hiç karşılıksız sevdiniz mi?ya da sevildiğinizi sanıp hayal kırıklığına uğradığınız oldumu?hayatımın en güzel yıllarında bu durum başıma geldi. bir sürü peşimde dolaşan hani derler ya elimi sallasam ellisi varken hemde… ıssız adam filmi vizyona girmemişti henüz. habersizdim kimsenin kimseye bi mecburiyeti olmadığından. Canı istediğinde canının istediğini yapabileceğinden… Ağzımdan çıkan sözdür benim ailemden öyle gördüm göremedim peş peşe çıkan sözcüklerin sahteliğini.. tam da içine hapsolmuşken hemde çıkamadım duvarlarından anlayamadım gerçeklerii. hapsoldum işte..çünkü ben en iyisine layıktım en değerli en temiz en saf vs vs.. bunun anlamı nedir ki? en iyisine layık olmak? karşımızdaki anlamaz mı baştan iyi olduğumuzu bu sonradan öğrenilen bir kavram mıdır? ıssız adamın biri beni bulmuştu işte..sonra da aynı şekilde aniden gidiverdii.1 sene geçti küllerimi gömdüm topraklaraa filiz vermediler daha. kurtulmuştum özgürdüm artık. hayatı öğrenmiştim bir bakıma. dün telefonum çaldı evet oydu. ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin…
yorumlar
harikaa süper bı hikaye 🙂
ne desem ahh hoşgeldinn =)yazı çok samimi
aşk ve romantizm içeren her yerde ıssız adam
iimiş…
kızsız adam diyesim geldi
Bence geldiği gibi gitsin:)
Yanlış nerede ?Düşünüyorum da yanlış nerede?Bir anda büyülü bir şekilde başlayıp, ruhunu içine hapseden o muhteşem aşk. Her gün içini bütün samimiyetiyle saran o haylaz çocuk zaman geçtikçe büyüdüğü için mi artık kucaklamak yerine tokalaşıyor kalbinle. Sen ki bir anne şefkatini her zaman barındırırken içinde bu büyüyen aşk beğenmez mi oldu seni? Sonra bir gün terk mi etti apansız? Yalnız mı kaldın ? Aklındaki bu soru işaretleri yüzden mi nefesin kesildi ?Yanlış nerede ha ?Zaman geriye alınsa keşke. Yolların ayıldığı yerden geriye doğru bitkin adımlarla dönülse. Sonra kötü geçen bir dönem. Göz yaşları, sancılar, sıkıntılar. Sonra biraz daha ısınsa içimiz, kanımız kaynasa yavaş yavaş. Ara sıra kavgalar ve geniş zamanlarda sevişmeler olsun. Zaman geçtikçe içine öyle bir otursun ki o aşk görmeden, duymadan geçmez olsun saatler, günler. Kalbimiz heyecanla çarpsın onun adının geçtiği her yerde. Kokuları, tatları, şekilleri ona benzetse. Sonra ilk öpücük ( o dudakları yakan, o bütün sevişmelere, sözlere bedel ) ayrılırken o olsa. Aşk dolu, sevgi yüklü. Sonra ilk gördüğün gibi heyecanla ayrılınsa ( ille de hikayede ayrılık olacaksa ).Belki de çok güzel başlamamalı aşk. ( Ki sanırım bu yüzden diyorlar ya en büyük aşklar nefretle başlar diye ).Belki de her şey boktan olmalı en başında heyecansız, tatsız. Sonra renklenmeli dünya.Belki böylesi daha güzel. Yanlışı biz burada mı yapıyoruz ?Yanlış nerede ?
Aşk her zaman tek taraflıdır, ya aşık olunan taraf olursunuz ya da aşık..Ya aşık olunan taraf olur, bu konforu yaşarsınız ya da aşık olup acı çekersiniz..Issız adam, ıssız kadın, aşk sokaklarınız herzaman boş kalacak..
Pillibaby,doğru söylüyor,aşk,tek taraflı bir duygudur,yanlışın da yok aslında,yaşadığın duygları çok güzel anlatmışsın,aşk kavuşamamaktır zaten,baksana leylayla mecnuna,keremle aslıya,kavuşabilselerdi eğer,aşkları bunca yıl,olabilirmiydi sence hala model?
Aşka herzaman tek taraflıdır, kaçan vardır ilişkide, Kaçan olmaz ise, aşk olmaz..Küçüğüm..
Uzun süreli duygusallık,Bencilliği ön plana çıkaran, kıskançlıkAğlak tavırlı, gezinimlerBunlar aşkın, karşı koyulmaz virüsleridir..Aşkın zamana karşı hiç sabrı yoktur, zamanla aşk nefes alamamaya başlar, 50 değil, 50.000 dolar sözkonusu olsa, bu asla değişmez..Pilli meleğe, geçmişten bir sayfa yaşattı bu yorum, hoşgeldin bebeğim..:))
Bir sonraki yorumda bebeğim,küçüğüm,şekerim yazarsa çocuğumu keserim.
Avallahi yazmam.:)
🙂
Kirlenmek güseldir der bi türk atasözü. Yoksa başka bişi miydi ki.. Neyse.
bu ülkede emeğe saygı yoookk ki
Yine bekleriz der gibi olmuş. Müşteri memnuniyeti ön planda..
Yani öle şeyler yazıosun ki. Çok tehlikeli..
Tok olarak bi daa bakiim.
Issız Adam diye bir efsane yaratan ülkem, sevişmeyi bilmeyen iki oyuncudan sinema devrimi çıkartmaya çalışıyor.Ne kadar da açız.!!!!!!!!!!!
O’na De kiGiderken beni de beraberinde götürdü. Ondan geriye kalanları da ben kaldırdım.Mektupları kutuların içine bıraktım. Resimler diğerlerine ait resimlerin hemen yanında duruyor. Şiir pek yazmamıştı zaten… Ama nafile, Ondan henüz kurtulamadım. Yazdıkları yalnızca bir kağıt parçasının üzerinde olsa da , okuduğumda sesi kulaklarımda yankılanıyor. Resimlerine ne zaman baksam göz kapakları kımıldıyor. Evde dolaşırken ayaklarıma anılar dolanıyor. Gülümsemesi duvarlara asılı resimlerin üzerine takılmış kalmış. Ne kadar uğraşsam çıkmıyor. Mavi koltukta hala sıcaklığı duruyor ve kimi zaman bir alelade tişört henüz onun kokusunu atamamışken elime geliveriyor. İşte o an deliriyorum. Panik içinde kendimi dipsiz bir kuyunun içinde çırpınırken buluyorum. Duvarlar üzerime geliyor, Mavi koltuk beni içine çekiyor ve alelade bir tişört boğazıma düğüm üstüne düğüm atıyor.Dışarı, içeriden farksız. Yalnız da değilim üstelik . Koca bir yaz, bana eşlik etti . Ben ne kadar ağladıysam, o kadar da yağmur yağdı. Güneş saygı ile bulutların arkasında kaldı.Şimdi, yani o yokken hayat gözüme batıyor. Ne güneşli günler , ne ihtiraslı insanlar , ne de ulvi amaçlar umurumda. Bir ben varım. Milyarlarca insan bir yana , ben hemen şuraya yalnızlar bulvarının köşe başına … nükleer bir savaşın ardından yapayalnız kalmış gibiyim dünyada Üstelik de onsuz… Yani eskisinden daha güçsüz , yani daha kırılgan, yani daha anlamsız.Koca bir çukur, dolmayı bekliyor. Anlar ve anılar o çukurun mezar taşları gibi başımda dikiliyor.BizO’na de ki ;Biz onunla bembeyaz yağan bir karaltında gece yarısı yürüyüşlerinde üşümeyen ayak izleriydik. Yeşilliklere bakan bir pencerenin gerisiydik. Bir fenerin beklediği kumsalda güneşe yüzünü veren çakıl taşlarıydık. Bir otel odasında umulmadık bir anda karşılaşmış sürgünde yorgunluktan uyuyakalan iki bedendik. Aynı marka iki araba gibiydik. Kara kaplı beyaz sayfalı bir defterde kağıt ile kalemin arasına giren bir yalnızlık şiiriydik. Altın sarısı, maviliklerdik. Kahverengi derinliklerdik… O zamanlar adı artık pek de lazım olmayan , anılması yasaklanan bir esintiydik… O bir gözyaşıydı , başladı mı bir daha durdurulamayan. Ben bir umuttum, nereye gittiği bilinmeyen buharlı bir tirenin son vagonuna tutunan .Biz Onunla diğerlerinden farklı gibiydik.
Tutulsun be Belesprit.Zaman zaman nutkumuz da tutulsun, sıdkımız da sıyrılsın. İyi geliyor insan denen maklûka..
vays @anthro’ya bak sen hele!
güzel
geceO?na de ki;Geceleri uyumuyorum artık. Ağustos böcekleri refakatinde dalıyorum sessizliklere. Anlayacağı en yakın dostum sabahlara uzanan bir zırıltı ya da kulaklarımda hala çınlayan ?seni seviyorum? yüklü fısıltısı… Onlar anlatıyor ben hep dinliyorum. Sustuklarında onu dinliyorum. Yeryüzünü o?nu düşündüğüm anlar aydınlatıyor ve üzerimde çoğu zaman hüzünlü bir ay parlıyor. Benim kadar içi kararmasa da, Ay da ?yalnız? benim kadar. Büyük şehirlerin yalnızlarına ay refakat ediyor . Şehrin bütün ışıkları onlar yüzünden hiçbir zaman sönmüyor. Ayın şavkı okşuyor uykusuz yalnız insanların şehrinde hasret çeken yürekleri. O anlarda büyük şehirlerin gece bekçileri , bir kadının göz kapaklarında dikilip aşağıya, sonsuz bir uçuruma bakarken buluyorlar kendilerini. Eskisi gibi tereddütleri yok . Bırakıveriyorlar boşluğa anlamsız bedenlerini, düşünmeden geride bekleyenlerini.Sokakta yürürken rastlantılar karşı kaşıya getirirse onunla seni.. Ve şayet yanında yoksa biri. Durdur onu ve ona yavaş sesle fısılda söyleyeceklerimi…Gecelerin çok uzun olduğunu anladım ve şafak vakti o uyanırken ben daha yeni uykuya daldım. O vakitler hayatın sınırları. Ve sınır boyu mayın tarlalarının yerini tehlikeli sessizlikler alırdı. Birbirine ulaşamayan yürekler kendilerini geceleri bitmesini istemedikleri uykulara vuruyor. O?nun dahil olmadığı bir hayatı yaşamak, artık pek de anlamlı gelmiyor…
yalnızımO?na de ki;ben, yalnız başıma , yetmiyormuşum meğerse bana.Anlayacağı , bir yön gerekiyor. / Masanın üzerinde duranyapayalnız bir pusula, / Rotasız yolculukları çizmeye yetmiyor.Yalnızlık özgürlük ise , benim için hapis zamanı geldi geçiyor. Ne garip, insan bazen iki kişiyken de kendini çok yalnız hissedebiliyor. Oysa ben, Erhan Bener romanlarından fırlatılmış ?tekil bir kahraman? gibi yaşıyordum onunla yalnızlığı. Şimdi yalnızken aynalara bakamıyorum. O varken ondan kaçıyordum, yanımda yokken sokaklarda başımı kaldırmıyorum. İtiraf etmesi oldukça zor ama çoğu zaman yalnızlığımı sevdiğim kadar, utanıyorum.Varlığında kaçtığım yalnızlığıma, bugün sığınıyorum.
şiyirO?na de ki;Kara kaplı bir deftere bir kaç satır yazmadan uykuya dalamıyorum. Gizli bir bahçeden yükselen violonsel ve piano eşliğinde ise aynı kelimeleri farklı beyaz sayfalara her gece , her gece, bir kez daha ,bir kez daha , bir kez daha yazıyorum;Ona / ?seni seviyorum? demek isterdim. / Sesinin üzerine ağlamak / Vekonuşmadan onu anlamak… Bir hasret mektubu gibi gözlerinesığınmak isterdim. /Onu kucaklamak / Bağrıma basmak,öpmek, koklamak…O?na de ki O eğer o olmasaydı,/ uğrunaölebilirdim. O, o olsaydı ,/ Orada / Yanı başımdadursaydı / cennetleri cehennem / Sebepleri neden yapabilirdim. Keşkeşurada tekrar bulabilsem onu / Bıraktığım gibi… /Küçük bir gülümseme / Ve bir kaç damla gözyaşı ile… O?nusevebilirdim.
O’na de ki ;Duydum. Her şeyi duydum…Şimdi bana onu anlatıyorlar.Sanki başka bir insandan bahsediyorlar.Ben mi büyük anlamlar yükleyerek tam(am)lamışımO’nu…YOKSA…Öyleyse ne kadar yanılmışım.Yaratırken bir masal prensesini çocuksu düşlerimde, kendimi ne kadar iyi kandırmışım.Duyduklarım kara harflerle yazılacak masumiyet tarihine. Kirletilmiş bir sayfaya, kalın uçlu simsiyah kalemlerle…Bir Atilla İlhan şiiri gibi yazılanları yalnızca yaşayanlar anlayacak. Şiirlerde bana, yalnızca O anlatılacak.Biliyorum bir gün kendisinin anlatıldığı şiirlere rastladığında yazılanları anlamayacak.Zira tiren çoktan uzaklaşmış olacak.Hayatın karanlık bir ara istasyonunda yapayalnız kalanlar unutulmaya mahkûm olacak.
O’na sor bakalım; En çok ne eksik kaldı, biliyor mu?Gerçi ben bilmesini beklemiyorum.Beni anlamasını beklemediğim gibi.Benimki geç kalmış bir vedaYa da yanlış anlaşılmış bir aşka bir türlü konulamayanNokta, nokta, nokta.O’nun için denk gelirse eğer, iki lafın arasına sıkıştırıver söyleyeceklerimi.“Bana pişman olacak kadar bile zaman tanımadı.”Oysa her insan geriye dönüp baktığında “Acaba?” sorusunu sormak ister…Hata yapıp yapmadığını ufak bir zaman aralığında tartışmak gereğini hisseder…İçinden çıkamadığı durumlarla karşılaştığı anlarda bir süre“kaçma hakkını” kullanmak için beyaz yalanlar söyler…Ben bunların hiçbirini yapamadım.Yapacak zaman bulamadım.Belki bu yüzden bugün ben yalnızca “iyi olmuş” diyebiliyorum. Yanılmadığımı, hata yapmadığımı düşünebiliyorum.Beni en çok işte bu yaralıyor.Bu kadar haklı çıkmak insana pişman olma fırsatını tanımıyor. İnsan pişman olamayınca da “bi daha” diyemiyor.Ayrılık, ( “zamansız” olunca ) tüm ağırlığını omuz başına bırakıyor.Ve o orada durduğu sürece ben bir daha hiç bir zaman benzer ağırlıkları kaldırmayı göze almayacağım.Ortalama aşklara bir kez aldandım, bir daha aldanmayacağım.Yanlış anlamasın sakın.İstese de, istesem de, istesek de hiçbir zaman geri dönmeyeceğim.Niyetim af dilemek değil, af etmek hiç değil…Benimkisi eski bir dost’tan bir “hayat mahkumunun” son istekleri, o kadar…Onun sesini duymak istemiyorum, bir daha telefon etmeyeceğim. Yüzünü zaten görmeyeceğim.Bitip gidenlerin ardından artık ben de üzülemeyeceğim.Gelsin bende kalan son parçasını, çantasını alsın, sırtındaki bavuluna yüklediği yalan hayatlarla uzaklara kaçsın.
O’na deki;Ben o’nu düşlerimde yaşatacağım.Sessizliğimde avaz avaz adını bağıracağım.Yıllar sonra bir gün karşılaştığımızda uzun uzun yüzüne bakarken utanmayacağım.İzlerini taşıyan mezar taşı, başköşemde duruyor.Ama ayrılmak her zaman unutmak anlamına da gelmiyor.Gözlerim hala gözlerine değiyor, ellerim havada boşluğu uzanan umutları yakalıyor.Mutlu değildim, mutlu değilim, belki hiç olmayacağımda.Merak etmesin, tersini düşünüp, kendini üzmesin.O mutlu ise tebrik ederim.Mutluluğunun devamını dilerim.Ama şunu da bilmesini isterim ;Bir gün bir uyku arasında rastlarsam ona, düşlerimde kendimi tutmayacağım.O’nu o kadar çok özledim kiSarıldığımda ağlayacağımO’nun, o güzel kalbini okşayacağım.(Cü’n…)………………………………………Cüneyt özdemirkanlıca 10 eylül 97
:))Ben yazmadım bunu Zema malesef. Paylaşmak istedim sadece. Meşhur gazeteci-televizyoncumuz Cüneyt Özdemir’in bir ayrılık dönemi sonrası yazdığı içten satırlar bunlar.Ve de çok güzel ve samimi satırlar…
öyle yapıcaktım zaten belesprit. sonunda yazarıyla birlikte verecektim ama uzadıkça yazının benim olduğunu düşünürler diye hepsini bir çırpıda ekledim.
Ezbere yaşamaya devam, bütün hayatlar aynı, bütün cümleler ezik, fabrikasyon..Ürünler sağlam çıksa da, hepsi çöplük..Papatya, tangodan çalınırMartı jonathon la anılırDerken bıçak saplanırKalbi acırHain Cerrah, ikiye ayırır..İçine yumurta kırılırBiraz fesleğen katılır..A du bakim ” Kalbimin Diasporası” demişler, o da alıntı çıktı, Kaynak belirtin lütfenBelki de dünya kopyalayıp yapıştırdıkça güzel..
Neden rahatsız oldun ki şimdi Pibek? Alıntıların akabinde zaten belirtiyoruz alıntı olduğunu. Yazmadığı şeyi ben yazdım iddiasında olan kimse yok. Sadece hoşumuza giden iki satır yazı paylaştık. Rahatsız olduysan paylaşmayız. (ben zaten sanırım ilk kez duygusal bir yorum ekledim)
Duygular zaten ezber, hiç olmaz ise cümleler olmasın, emek açısından yazanı bilelim, diğer türlü kendi cümlelerinizi kurun da ezberden yaratıcılığa geçelim, burada olmanızın bir anlamı olsun..Cümle kurmak bu kadar zor mu? sorarım..
hayatında daha önce yeryüzünde kimsenin söylemediği bir söz söyledin mi Pibek? Yada kimsenin hissetmediği ama ilk senin hissettiğin.. Kimselerin düşünmediği ve ilk kez senin düşündüğün.Hayatının %100 orjinal olabileceği konusunda iddialı mısındır Pibek? Ben değilim. Kurduğum ve kurduğun cümleler algıladığımız alemin yeni denemeleri çoğu zaman. Senin söylediğin sözün benzerini söylediği için benim şimdi söylediklerime benzer cümleler kurmuş o kadar çok insan vardır ki?Orjinal olmak ve davranmak özel ve güzeldir ama hayatta çok ender orjinal şeyler yaşar insanlar. Ve çok azı başkalarından gayrı şeyler hissetme ve düşünme eğilimindedirler. (onlar dahi hayatının büyük bölümü gayrı değil, aynıdırlar) Çok iddialı olma o konuda bence…Ve de insanlar neden şiir kitabı basar yada satın alır da herkes kendi şiirlerini yazmaz duygulandığında. Kaç kez burada başkalarının şiirlerini paylaşmışsındır sen? Başkalarının hislerini mi hırsızlıyordun o şiirleri burada paylaşırken? Ben öyle algılamıyorum işte.
?
Anthro, senin doğrun bu ise buyur devam et..
Sanmıyorum..”Anthro DİYOR Kİ, (09 Kasım 2008 01:57)Bazı yazılarında, belli bilgileri yazarken bunların daha önce başkaları tarafından hazırlanmış olduğunu farkediyorum. Bunu ahlaken belirtmen lazım. “kaynak budur.. ve benim görüşüm de budur…” diye yazılar yazarsan sorun olmaz sanırım.”Ahlaken..
Şimdi tam güldürdün beni Pibek. :)))Peki, çok ahlaksız, kaka bi çocuğum ben.Ama yine de yukarıdaki cümlemi alıntılıyım buraya:
Kaka olduğunu kabul ediyorsan, bu tartışma bitmiştir..Goedenavond..
hııhııı.. ben kakayım sen de prensessin Pibek.Thing, yazılar konusunda kaynak belirtme meselesini de ben zaten hep derim. Yalnız yazı denilen icadın kendisi de bu üretimlerin başkaları ile paylaşılması için icat edilmiştir. Söylemiyor da yazıyorsak demek ki bunun başkaları ile de paylaşılmasını istiyoruz demektir. Sorun ancak yazının sahibinin ve kaynağının verilmemesi üzerine olur. Ki zaten yazının sonunda sahibini ismi ve yazdığı tarih, yer olarak vermişim. Pibek neden bu kadar büyüttü anlamadım.
Üstüne alınma Zema, Pibek bazen bana uyuz olur da ondan yapar böyle. Zamanla teskin olur ama. Ben kızmıyorum da o yine bişilere kızmış olmalı.
Asilliğin gerekleri:a. Yalan söylemektir..b. Kopyacılıktır..Yazar bize de yazmaya devam ettikçe alfabede çok harf var..
Senin yazarla sorunun var o zaman anlaşılan. Neden? Asil biri diye mi?
Çok mütevazı oldukları için olabilir mi?
Hayır,” Asilim” diye geçinip, beş para etmez yazılarıyla burada emek veren insanlara bir bilip bilmeden söylediği ”Senin yaptığın, Sokak tangosu” cümlesi içindir..Bir özürü hakettim sanırım..Asillik sözde olmaz Anthro, bazen bir cümlede gizlidir..Yaş ından başka övünecek bişeyi olmayan zavallılara, kapak olsun bu sözlerim..
ama yeni gelenlerin üzerlerine gidilince asileşiyor bazıları da doğal olarak.
Hayır Anthro, Tango yu severim, yazar kendi yazısına saygı duymadı ve de konu hakkında bilgisi olan insanlara da saygı duymadı eee, kadın olduğuma göre ağdalı bacaklarına da hayran olamam ben de senin Kerem x e yaptığın gibi yorumlarını takip ettim.. Çıkarımlarımı da yazdım, bu kadar basit..
Ben günler önce pbk’yı uyardım. Midilli olayı sana iyi gelmedi dedim. Sonra bücürükk oluyoruz cık cık cık
ne zamandır sorcam; sana neden ” bücürük ” deyip duruyolar avalıanch ?
Kerem x yorumlarında alıntı yapmıyordu ki. Yazılarının hemen hemen hepsini yayınlanan yazı veya haberlerin cümlelerini değiştirerek kendi yazmış gibi giriyordu. Biz burada kaynağını da belirtip yorumlarda iki satır yazı ekledik sadece.
Ben dünyalıyım, ufkum ve hakkım Karadeniz ile sınırlı değil..Bir özür bile dileyemeyecek kadar basit birisin..Hadi, Rastgele..
Bilmem onlara sormak lazım.Yaşından başka övünecek birşeyi olmayan zavallıgiller familyasından olduklarından olabiler.Tabii ki bu konuda pbk kadar alıngan değilim. 17 yaşındayım. Her sıkıştığınızda bücürük diyebilirsiniz nema problema.
Yukarıdaki kelebek içindi.
17 miii ??? eneeee…
hala mı asillik yahu?sevgi neydi? sevgi emekti. kulakların çınlasın @nevdalist.peki asillik nedir? var mıdır öyle bir mefhum? sıkışınca iki duvar arasından sıyrılarak geçmek midir asillik? günlerdir asil olma konusunda atıp tutanlarda asil olma adına bir adım göremiyorum. belki hakkaten asillik diye bir şey yoktur. ne dersiniz? o bizim uydurmamızdır belki. kendimizden utanmamız gereken zamanlarımız çoktur. bu gerçeği yadsıyabilir misiniz?sıkıldım bu asillik mevzuundan!
Aşk yazını okumak da hoş olurdu açıkçası.
blog hakkında da birşeyler yazacağım ki konu yazarı biraz bunları da düşünsün.yazı sanki sadece başlıkta geçen albenili ifadeyi son kısımda tekrar etmek için öylesine yazılmış gibi duruyor. hemen hemen herkesin başına gelmiş bir şeyi sormanın pek bir alemi yok. herkes biraz ıssızdır çünkü ve mutlak birileri gelir birilerini bulur bu hayatta. önemli olan ikinci telefondan sonrasında alınacak karardır. o da yazılmamış. yahut henüz yazılmamış. bundan daha iyi bir yazı tonu bulunur elbet. ancak bol bol yazıp çizerek, karalayıp tekrar yazarak olacak.bu arada gramer hataları kendilerini düzeltecekler. bunun yazılarda şart olduğunu hepimiz biliyoruz. onlar yorumlardaki gibi bir üslupla bezeli olmamalı. yazıların belli bir duruşla sergilenmesi şart. yorumlar bir nevi konuşma dilidir, tahammül kaldırır, ama yazının yeri ayrıdır.
hulahop tereyağlı ballı ekmek.
gelmez beklemeee :))çok saf ve temiz duygular ama son daha güzel olabilirdi.
daha uzun soluklu bir aşk yaşaman dileğiyle