Günaydın dostlar ;Anlaşılan buraya otobüs anıları yazmaktan başka bir şey yazmaya fırsat bulamayacağım. Bu sabah sizlerle dün sabah başıma gelen ama başıma geldiğini ancak akşam anlayabildiğim bir olayı paylaşmak istiyorum.Sabah telaşe içerisinde evden çıkarken üzerime nakit almadım. Kartlar hatun kişide , benim akbil de boş. Hatun kişi rahatsız olduğu için tüm nakit – kart imkan ve olanaklarını ona terk eyleyerek onun şatafatlı sarı lacivert (bu arada ben de bir Galatasaraylıyım.) anahtarlığını alarak yola koyuldum.Anahtarlığı almaktaki ince nüans mı? Aşkım benim anahtarları al bende ki akbil dolu cümlesin de gizli …Eh bütün imkanlar zati muhtereme seferber bırakılınca kendisi de bize bu kadarını lütfetti.Neyse saadete geleyim. Durağa vardım. Kocaman körüklü bir otobüs. Bütün kapıları açmış yolcu alıyor.Bir de ne görem bu bizim Kadıköy otobüsü…Hemen en arka kapıdan yeşillendim ve kendime sağlam bir yer edindim. Gönüllü bir vatan evladı akbillerimizi topladı. Ve vatani görevlerini yerine getirmeleri için onları cephenin ön saflarına doğru sevk etti. Tam akbiller körük mevkiine geldiğinde karşı yönden gelen mavi kartlar ,öğrenci akbilleri vs akbil , kart çeşitleri ve para üstlerinden oluşan bir topluluk aynı kişinin elinde toplandı.Garip şahsiyet bir anda iki taraftan birden gelen bu taarruz karşısında avel avel bakınmaya başladı. artık olan olmuşdu gidenlerle gelenler birbirine karışmıştı. Hangisi cepheden gelen gaziler hangisi yeni giden acemiler anlamak mümkün değildi.Zaten daha fazla düşünmesine de gerek kalmadı. Şoför aniden yaptığı bir frenle bütün sorunu kökünden çözdü. Adamcağızın elinde ne var ne yoksa yere döküldü. Bu kadar karışıklıktan sonra adamda küplere bindi ve herkes kendi akbilini bir şekilde geri aldı. Tabi benim için pek sorun olmadı. Üstünde o gıcık renklerden oluşan bir anahtarlık olduğu için gayet itici bir şekilde sırıtıyordu diğerlerinin arasında.Neyse biz bi şekilde akbilimize kavuştuk kavuştuk ama akbil şoföre kadar gidemeden bize geri gelmişti. Yani bir nevi vatan haini olmanın verdiği huzursuzluk işlemişti içime.Günlük telaşe derken akşam oldu. Hayatımın bir tanecik gülü ( bu satırları yazarken dört gözle yazdıklarımı okuyor. Anlayın işte ) yanımda iken akbil gişesine gittik ve akbillerimizi doldurduk.İşte gerçek facia o zaman ortaya çıktı. Benim hatunun o çok sevgili renklerle donatılmış anahtarlığında ki dolu akbil aslında dolu değilmiş.Bir an sabah otobüse binişim tekrar gözümün önüne geldi. Hiç yapmadığım bir şeyi yapmış ve arka kapıdan binmiştim.Ya ön kapıdan binseydim…Akbilin boş olduğunu bildiren iğrenç bir ses ….Ben kıpkırmızı……Cepte para yok…..İn aşağı geri……Hadi bunda sadece şoföre rezil olurum. Daha fenası da var. Ya o boktan renkli anahtarlık bir şekilde en öne ulaşsaydı ve orda bir GS lı tarafından basıldığında boş sesini verseydi. Gelecek tepkiyi şu an bile kulaklarımda duyuyorum hala…..—Hangi Fenerlininse bu boş söyleyin para göndersin….Tabi bütün otobüs döner ve o fenerliyi arar..O saatten sonra ya hatunumun çok sevdiği o anahtarlığı görmezden gelirdim.Ya da……..Ya da sını inanın bende bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum.Ve Tanrının beni sevdiğine bir kez daha inandım.Üstelik Hatunuma rağmen…