ben bunu.
……………….
Çok uzattım böyle bir amacım yoktu, kardelen gerçekten durumuna üzülmemek elde değil böyle bir durumda sonuç olarak tabiiki sen haklısın ama benim kişisel kanaatim ahlakı deneyemessiniz çünkü denerseniz ahlaksızlık yapmış olursunuz.
erkek kadını aldatırken bunu bir hemcinsiyle ya da bir tapirle yapmaz. bir kadınla yapar. kadının da çoğu zaman bundan haberi olur, haberi olmadığı zaman da çoğunlukla hisseder, sorgulama ihtiyacı duymaz.
ahlaki yargılarınızı cinsiyetten bağımsız olarak geliştirebildiğinizde dağlarınız yeşerecek jaded hanım.
Ben tatilden döndüm. Yoktum yani, ilgilenemedim de yazılanlarla. Tabi bunlar sizi ilgilendirmeyebilir. Neyse, bu konuda paylaşmak istediklerim var. Bir kız arkadaşım olmadığında acaip dürüst, namuslu bir erkek oluyorum. Dürüst güzel insancıl birisini arıyorum. Sonra bir kız arkadaşım olduğunda, sanki bütün kızlara karşı açık mışım gibi geliyor, seçim yapmadan. Kendimi sorguluyorum ancak hiç düzeltemiyorum, gerçi bir şey de yapmıyorum. Yani aldatma falan. Ama potansiyel aldatıcı gibi hissediyorum, kibrit çakılsa alev alacağım sanki. Boş bir heyecanlanma, boş konuşma, boş düşünme.
feminist oldum çıktım be:))ya öyle olduğumu iddia etmiyom ama yakında kabul etmek zorunda kalcam:)))
gayet açık olan bi durum var her erkek aldatır!!!
bu fazıl say bile olsa onerden çıktıysa babam da olsa..yani öle…
aldatmaz bence, mesela Sadi Tekelioğlu ve Andrei Bukin daha yakınlar aldatma kavramına.
şu mesajımın üstündeki mesajın üstündeki mesajınla artık seni ciddiye almamaya karar verdim. “laylaylooom erkekler aldatırrr bananeee işte aldatıııır oleey” tarzı yazın içimi rahatlattı doğrusu.
Cc:Hafif.org
Subject:Haklısın
Bende benzer şeyler hissettim. İşin doğrusu, bu da bayanlardan kaynaklanıyor. Yalnızsan seninle ilgilenen pek çıkmıyor. Ama yanında sevgilin varsa yada bir ilişkinin olduğu biliniyorsa seninle ilgilenmeye başlıyor. Bu senden yada benden kaynaklanmıyor. Nedeni, bayanların kendilerini bir başka bayanla (senin sevgilinle) karşılaştırma isteklerinden kaynaklanıyor. Evli iken durum çok daha inanılmaz boyutlara varabiliyor (Bakalım karısını mı, beni mi tercih ediyor…).
Oysa biz erkeklerin durumu hep belli. Biriyle birlikte olsakta olmasakta, cinsel çekiciliğin etkisinde kalabiliriz her zaman.
Ben artık kafama takmıyorum bunları. Hatta bir sevgili istiyorsam, bir kaç gün bir bayan arkadaşımla birlikte geziyorum. Bir haftalık bir boy gösterme, bir ay civarı idare ediyor beni >:D
1.si:yorum yapmadan önce yazılanların okunması gerektiği görüşündeyim, fakat uygulıyamıorum.
2.si:sapık erkekti, erkek aldatırdı, kimse haketmezdi.. bunların hepsi sizleri hata yapmaya sürükleyen genellemeler; çünki hepiniz önyargılı yaklaşıosunuz.. neyse çok uzatmayı sevmiorm..
valla ben cengiz zannetmiştim mesajlaşanı(zor okunuyor değil mi?).
Evet,
Ne anlatılmış ise yukarıda kadın kahramanın yerine erkeği ve erkek yerine de kadın kahramanı koyun ve öyle okuyun. Başıma yukarıda anlatılanın öz olarak aynısı gelmiştir. Ve on küsür yıllık ilişkim ki son iki yılı evli geçmiş, büyük bir kazıkla bitmiş, ve o geçen on yıl bir yıl içinde yaşatılanlar ile harap olmuştur.
Sonuçtan herkes sorumludur tabiki, yani benim de hatalarım olmuştur, veremediklerim de olmuştur. Tartışmalar sırasında “veremedeğim” şeyler önüme sürülürken onların şartlar dahilinde imkansızlığı düşünülmemiştir bile.
Gaddar, sinsi, ve bencil üstü kişiliğinin ortaya çıkması ile kıçıma yediğim tekmenin acısı hala geçmedi, ve sağolsun ettikleri ile geçmesini de pek zorlaştırıyor.
Binlerce satırı şurda doldurabilirim, fakat ne gerek var? İsmini, yüzünü bile görmek istememe hissi bile acı verir olmuş bana ve bunu bilmek ayrıca üzüyor beni. Ben onu sevmiştim! diyorum kendime ve yine başka gerçekleri de farkeder oluyorum. Aşık olduğun insanla yaşamak zorunda değilsin gerçeğini ve tadında bırakmak gerektiği gerçeğini…
Bok oldu herşey.
Aldatmak hiç bir zaman sadece erkeğe mahsus değildir ki zaten. İnsanın mayasında, hamurunda olduğunu düşünüyorum, daha başkaları tarafından da keşfedilmeyi istemenin. Daha başkaları da sevsin beni, aşık olsun, popüler olayım, diğer kadınlardan (yada erkeklerden) farklıyım, daha üstünüm, işte bu da bunun kanıtı…
Ben bunlara doyumsuz insanlar diyorum. Yemek yemeye, paraya doymayanlar olduğu gibi, aşka doymayanlar da vardır elbet.
Ama bir insanın başkasına bağlıyken, şunun tarafından kandırıldım, yada onun şunları vardı ama senin yok gibisinden kendini aciz göstererek suçu başkasına atma yada karşılaştırma yanlışına düşmesi de kabul edilemez.
Geçen gün konuşuyorduk bir arkadaşımla; adam mutsuzmuş. Olabilir dedim, bu bahane mi uçkurunu bağlayamamak için.
Ben pek çok anlaşmazlığın dürüstçe konuşularak halledilmesi gerektiğini savurum her zaman. Ayrıca, tecrübem bana gösterdi ki; birbirlerine dürüstlük ve saygı göstermeyen insanların arasında sevgi de kalmamıştır artık.
Bir de;
aksedir’e bir şey söylemek isterim ; şartlar dahilinde verilemeyenler ancak buna rağmen istenilenler var ise hala birlikte olmayı istemenin ne anlamı varki! Çünkü, günümüzde gerçek sevgi eşittir verilen somut şeyler haline gelmiş maalesef.
Hayatımızda kimi şeyler var ki yaşantımıza anlam katan.Kimi zaman bir insan, anne, baba, kardeş, arkadaş, sevgili, eş…Kimi zaman bir eşya, ev, araba, saat, fincan takımı…Kimi zaman bir his, dokunma, bakışma, koku, tad…Kimi zaman bir duygu, sevgi, aşk, sadakat, dostluk…Onlar bizi hayata bağlıyor, renk katıyor, mutluluk veriyorlar.Daha doğrusu, hayatımızda olmalarından,bize ait olmalarından mutluluk duyuyoruz.Kimilerini ne zaman elde edip kaybedeceğimizi biz belirleyemiyoruz.Doğum, ölüm, aldatma, ihanet…Kimilerini ise elde etmek için var gücümüzle çalışıyoruz.Ev, araba, yazlık, lüks mobilyalar, plazma TV, pahalı bir tablo.Oysa başlangıcı olan her şeyin bir sonu var.Her doğumun ölümü.Her yapımın yıkılışı.Her alınanın verilişi.Bize mutluluk veren bu şeyleri elimizde tutmayaçalışsak ta…Her gelişin bir gidişi var.Zamanı gelince onları kaybediyoruz, birer birer.Elde ettiğimizde bizi mutluluktan uçuran bu şeyler.Kaybettiğimizde en derin üzüntülerin kuyularına terkediveriyor.Oysa onlara öyle bağlanırız ki.Adeta, yaşama sebebimiz olurlar, bize yaşama sevinci verenler.Dedik ya, ne kadar uğraşsak ta, elimizden kayıp gidiyorlar.Oysa onlara ne kadar da bağlanmıştık.Oysa onlara ne kadar da değer vermiştik.Oysa onları ne kadar da çok sevmiştik,kendimizden de fazla.Onlarsa gün geliyor.Pılını pırtısını toplayıp çıkıp gidiyorlar hayatımızdan.Bize sormadan.Bizi yapayalnız bırakıp gidiyorlar,gözyaşlarımızın hapishanesine.Onları kaybedeceğimizi aklımızdan bile geçirmezdik oysa.Oysa başlangıcı olan her şeyin bir sonu var.Her doğumun ölümü, her gelişin gidişi.Bunu en başından kabullenemeyiz.Kabullenmek istemeyiz.Herşey iyi, güzel olsun isteriz çünkü.Oysa hayat bir dalgalanma.Sıcak ve soğuk gibi.Yazla kış gibi.Sevgi ile nefret gibi.Mutlulukla üzüntü gibi.Doğum sancısından sonra bebeğin gelmesi gibi.Mutlu günlerin ardından felaketin gelmesi de,hayatın gereği, dalgalanmanın bir evresidir.Daha en başından, en başından, ilk anda bunukabullenemediysek.Gün gelipte devran döndüğünde derin üzüntülerede hazırlamalıyız kendimizi.Çünkü o da dalganan bir durumu.Ve o dalgalanma bir ömür boyu sürüp gidecek.Oysa en başından bilsek, kabullenebilsekhayatın bu gerçeğini.Üzüntünün, felaketin de bir parçası olduğunuhayatın.Hayır hayır.Gülmeyelim demiyorum.Mutlu olmayalım, sevinmeyelim, havalara uçmayalımdemiyorum.Sadece unutmayalım diyorum.Depremlerin de hayatımızın parçası olduğunu.Belki tadımızı azıcık ekşitecek.Azıcık biber ekecek üzerine.Azıcık törpüleyecek mutluluklarımızı.Ama bunu kabul etmek.En şiddetli fırtınalarda,en ağır depremlerde,en büyük yangınlardaparamparça olsak, üzülsek ağlasak ta.Yıkılmamamızı sağlayacak herşeye rağmen.Çünkü onlar da hayatın birer parçası.