Ardıç ağacından yapılmıştı. Okuldaki kara tahtaya o beyaz ilan yazılmamış olsaydı, tanıyamayacaktım seni.İlk elime aldığımdaki titremem ve çıkardığım iğrenç sesler. Ne çok kahrımı çektin değil mi?Karşı komşudan anamın aldığı on bin lira borç para ile almıştık seni. İlk dersin sonunda da rahmetli anam çal bakalım dediğinde,Ana bu do, şuraya basarsan mi, en sonda karar sesi demiştim. Nasıl bakmıştın öyle hep ıslak olan gözlerinle gülümseyerek. İlk öğrendiklerimi saymaz isek , Gesi Bağları’nı çalmıştım. “Atma garip anam, beni dağlar ardına” dediğimde, oğlum o nasıl söz demiştin de, bu koca oğlunu bir kez daha sığdırıvermiştin yüreğine.Bağlamadan söz edecektim yine sen geldin aklıma ana, anlaşılan sohbet edesim tuttu yine seninle. Tek bildiğin türkü Halkalı Şeker’di. Ana bir türkü söyle derdim, başlardın hemen“Galabak dereleri,aman yayılır develeri.Galkıde vermiş oynarlar.Aman şu gırka efeleri.”Gerçi ben çok sonra öğrendim, Galabak Deresi’nin yüzdüğümüz dere olduğunu. Senin bir türkün, bir yığın türkü doldurdu yüreğime. Sen gittin ben söylemekteyim hala. Her akşam senin türkünü mutlaka söylerim. Halkalı Şeker değil, biliyorsun değil mi?Ardıç ağacı bağlamam hala duvarımda asılı. On bin lira borç para ile alınan bağlamadan sonra kaç bağlama aldım sayısını hatırlamıyorum. Ama binlerce teşekkürlerArdıç bağlamama,karşı komşumuz Fikret amcaya,hocam Kerime hanıma,cüzdanımda taşıdığım mızraplara,bu türküleri yapan Anadolu insanınına,ozanlarımıza,ve tabi ki anam sana.Al sana türkün