bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

DENİZ

teacher07 | 03 September 2009 14:50

Kuşluk vakti yazının sıcağı bastırmadan kaçmak, serin ormana yetişmek için acele ediyorlar. Anayoldan yeşil orman denizine saptıklarında heyecan doruktaydı. Yürekleri kıpır kıpırdı. Birlikte geçirecekleri bu temmuz gününün heyecan ve merakı içindeydiler. Elleri zaman zaman direksiyon üzerinde, zaman zaman da vites kolu üzerinde birleştiğinde içleri ısınıyor, titriyorlardı.

Köy kadınlarının “sığır sidiği” diye işledikleri nakışlara benzeyen, kıvrım kıvrım dağ yoluna saptıklarında, heyecan ve korku karışımı duygularla sarsıldılar. Yalçın kayalıklar, yemyeşil orman denizi arasında keskin virajlarla yol ilerliyor, bir türlü bitmek bilmiyor. Dönüp dolaşıp az önce geçtikleri yerlerin biraz üzerine geliyordu. Ayhan direksiyona, Funda koltuğa kenetlenmişti. Yükseklik korkum var, yeniyorum galiba dedi Funda. Ayhan’a da güveniyordu.

2010 İstanbul Kültür Merkezi

sinemasever | 03 September 2009 13:48

2010 yılı İstanbul Kültür merkezi olacak hepimiz biliyoruz. Çok güzel tabi:…ancak Devletin Kültür Bakablığınca bastırdığı afişe bakın. Medeniyetten Batı Dünyasından Uzak Osmanlı kültürünü yansıtan bir AFİŞ. Daha fazla yoruma gerek yok. sizler ne düşünürsünüz bakalım görelim.

geç olsun güç olmasın

nazokiraze | 03 September 2009 13:03

 A Country Wedding, 1951,
A Country Wedding, 1951,

Hayatta hiçbirşey için geç değildir cümlesini gözümüzün içine sokan Grandma Moses ( büyükanne Moses olarak bilinir) yetmişinden sonra yapmaya başladıgı kırsal sahneler içerikli naif resimleri ile önceleri beş-on dolara satılan tabloları ile dünya çapında yer edinmiştir. Öldüğü zaman olan yüzbir yaşına kadar resim yapmıştır.
Bir çiftlikte yaşadıgı eşi öldüğü zaman çokça boş vakti kalır hayatında, bu vakitlerde yaptığı resimler bir eczanenin vitrininde sergilenmeye başlar ,yaptığı resimler Newyork Sanat Galerisi’nde sergilenmeye başlaması onun resim yapmaya başlamasından 9-10 yıl sonrasına rastlar.Artık çok bilinen bir amatör ressamdır Anna Mary Moses ama onun bu kadar ünlü olmasında yaptıgı eserler kadar resim yapmaya yetmiş yaşından sonra başlamasının da büyük payı vardır.(ölene kadar 1500 resim yapmıştır)

 A Country Wedding, 1951,
A ,

Stradivarideğeri milyonlarla ölçülemeyen kemanlarının en mükemmellerini yapmaya başladığında altmış yaşındaydı.Krallardan, ünlü sanatçılara kadar keman siparişi alan ünlü müzik aleti yapımcısının son zamanlarında bile atölyesine kapanarak çalıştıgı anlatılır. Yaptıgı aletlerin sırrı hala yakınları tarafından bile çözülememiştir, kemanlar üniversitelerde araştırma konusu olmuş derinlemesine incelenmiştir ve Stradivarius o ailenin markası haline gelmiştir.

Mezestre

lagos | 03 September 2009 12:13

soğuk..
çok soğuk bu yaz gecesi.
yine de terlemeye başlıyorum,
vücut ısımı yükselten nefesin değil, rom şişesi..
kumsal zifiri karanlık,
ay bulutların arkasında,
yıldızlardan hiçbir iz yok.
sadece çok uzaklardaki birkaç teknenin ışığı gözüme takılan.
rom kokusu dalgaların kokusunu bastırıyor gibi biraz.
anlamazdım eski denizciler romu nasıl sek içermiş?
şimdi anlıyorum..
zormuş her limanda bir kelebek öldürmek.
acıtıyormuş iskelede ağlayan bir martıya veda busesi bırakmak.
dudaklarımdan gitsin diye onun tadı,
sek içiyorum ilk defa..
hissizleşiyor dudaklarım.
ısırıyorum hissetmek için.
kan tadı geliyor.
pek de iyi gitmiyor diye düşünüyorum romla kan.
senin kanın olsa belki..
ama benim kanım pis.
ruhumu arındırmak için defalarca damarlarımda dolaşan bu kan pis.
yine de arındıramayan bu kan pis..
kansızım derdin diye hatırlıyorum,
her an bayılacakmış hallerin,
ve üşürdün hep..
gereksiz ayrıntıları hatırlıyorum hep nedense.
ama sevdiğin rengi hatırlayamayacak kadar gereksiz bu balığın hafızası..
unutmak istediklerini unutamayacak kadar da seçici geçirgen..
ıslak bir kalp benimkisi.
dokunursan ıslanırsın demiştim.
gözlerinin ıslaklığı rimellerini akıtıyor.
ve yastığın kurşuniye boyanıyor, biliyorum..
geri gelecek misin sorusuna doğru yanıtı vermeyi çok isterdim.
ama yapamıyorum.
bilirsin yalan da söyleyemem.
o yüzden susuyorum..
zaten ruhum hep alargada.
o karaya hiç ayak basmıyorki..
bedenimse her vedada gözlerimin altına bir çizgi ekliyor.
zaman hiçbir şey öğretmiyor, öğreten tecrübe.
ve yine her kaçışta,
gitmek istemezcesine,
sancağım mezestre..

Beyaz Kuğu…

belesh | 03 September 2009 10:56

Siyah, siyah, siyah...
Siyah, siyah, siyah…

Her geçen gün benliğimi ele geçiyordu. Ne kadar kaçmaya çalışsam, ne kadar ondan uzaklaşsam sanki daha yakınıma geliyordu. Acaba kurtuldum mu diye her arkama baktığımda, benimle birlikte yanımda olduğunu görüyordum. Ayakları olmayan, havada süzülerek yanımda bana eşlik eden bir ölüm meleği edasında.

Gülümsüyor musun bana yoksa? Halime mi gülüyorsun yoksa adi şerefsiz? Bırak artık peşimi, korkuyorum işte senden.

İftar Sofrası

dimoedes | 03 September 2009 10:01

Bugün zengin bir müşterim iftara davet etti. Tabi aynı zamanda iş konuşulacaktı. Neyse iftar vakti geldi sofraya oturuldu. Dikkatimi çeken ilk şey müşterim : ‘suyu bol iç, bugün baya susamıştın’ demesiydi. Çorbalar geldi üç bilemedin dört kaşıklı çorba vardı içinde. Ana yemeğe geçildi arasıcak gibi bir beklentim kalmamıştı zaten. Tabakta da sayılı yemek vardı. Buna da şükür diyip yemeye başladım yarıya geldiğim de müşterim hadi çok yedik birazda iş konuşalım dedi. Bu cümleyi duyana kadar olayları benim abarttığımı düşünüyordum ama durum hiçde öyle değilmiş. Aklıma geçen hafta personelimin annesi iftara davet etmişti o sofra aklıma geldi.Gariban olarak nitelendireceğim sofrada ezan okunmaya başladığında suyumu içerken annesi : ‘Oğlum çok su içme karnın şişer yemek yiyemezsin’ demişti. Gelen çorba çok fazlaydı soframızda çorba dışında bulgur pilavı ve salata vardı ama bana sunulan yemekle bir kişi daha doyardı. Ben tabağımı bitirmeden kalkmak istediğimde anne başını kaldırmadan : ‘ Oğlum yemeğimizi beğenmedin mi diyebilmişti.’ Bende olur mu anam öyle şey ellerine sağlık çok güzeldi ama şiştim yiyemiyorum demişti. O cümleden sonra yüzü gülmüştü.İki sofrayı karşılaştırdıktan sonra müşterimle işi görüşmeye devam ettim ve kendisiyle iş yapamıyacağımızı belirtip evime döndüm.

Türk Kadın Ressamlar Kuşağının Öncülerinden: Celile Hanım

Racine | 03 September 2009 08:59

Celile Hanım
Celile Hanım

Celile Hanımın baba tarafından dedesi, Polonya ihtilali sırasında ülkesinden kaçarak Türkiye’ye sığınan(1848),sonrasında Müslüman olup Türk ordusunda kahramanca hizmetleri sırasında şehit olan Constantin Borzenski ( Mustafa Celalettin Paşa) dir-ona adını veren dönemin sadrazamı Ali paşadır. Mustafa Celalettin Paşa ortaöğreniminden sonra Mühendishane-i Humayun’a girer ve Mühendishane müdürü Ömer Paşa gayet beğendiği, takdir ettiği bu genci kızı Sıdıka ile evlendirir. Bu evlilikten Celile Hanımın babası, ileride Abdülhamid’in yaveri olacak Enver Paşa doğar.

Bakire 2

dimoedes | 02 September 2009 16:06

Dün ‘Bakire’ diye bir yazı yazmıştım iyi ve kötü tepkiler aldı bu da çok normaldir. Herkes aynı düşünmek zorunda değildir. Olayı biraz daha farklı ve çarpıcı boyutlara taşıyacağım ve olayları bir kaç madde ile kısa ve öz olarak anlatacağım.

  1. Evimin yakınlarında bir ilköğretim okulu var. Bu okulun hemen yanında bir üst geçit mevcuttur. 2009 yılının şubat yada mart ayı içerisindeydi bu üst geçitte yaşları 12 ve 9 olan iki erkek öğrenci cinsel ilişkiye girerlerken yakalandı.
  2. Arkadaş ortamında tanıştığım bir bayan eşinden yeni ayrılmış. Onunla koyu bir sohbete daldık hayata dair ve daha sonra kendini anlatmaya başladı. İki çocuğu var ikiside evliyken dünyaya geliyor fakat ikincisi komşusu olan polisten. Birde yakın bir arkadaşı var bayan anlattığı sırada hala evliymiş ve eşi haricinde 7 tane birlikte olduğu erkek varmış onlarla buluşmaya giderken yanına iki yaşındaki çocuğunuda alıyormuş.
  3. Üniversitede tanıştığım bir bayan arkadaşım vardı. Tanıştığımız sıralarda sevgilisi vardı bir sene sonra sevgilisiyle nişanlandı. Nişanlandıktan belirli bir süre sonra hayatına birisi girdi nişanlısından ayrılmadan onunla birlikte olmaya başladı taa ki sevgilisinden çocuk aldırınca nişanlısından ayrıldı. Şuanda başka birisiyle evlidir.Üç farklı örnek. Kaynak isteyen olursa bu şahıslarla ve olaya tanık olannış insanlarla tanıştırabilirim. Unutmadan yazım yayınlanırsa ilk tutan yine ben olayim yanlış anlaşılmaya maruz kalmasın…