bildirgec.org

uzak hakkında tüm yazılar

SON ON YILIN EN İYİ TÜRK FİLMLERİ

ozlavinya | 07 December 2009 15:37

SON ON YILIN EN İYİ TÜRK FİLMLERİ ntvmsnbc ‘NİN HAZIRLADIĞI BİR ANKET İLE SEÇİLDİ
Yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı anket sonuçları şöyle:

1. Sırada hakettiği üzere %28 oy ile 2005 yapımı, Çetin Tekindor‘un müthiş etkileyici oyunu ve Yetkin Dikincilerin çok iyi performansı ile, hemen hemen izleyen herkesi ağlatan ve 38. SİYAD Ödülleri’nde yılın en iyi filmi de seçilen Babam ve Oğlum,

2. Sırada %10 ile Vizontele,

3. Sırada %8 ile G.O.R.A,

4. Sırada %7 ile Cemal Hünal‘ın bir fenomen yarattığı Issız Adam,

5. Sırada %6 ile Nuri Bilge Ceylan’ın; Cannes’da jüri büyük ödülü ve en iyi erkek oyuncu ödüllerine layık görülen Mehmet Emin Toprakile Muzaffer Özdemir’in rol aldığı Uzakisimli film yer alırken, sıralamada Zeki Demirkubuz‘un yazıp yönettiği
Kaderve 2004 yapımı, Uğur Yücel‘in; yazıp yönettiği Yazı Tura isimli film aynı oranda oy almıştır, geride “Diğer” dediğimiz kategoride yer alan yapımlar vardı.
Ne üzücü ki 2007 yapımı “Ulak” isimli film ilk üçe girememişti.
kaynak

admin | 04 December 2009 12:00

mi
mi

Güldürdüm kendimi gene yukarıya.
Güldüm de ama…
Kendime güldüm,hem de çok…
Senden sonra çok güldüm…Senleyken öldüm…
Anlamazsın ki sen…
Nizamlısın sen,olması gerektiği gibi,kaideli,
Gülerken mutlu olmalıyım sana göre,ağlarken acı çekmeli,
Birşeyler sendeki gibi gelmeli,sonra geçip gitmeli..
Giderken uzaklaşmalıyım,
Severken tapmalı..
Tapmadım mı..
Tapmadım.
Tapsaydım kanardım;ağlarken acı çeker gülerken bahtiyardım..
Oysa gülerken ağlıyordum ben,ağlarken şendim..
Tüm dengesizliklerimi önüne serdim…

Üstüne alma bu satırları okursan bir gün eğer
Sana değil hiçbiri,kendime…
Hoş,baktığında kendini bulman hayli yave..
Sen yoktun çünkü zaten,ben vardım..
Sen bir zerremdin benim,bendin,tek harflik hecemdin.
Öncesinde sonrasında hep ‘o’ oldun..
Sen yoksun…
Hiçbir zaman olmadın,benle zuhroldun…
Bendeki sen ama,hep vardı,yaşattım,sağ bıraktım,
Sağlamasını yapmaktan uzun zaman önce caydım.
Ben ölsem de ölmezsin yani sen,öyle güçlüsün.
Güçlü,savurgan,aşık,asi,ağlak,ve mutlu..
Mutlu olmasan ölürsün…
Memnun olmasam ölürsün…

öff

simulten | 21 August 2009 15:48

hiç uyumadı gözlerim
karanlığa sürüdüm saatleri
bekledim
hiç soğumadı yüreğim
ve bana öfkem dinmedi
çaresizliğin bu kadar çaresiz olduğunu düşünmek istemiyor bedenim
ruhum aklım herşeyim
uykuya dalacak gibi gözlerim

yakıştı

taha3045 | 29 April 2009 18:10

Seninle uyumak
her yeni güne seninle başlamak
bundan duydugum mutluluktan dolayı mutsuz olarak
bunu kendimden bile saklamak.
Kıpkırmızı bir kalbim var benimde
ama etrafını dikenlerle çevirdim
kollarım ne kadar seni kavrasa da
aslında ben onları dağlayarak
sevgi duymasını engellemişim
Ne kadar yanında olsam da fasa fiso
ben duydugum heyecandan bile rahatsızım.
Ölümden korkmak,filmlerde ağlamak
çocuklugu özlemek gibi gerçek bu duygu
ama ben şiddetle yalanlıyorum.

Gitmek istediğim tüm yerler gözümün önünde şimdi, haritalarını çıkarıyorum senin yanında
sırf seni düşünmemek için senin yanındayken bile
kaçmak istedigim yerleri düşünüyorum
sanki çok kaçmak istiyormuş gibi,
kendi kendimi uyutuyorum.

boşluklar

taha3045 | 11 February 2009 15:50

Ne çabuk kayboldun,
bazen dalıyorum gitmiş te gelmiş gibi oluyorsun.
Sonra anlıyorum
gittin gerçekten de.
Ben hala aynı yerde
bakıp duruyorum çiçegine.
Gözümün gözüne değdiği zamanları özledim,
seni konuşup hayal ettiklerimizi,
asla haberin olmadı, olmayacak.
Seni görmek, bakmıyormuş gibi yapmak
saçlarını gözümüzün önüne getirmek
ne güzeldi ne lezzetliydi.
Şimdi gittin, bizim bildigimizi bilmeden
asla öğrenemeden.
Sensiz gülmüyoruz, gülsekte içten değil
Pis bir hastalık gibi sarmışsın bizi,
gözlerimiz geçtiğin yerlerde seni arıyor.
Bunu sen bilemezsin kimse bilemez.
Dolu dolu zaman geçirttin farkında olmadan,
giderken tadın kaldı damağımda
uzaktanda olsa,sevmek güzeldi seni.
Beni sevdiğini, sevmediğini yada
başkasını sevip sevmediğini bilmeden.
Buda birşey,ya bilseydim.

tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme…

krealokus | 29 May 2008 11:39

Uzun uzun seneler önce dünyanın çok uzaklarında bir ülke varmış.Bu ülke öyle bir ülkeymiş ki,kendi içinde çırpınmaktan,kendi içinde çekişmekten fırsat bulamamış kendini anlatmaya.Hep onun yerine başkaları anlatmış, hep o susmuş başkaları konuşmuş.Herkesin içindeyken bile susmuş,yalnız kalmış,hep “o” ülke olmuş.Olmadık şeyler söylenmiş onun için, olanlarıda “bu kadarda olmaz” dedirtircesine anlatılmış cümle aleme.O hep susmuş, hep dışarıda kalmış herkesin içinde yaşarken.Bulamamış kendini anlatmaya fırsat, bazen de anlatacak fırsatı olanlarını kendi susturmuş.Her söylentiye laf yetiştirememiş, kimi zamanda laf yetiştimeye çalışırken, kendi içinden kendisini anlatabilecekleri yetiştirememiş.Gel zaman git zaman cebelleşirken kendisiyle, konuşmaktan çok yazan birisi çıkarmış kendi içinden.Öyle yazıyormuş ki o vatandaş, herkeste merak ediyormuş ne yazdığını.İlk kez “o” ülkeden birisinin yazdıklarını merak etmişler,okumuşlar yazdıklarını, beğenip takdir de etmişler.Kendilerinden çıkan büyük yazarlarla bir tutmuşlar.O ülkenin vatandaşları sevinmiş,ama sevinçleri kursaklarında kalmış.Gurur duymuşlar ama gögüslerini gere gere sokakta dolaşamamışlar.Başları öne eğilmiş, bizi bizden iyi kimse anlatamaz derken, bizden biri böyle mi anlatmalıydı bizi diye kara kara düşünür olmuşlar.Düşünürken başları iki ellerinin arasında daha da eğilmiş.Çok geçmeden başka birisi çıkmış, ben size gösteririm ne demekmiş o ülkede yaşamak, o ülkeden birisi olmak , o ülkeli olmak.Almış eline kamerasını kah deklanşörüne basmış kah kayıt düğmesine.O ülkeyi önce kendi vatandaşlarına anlatmaya çalışmış.Kimileri sıkılmış kendisini görmekten, kimisi anlamamış gördüğünün kendisi olduğunu kimisi de merak etmemiş gösterimi.Görmeden bakmaya devam etmişler.Durmamış o adam,çekmeye devam etmiş, kendisini, kendisi gibi olanları kendi vatandaşlarına anlatmak için yürümeye devam etmiş.En doğusuna gitmiş en güneyine uzak ülkenin.Göstermek istemiş ne oldukları, nerden geldiklerini, neleri kaybettiklerini.O anlattıkça dinleyenler artmış, dinleyenler arttıkça o daha keyifle, daha kendince, daha bi başka anlatmaya başlamış insanını.

En İyi Yönetmen; Nuri Bilge Ceylan

Sonrisa | 26 May 2008 10:45

Koza (1995), Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999), Uzak (2002), İklimler (2006) filmlerinden tanıdığımız Türk sinemasının yükselen değeri yönetmen Nuri Bilge Ceylan büyük bir başarıya imza atarak son filmi ‘Üç Maymun’ ile 61. Cannes Film Festivali‘nde ‘En İyi Yönetmen’ ödülüne layık görüldü. Ödül konuşmasında Ceylan, “‘Kazandığım ödülü güzel ve yalnız ülkem Türkiye’ye ithaf ediyorum” şeklinde konuştu. Kendisini tebrik ediyor, başarılarının katlanarak devamını diliyoruz.

NTV’nin Nuri Bilge Ceylan ille Cannes’da yaptığı söyleşi
Üç Maymun’un fragmanı
Üç Maymun’dan fotoğraflar, posterler ve kamera arkası kareler
Ödül’ün açıklandığı an ve Ceylan’ın konuşması

Bardağı taşıran ilk damla

fevkulbeser | 20 May 2008 09:13

Bardağı taşıran isminde bir damla varmış, bir diğer damlanın ismi ise bardağı taşıran ilk damlaymış. Aslında bardağı taşıran bütün damlaların bir ismi ve karakteri varmış fakat malasef fıkra, deyim ve bunlar gibi insanların lisanda kullandığı bilimum göstergelerde kullanılan ilk damla ve bazen bardağa düşme önceliğine sahip ve bazen de sona kalma önemine sahip damlalar dışındakiler döken yada döküldüğünü görülemezmiş. Hatta hiç önemsenmez yok sayılırlarmış.

En ve göremeyen insanlarca

Tabi görülmeyenleri görenler haricinde…

uzaklarda ben

puella | 04 April 2008 00:06

Hikayeye göre; eskiden şehirlere “şahsiyetlerine uygun” tılsımlar yapılırmış. Bu tılsımlar şehrin bir felakete maruz kalmaması ve ebediyen “yaşayabilmesi” için yapılırmış. Şehrin bu tılsımı ele geçirilirse ya da bir şekilde yok olursa, tabiat o şehri alır ve ebediyen ruhunu ortadan kaldırırmış. Otların kokusunu içime çekerken, nedense ilk bu hikaye geliyor aklıma. Şehirdeyken evimin camlarına çarpıp geri dönen rüzgar, şimdi üzerimden geçiyor.

Dağdayım. Yüksek bir dağ olduğu için ağaç yok. Önümde bir vadi uzanıyor. Vadi sanki yeryüzünün tüm yeşil tonlarını içeriyor ve ortasından geçirdiği dereyle denize ulaşıyor. Doğduğu ve büyüdüğü yeri görebiliyorum derenin. Bulunduğum yerden daha alçak tepelerin üzerlerinde bulut gibi görünen sis yoğunlukları var. Bunlar uzak yerlerde tepeleri adacıklar gibi gösteriyor. Yüksek yerlerde Karadeniz’in doğallığı ile ıslaklığı bir bütün. Ayakkabılarımın altında otlar yemyeşil ama ıslak. Rüzgar üzerimdekilerin ve çantamın kıvrımlı yerlerine çarpıp ses çıkartıyor. Biraz daha seyredip, yere uzanıyorum. Kollarımı iki yana açıyorum. Ellerim ve boynum ıslaklığı hissediyor. Doğrulup ayakkabılarımı çıkartıyor ve tekrar uzanıyorum. Gözlerimi kapatıyorum. Rüzgar üzerimden geçiyor.