http://www.geliboluyuanlamak.com/makale_detay.php?haber_id=312
wolf
12 yıl önce üye olmuş, 176 yazı yazmış. 409 yorum yazmış.
Ermeni Lobisi ve Soykırım Tartışmaları
wolf | 02 January 2011 16:20
Bir Amerikalı Tarihçinin Onur Mücadelesi
Uzun yıllar soykırım üzerine makaleler kaleme aldı, kitaplar yazdı. Sadece Hitler dönemini değil, Avrupa, Afrika, Amerika tarihini de araştırdı, Oxford Universitesi Yayınları tarafından kitabı neşredildi, ödül aldı. Soykırım meselesine eğilmesinde çocukluğunun da etkisi vardı çünkü bir zamanlar o Hitler Almanyası’nda yaşıyordu. Velhasıl bilim camiasında saygın bir insandı ta ki projektörünü Osmanlı tarihine yöneltene kadar! Massachusetts Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Guenter Lewy’den bahsediyorum.
Guenter Lewy
İlk olarak Revisiting the Armenian Genocide (Ermeni Soykırımına Yeniden Bir Bakış) makalesiyle dikkat çekti Lewy. 1915’e farklı yaklaşıyordu. Ne soykırım tarafındaydı ne de “tehcirdir, olur böyle şeyler” diyordu. Lewy’nin temel tezi şöyleydi:
Bir haritanın hatırlattıkları: Büyük Ermenistan
wolf | 22 April 2009 13:31
24 Nisan’a sayılı günler kala tekrardan Ermeni Sorunu/Soykırımı‘nın konuşulacağı günler geliyor. Bu konuda günümüze kadar çok şey söylendi. Devlet tarafından zorunlu göç, yani tehcir olduğu iddiası hakim. Bazı tarihçilerden tarafından (biri de İlber Ortaylı’dır) olayların bir mukatele olduğu, yani karşılıklı cinayetlerin, katliamların olduğu ama sistemli bir şekilde, devlet eliyle, devletin görevlileri eliyle öldürülme olmadığını söyleniyor. Bazı tarihçiler, ittihatçıların Osmanlı’nın son döneminde Doğudaki yapılanmaları, devlet hayalleri ve Birinci Dünya Savası öncesi düşman Rusya ile yakınlaşmaları nedeniyle iç kargaşa çıkmasından, arka vurulmaktan korkan, Anadolu’yu Türkleştirmek düşüncesiyle göçü onayladıkları görüşünde. Bu yazının konusu ise 1920’de bizzat ABD Başkanı tarafından öngörülen Ermenistan haritası.
Anadolu’da Ermenistan Hayali
Birçoğumuz Wilson prensipleri, ilkeleri dediğim anda aklınıza tarih derslerinden kalan meşhur 14 maddelik liste gelecektir. Özellikle derslerde 12. madde yani;
Kaç sıfır oldu hoca…
wolf | 25 March 2009 12:51
İstanbul’un sıkışık trafiğinin, konutlarının, yaşam alanlarında sıkışmış milyonların havada oluşturduğu boğukluk ve onlardan geriye kalan yorgunlukla yataktan kendini, bir askerin savaşın en heyecanlı, kargaşalı anında sipere atışı gibi dışarı atış… mecburiyet, içten içe gecenin bilmem kaçında bilgisayar başında seni dizi izlemeye mecbur eden senarist ve yönetmene sövüş… bile bile lades durumu…
hızlı bir şekilde üst baş, tarak, traş derken evden bir su bardağını kafaya dikmenin verdiği huzur ve huzursuzlukla çıkış. çıktığın anda başlayan kargaşa ve her ne kadar uğraşsan da ondan önce hayata başlayamadığın bakkal amcayı görüş.. eyvallah baba, canın sağolsun, bidahakine inşallah, sözlerine aşina olduğumuz, gözleri samimi bakan, bu zamanlarda bulmak zor, emiceye bir kafa selamı cakma, bu arada herkesin bir şekilde bir yere koştuğunun, mücadele ettiğinin farkındalığıyla, hayata sanki derse geç kalmış, öğretmenin anlattıklarından çok önemli şeyler kaçırmış çocuklar gibi, 1-0 yenik başlamanın verdiği hüzünle, tek şerite düşürülen yol yüzünden yürüyerek yeni durağa doğru yollanma..
Seçimlerde unutulan iki ilginç kanun!
wolf | 18 March 2009 10:52
Yerel seçimler yaklaşırken, bugüne kadar gözardı edilen ve çok kısa bir süre önce açıklanan bir karar oldu: Cüzdanlarında T.C. kimlik nosu olmayan seçmenler oy hakkını kullanmayacaktı. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu kararı açıklamasıyla beraber Nüfus Daireleri haftasonu da çalışmaya başladı. Seçimlere günler kala yaşanan bu karmaşa beni yıllar önce seçimlerde yaşanan ve birçok kişinin bilmediği bir kanuna götürdü. Şimdi gerilere gidiyoruz; Demokrat Parti’nin kuruluşuna…
İsmet İnönü
DP, CHP’den ayrılan milletvekilleri tarafından kurulmuştu. Kuruluşundan (7 Ocak 1946) itiraben Demokrat Parti’nin CHP karşında yükselişi devam ediyordu. Kuruluşundan önce kuruculardan Celal Bayar ile İsmet İnönü arasında şöyle bir konuşma geçmişti:
Mimar Sinan’ın kafatası!
wolf | 17 March 2009 08:50
Mimar Sinan
Osmanlı’yı yerin dibine batıranlar, Osmanlı deyince bön bön bakanlar dahi onun mimarlığını, taştan meydana getirdiği muhteşem mimariyi biliyorlar. Kimden mi bahsediyoruz? Kanuni Sultan Süleyman yani bir diğer adıyla Muhteşem Suleyman devrinde, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun ve hatta Türk tarihinin en zirvedeki, en parıltılı zamanlarındaki sarayın mimarı olan Mimar Sinan’dan. Aslında konumuz ne Mimar Sinan’ın İstanbul’daki muhteşem camileri, ne birçok ülkeye yayılmış su kemerleri, külliyeleri, çeşmeleri, sergileri. Konumuz acı ama gerçek; Mimar Sinan’ın kafatası.
Güneş Dil Teorisinin, Türk Tarih Tezi‘nin okullarda okutulduğu yıllara gidiyoruz. O yıllarda Avrupa’da artan milliyetçilik rüzgarının ve Türkiye’de yeni kurulan cumhuriyetin “temelleri” sağlamlaştırmak adına milliyetçiliğin ve Türklüğün köklerinin ne kadar derinlere indiğini, ne kadar muhteşem olduğunu ve kimliğinin kendine has özelliklerinin bulunduğunu ispatlamak için profesörlerin, üniversitelerin, kurumların çaba sarfettiği yıllara…
1935 yılında Türk Tarih Kurumu‘nun seçtiği bir heyet, büyük bir titizlikle İstanbul’da Süleymaniye Külliyesi’nde olan Mimar Sinan’ın türbesini açar.
Mimar Sinan’ın Türbesi
Amaç bellidir. Mimar Sinan’ın, tüm dünyanın muhteşem eserlerini ve sanatını kabul ettiği, Ayasofya ile yarışan Süleymaniye’nin mimarının kafatasını alma ve yapılacak incelemelerle Türk olduğu kanıtlanmak. Çünkü Hristiyan olduğu, devşirme olduğu yönünde yayınlar çıkmaktadır. Mezar açılır, yaklaşık 350 yıl sonra açılan mezarda, (Sinan 1588 yılında ölmüştü, 99 yaşındaydı) ceset bozulmuştur ama kafatası sağlamdır. Gazeteler o günlerde Mimar Sinan Türbesinde Araştıma başlığıyla şöyle bir haber geçerler:
Sesimi duyan var mı?
wolf | 29 December 2004 10:54
Yüzyılın en büyük afetlerinden biri olan Güney Asya’daki depremin ayrıntılarına girmeyeceğim. Zaten tv, radyo ve gazetelerde herkes yeterli bilgiye ulaşabiliyor. Bu felaketi yaşayan halklara bir nebze yardımcı olmak amacıyla KIZILAY bir yardım kampanyası başlattı. Henüz diğer sivil toplum örgütlerinden bir ses çıkmadı. Şurada 17 Ağustos depreminde bize yardım edenlerin öyküsü var. Bildiğiniz gibi bu afetten en çok zarar görenler de çocuklar oldu. En azından yapacağınız küçük bir yardımla oradaki bir çocuğu sevindirebilirsiniz. Az veya çok bu afete seyirci kalmayalım!