Ey hafif.org, kadın-erkek ilişkileri üstüne haddim olmayacak bir yazı yazacağım ilk defa. Kimseye bok atmayacağım ama merak etmeyin, çünkü söz konusu olan şey bir bok… elif şafak’ ın aşkına bok atıyorum, bu bir karamsarlık değil, bir iltifat bence. Herkesin elinde grisinden, pembesine o kitabı görünce ve yaşadıklarım ve arkadaşlarımın yaşadıkları aklıma geliyor ne yazık ki. İnanın herkesin yaşadığı aynı ve hiç kimse kendisine verilen tavsiyelere kulak asmıyor, bir taraf bildiğini okuyor, bir taraf doğrudan geometri kanunlarını alt üst edip çember yaratıyor. Sert bir giriş oldu belki, durun, anlatıyorum ve 70 milyona sorulacak bir referandumda hakkımda idam kararı alınırsa, intihar ederim merak etmeyin…Aşk bir boktur arkadaşlar. Tamam, Memo Tembelçizer aklınıza gelebilir ama aşk bir boktur. İki taraf yiyince dünyanın en lezzetli yemeğidir aslında ama bir taraf sifonu çekip terk ederse, duygusuz denir o kişiye. Peki diğeri? Diğeri ise saygı duyar yaşadıklarına, hislerine yenilir ve korur tek başına yaşadıklarını. Tek başına da yiyemez o boku, başkasını da davet etmez o boku yemeğe. Öyle seyreder kalır ve bir süre sonra sifonu çekip kaçmaya gücü yetmediğinden saygılı bir şekilde lavaboda yıkamaya karar verir boku. Sonuç hüsrandır, üstüne başına bok bulaşmıştır, bütün mutfak batmıştır ve ev ahalisi ona şaşkın gözlerle bakmaktadır artık. Aşk bir boktur, öncesiyle sonrasıyla…erkek karakter: kalem, kız karakter: silgiGeriye dönüp baktığında, onunla ilk seviştiği sabahın kokusu geldi burnuna… kulak arkasının kokusu, saç diplerinin kokusu, göğüs arasının kokusu ve mevsime özgü olan o toprak kokusu, tarifsiz bir şekilde harmanlanıp çarptı onu. İşe gideceği sabah bütün konsantrasyonu dağılmıştı. Deniz motorundan inerken, o yokuşa baktı ve içinden Özdemir Asaf’ ın şiirini mırıldandı. Yalnızdı ve sadece 1 ay olmuştu.Ayrılık sahnesi gözünün önünden gitmiyordu. Önce sevmediğini söylemişti, peki dedi içinden. Ama ayrılırken söylenilen sözlerin aynı olmasına anlam veremiyordu. Arkadaşları ne derse çıkmıştı, facebooktaki fotoğraflara göre ilişkisine çeki düzen verecek kadar güçsüz değildi ve öyle basit bir ilişkileri de yoktu gözünde ama arkadaşlarının haklı çıkacağını görmesi için fazla bir süre beklemesine gerek yoktu. 1 hafta içinde herşey ayyuka çıktı. Önceki ilişkisindeki gibiydi mutsuz son. Artık yeşil gözleri beş para etmiyordu, o yeşil gözler ki, ilişkinin başında kızın aklını başından alıyordu. Bir cümle onu daha gerilere götürdü: “Artık gözlerinde kaybolmuyorum, beni etkilemiyor!” önceki ilişkisinde de aynı diyalog vardı, sadece kokular farklıydı. Kendisinde mi diye düşündü sorun, çünkü ilişkilerin kesişim kümesinin tek elemanı kendisiydi. Pes etmedi bu sefer, sifonu çeken taraf olmak istemiyordu ısrarla…
Silgi, fotoğraftaki zengin şahısla birlikte olduklarını, kalemin kollarına sarılıp söylediğinde, ne yapacağını bilmiyordu kalem. Kalemin arkadaşları satır satır haklı çıkarken, değer verdiği silgi harf harf ilişkiyi katlediyordu. Kısa zamanda ikisi de birbirine büyük yalanlar söyleyeceğinden habersizdi. Bir taraf sevmiyor diye, diğer taraf hala seviyor diye taahhütlü yalanlar söyleyecekti.Kalem ilişkinin sonunda, 4S kuralını getirdi aklına ve dikine gitti herşeyin. Hayır diyordu içinde, 4S diye bir kural yoktu ona göre. Şimdi de 4K’ ya isyan etmişti. Ama silgi çoktaaan sayfları yırtarak silmişti. İkisi de olağanüstüydü, silgi harf harf o kuralların altını çizerken, kalem harf harf üstünü silmeye çalışıyordu. Kaleme göre seversen, direnirsen, birşeyleri muhafaza edersen, verdiğin sözleri tutarsan herşey yoluna girerdi. Ama bilemezdi ki 6 ay sonra, silgi o cümleleri daha önceden başkalarına da söyleyip, sonrasında silmişti. Belki bu da kalemin silgiyi unutması için söylediği büyük bir yalandı ama söylerken kalemin en derinden kurşunu kırılacaktı, bir daha aylarca, belki yıllarca birşeyler yazamayacaktı….Kalem, silgiyle izledikleri son animasyon filmdeki karakterlerin oyuncağını Toy’s Shop’ ta görünce, “işte bu!” dedi. Yeni bir başlangıç için idealdi. Eva ve Wall-e ‘ den daha iyi ne olabilirdi ki? Arkadaşından borç alıp, mağazanın kapanmasına 10 dakika kala yetişti oraya… içerde onu sürpriz bekliyordu. Cebindeki para oyuncağı almaya yetmiyordu. Kasadaki kızlara, kuzeninin doğum günü olduğunu, cebindeki paranın bu kadar olduğunu ve doğum günü hediyesi almayı unuttuğunu söyleyip, ilk fırsatta paranın kalanını getireceğini söyledi. Kızlar kalemin gözündeki pırıltıyı görünce ikna oldular. Kalem hediyeyi alıp silgiye götürdü. Silgi hediyenin kendisi için çok değerli olduğunu söyleyip, kaleme teşekkür etti. Ama o oyuncak ilerde kaloriferin üstüne konulacak bir süsten daha fazla ileri gidemeyecekti. Kalemin girişimi başarısızdı aslında, lavaboda yıkanan bok üstüne bulaşmaya başlamıştı bile.Ayrılmalarına sebep olan kavgayı getirince aklına, suçu hep kendinde buluyordu kalem. O yüzden sürekli birşeyler yaratmaya çalışıyordu. O sırada silgi düşünmüyordu bile onu. Yeni sevgilisiyle eğleniyordu. Kalem, en sevdikleri filmin giriş sahnesini, kavgadan sonraki özür sahnesine koymuştu, o günkü yaptıkları geldi aklına birden. Sabah altıdan itibaren, çiçekçinin kapısına dikilip, açılmasını bekledi. Cebinde her zamanki gibi beş kuruş yoktu. Adam dükkanı açınca, derdini anlattı ve kimliği karşılığında en güzel demeti yaptırttı. Çiçek satan adamın yüzündeki gülümseme onu yüreklendirdi. Kalem, çiçeği silginin yastığının kenarına koyarken, silgi gözlerini açıp ona arkadaş kalmak istediğini söyledi. Kalem olur! dedi gülümseyerek, ona göre göre herşey düzeltilirdi. İki gün vardı, silginin başka bir çocukla birlikte olduğunu söylemesine…
Bu ilk girişimini hatırlayan kalem, ayrıldıktan sonra, silgiyle tanıştıklarının yıldönümünde otobüste karşılaşmalarını hatırladı. Herşeye sıraya koyup, teşhis koymaya çalıştı. Arkadaşlarının uyarıları, ayrılmalarına sebep olan kavga, arkadaşlarının yeniden uyarıları, kalemin sevmeye devam etmesi, silginin görüşmek istememesi, kalemin bir sabah çiçekle silgiye gitmesi, arkadaş kalmaları, silginin başka birisinin olduğunu söylemesi, başka birinin arkadaşlarının söylediği kişi olması, kalemin ne yapacağımı bilmiyorum demesi, silginin sevmiyorum demesi, kalemin neden demesi, silginin güçsüzdün demesi, kalemin unutamıyorum demesi, silginin hayat devam ediyor demesi, kalemin nerde güçsüzdüm demesi, silginin şu an hatırlamıyorum demesi, kalemin burda mı güçsüzdüm, şurda mı güçsüzdüm demesi, silginin boşver unut onları demesi, kalemin beni aldattın demesi, silginin hayır aldatmadım demesi, kalemin senden nefret etmek için herşeyimi verirdim demesi, silginin özür dilemesi, kalemin omzunu çarptıktan sonraymış gibi özür dileme demesi, silginin ne yapacağımı bilmiyorum demesi, kalemin adam gibi ayrılabilirdin, ne yapacağını bileceğin zaman ayrılsaydın demesi falan filan… burda kalem hala seviyordu, silgi ise sevmiyordu bariz olan durum buydu kaleme göre… severse herşey yoluna girecekti… ama öyle değildi tabi ki, kalem sevmiyordu çünkü aşıktı, silgi ise değil sevmemek istemiyordu kalemi…kalem ondan sonra kazandığı ilk maaşla, silgiye küpe alıp götürdü, sonra yine filmlerin birinden etkilenip silginin kapısına dayandı ama silgi açmadı bile kapıyı… kalem hayal dünyasındaydı, silgi ise değişmişti çoktan. kalem bir gecekonduya dönmüştü, silgi ise kalemin gözünde bir gökdelendi artık…kalemin tek amacı bazen güzel bir son hazırlamak oldu ilişkiye, takıntılı hale gelmişti artık. Silgi ise başka bir çocukla birlikteydi ve umrunda değildi kalemin ne yazacağı… kalemi o günden sonra kimse görmedi gerçi, kimine göre sahibi onu iddia bayinde iddia oynarken unutmuştu, kimine göre de “Kaleminiz var mı?” diyen güzel bir bayana yavşamak için “Gerek yok, sizde kalabilir.” deyip verilmişti. Silgi ise farklı sınıfların vernikli sıralarında çocukların hatalarını düzeltmeye devam ediyordu. O kadar ders çalışıp, uyarılar ve telkinler alıp hata yapan çocukların yazdıklarını düzeltiyor diye biliniyor hala…Nihayetinde aşk bir boktu ve ne kalem ne de silgi bunu değiştirebilirdi…