bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Schrödinger denklemi

Anthro | 05 September 2009 20:06

Penceremden baktığım âlemin ötesini algılamaya çalıştığımda, evrenin pek de sandığım gibi anlaşılır olmadığını anlıyorum. Mikroalemimin belirsizliğini makroaleme taşıyorum. Karşımda kedi katili Schrödinger’i buluyorum. O gerçekten bir sahici miydi? Kuantum bana bilmediklerim ve kaypak varlık âlemi hakkında ne anlatıyordu. Bilemiyorum, belki zamanla anlarım.

İki denklem var karşımda. Benimse diyebildiğim şey tek.

Zamana bağımlı Schrödinger denklemi:

embedYoutubeVideo(‘qiyFMTGWPpo’,’400′,’329′)“>

Sercan Yıldırım

uuuucar | 05 September 2009 18:25

Sercan Yıldırım
Sercan Yıldırım

Transfer döneminin başladığı günden beri Türk spor kamuoyunun gündeminden hiç düşmeyen Türk futbolunun yeni yıldızı;Sercan Yıldırım.5 nisan 1990 doğumlu genç santrafor, aslında uzun zamandır hem yurtiçi hem de yurt dışındaki menejerlerin dikkatini çekmişti.

Sercan Yıldırım milli formayla
Sercan Yıldırım milli formayla

göster amcana pipini

taha3045 | 05 September 2009 15:31

Erkek çocukların gösteremeyecek yaşa gelene kadar amcalarına kaç kere pipi gösterdiklerinin hesabı tutuluyor mudur? Hatta sadece amcalara olsa iyi, ilerde hoşlanacagı komşu kızının da bulundugu ortamlarda komşulara, yengeye pipi görünce başı göğe erecekmiş gibi enişteye, halaya kısacası herkes gösterilir bu pipi.

oğluyla gururlanan baba:-“oğlum göster amcana pipini”
gaza gelen amca da çıkarır:
– “o bişey mi lan sen bi de buna bak” (alıntı)

Sadece erkek çocuklara has bir olay zannetmeyin bunu, kızların da başı pek hoş değil bu konuda. Erkekler biraz büyüyünce kurtuluyor bu olaydan eh tabi pipinin boyutu büyüdükçe pipi olmaktan çıktıgını bilen büyükler amcalara gösterilen pipiden vazgeçmek zorunda kalıyorlar. Ama kız çocuklarında bu zulüm büyüme çağında başlıyor.komşulara, kadın akrabalara kızının yeni büyümeye başlamış gögüslerini gösteren annelerin sayısı az değildir , razı olan gösterir olmayan kızların ise arkasından fısıfısı konuşularak bir bahaneyle odaya çağırılıp görülmesi sağlanır. Hatta bazı okudugum yazılarda anne dışındaki kadınların sürekli gelişme çağındaki kızların memelerini sıkarak büyümüş mü büyümemiş mi diye konrtol ettiklerini öğrendim.

kendini kadın yerine koy

taha3045 | 05 September 2009 13:47

Kadınlar veya erkekler hakkında sürekli atıp tutan bir toplumuz gerçi bu tüm dünyada var olan birşey, herkes sürekli karşı cins için atıp tutar ama kendini asla onun yerine koyan olmaz. Ben kendi adıma ilk yazımda erkegin kendini kadın yerine koymasını işlemek isterim.

Adet oldugumuzu düşünebiliriz mesela önce, en ufak birşeye moralimiz bozuldugunda esip gürlemeyi, kimsenin üstümüze gelmemesini istemeyi bilen erkekler adet sendromlarını yaşasa kimbilir neler yaparlardı. Bunu ne kadar bilseler de, okusalar,öğrenseler de sanırım asla adet zamanı bir kadının ruhsal gerginligini, stresini anlayamazlar, asla sen bugün belki biraz daha yorgun hissedersin biraz daha anlayışlı olayım demezler, ne kadar duyarlı da olsalar bir kadının çektigi regl sancısına gerektigi kadar yaklaşmazlar.Oysa ki işine, ev ihtiyaçlarına en sancılı zamanlarında, adet depresyonlarına bile devam eden kadınlara nispeten erkekler o tarz bir agrı çekse sanırım birkaç gün rapor alıp evde yatarlar. O yüzden bu dönemdeki kadınlara az daha sabır ve anlayış bence güzel sonuçlar getirir. Hatta en etkili çözüm ayda birkaç gün erkeklerin de eşleriyle birlikte ped kullanarak bu sıcaklarda neler hissetiklerini anlamalarını isterim.

Hamile bir kadın yerine koysa kendini yine anlayamaz çocuk taşımak, onun vücuda getirdigi değişiklikleri bilmek imkansız ancak vücudunda ve ruh saglıgında meydana gelen değişiklere saygı duyup ,onunla birlikte onları yaşamak zor değil. Öyle ya sen seks yaptın çocuk yapma kısmındaki görevin bir sürelik zevkle birlikte bitti. EEyapmın kalan aşaması ne olacak kenara çekilmek olur mu? hatta o bulantıları birebir erkeğin de yaşayıp kadının kıymetini anlaması için mide bulandırıcı ampüller enjekte ettirilmesinin kural haline getirilmesinden yanayım. Karısı kusarken o da geri kalmasın, hatta aynı yere karşılıklı kussunlar daha eglenceli olur. Bir baba adayı günde 5 litre su içsin hatta bunu ona zorla yaptıracak bir görevli olsun ki dakika başı idrara çıkmanın hamileligin bir parçası oldugunu anlasın. Kadın hamileligin ileriki dönemindeki uykusuzlugunda sessizce yatakta dönüp duracagına yanındaki mışıl babayı dürterek: hayatım seninde bu duyguyu tatmanı istedim, bak benimle birlikte sende uyuma çocuk bunu hisseder” türünden cümleler kullanarak ” ulan yok öyle yağma, zıbarıp yatıyorsun ben burada kıvranıyorum ona öyle demezler kalk bakalım” demek isteyebilir.

bilginin kıymeti

super hero | 05 September 2009 12:36

Diyelim ki yapılması gereken belirli bir iş var. Müşteri size kullanmanız için gereken verileri gönderiyor. Bu veriler sizinkine çok benzeyen başka bir iş için kullanılmış. Müşterinin gözünde, iki iş birbirine gerçekten çok benzediği için hiçbir sorun yok. Alt tarafı onun gönderdiği verileri alacaksanız, üzerinde bir iki küçük düzeltme yapacaksınız, oldu bitti.

Ama öyle değil. Dışarıdan bakıldığında işler birbirine çok benzese de ikisi birbirinden tamamen farklı. Müşterinin kullandığı veriler hiçbir işinize yaramıyor. Sizin için hiçbir kullanılabilirliği yok.

Rüya

livendie | 05 September 2009 11:14

Hemen arkasından Metro’dan indim. Sıraselviler ile İstiklal’in kesiştiği noktada, İtalyan bir kadını takip ediyordum. Sıcaktı; kadın saçlarını at kuyruğu yapmış, güzel boynunu sergiliyordu. Bir an gözlerimi ensesine yapışmış buldum. Utanç içinde başımı önüme eğdim. Panikliyor ve kızardığımı hissediyordum, ama bacaklarım peşisıra yürümeye devam ediyordu. Ne işim vardı benim burada? Uyan. Olmaz. Bu rüya bitmeden olmaz. Bir daha görmeye cesaret edemem. Hep birlikte Sıraselviler’i seçtik.

Florine Stettheimer
Florine Stettheimer

Birbirine karışmış müzik sesleri geliyordu. Kulağıma gelen her ses, burnuma değen her koku, gördüğüm herkes sisteme göbeğinden bağlıydı. Ama burada düzen bozucu bir durum vardı elbette; ben hepsinin rüya olduğunun farkındaydım. Bu yüzden susuyor, ve belli etmemeye çalışıyordum. Sol tarafta bir binaya girdi. Arkasından ben. Merdivenleri çıkarken, her basamakta gözlerim biraz daha açıldı, ve sonunda uyandım.

troya efsanesi-I

| 05 September 2009 10:16

paris ve helen
paris ve helen

Troya bizim tabirimizle Truva antik kenti Çanakkale Boğazı’nın güneyinde yer alır. Homeros’un ilyada’sında bu hikaye i.ö 750 yılında vuku bulmuştur. Fakat Troya Savaşı’nın bir efsane mi, tarih mi olduğu tam olarak saptanamamıştır. Zeus’a göre Troya savaşı üç güzel kadın arasındaki rekabet mücadelesiyle başlar. Zeus’un karısı HERA, APHRODITE,ATHENA.Bu üç kadının arasında inanılmaz bir kıskançlık vardı.Bir şölende uyumsuzluk tanrıçası Eris elinde altın bir elmayla gelir ve elmaya en güzel kadının sahip olacağını söyler. Bu üç kadın elmanın kendilerine ait olduğunu iddia ettiler. Eris bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca elmayı verme görevini Zeus’a aktardı. Zeus bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca bu görevi Troya Kralı Priamos’un Oğlu Paris’e devretti. Kadınlar farklı şekillerde Paris’e vaatlerde bulundular. Paris, kendisine en cazip geleni; Aphrodite’nin teklifini yani yeryüzünün en güzel kadınının aşkına karşılık altın elmayı Aphrodite’ye verdi.O dönemde yeryüzünün en güzel kadını Helendi. Fakat HELEN‘ Sparta kralı Menelaos ile evliydi. Üstelik bu evlilik Helen’in diğer taliplerine karşılık Yunan savaşçılar tarafından korunuyordu. Paris kendisini Troya’ya elçi olarak atanmasını sağladı.

üç konu hakkında HERKES KONUŞUYOR FUTBOL,DİN VE SİYASET!

emrenet | 04 September 2009 16:12

Aşağıda Prof Dr Resul izmirli’nin bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim lütfen zaman ayırıp okuyun ve görüşlerinizi eksik etmeyin,insanların gerçekten ne düşündüğünü gerçekten (bir öğretmen olarak) çok merak ediyorum ve önem veriyorum…
Çağdan çağa savrulanlar

İnsanlık tarihi kendi mecrasında akar gider. Bu macerayı takip edebilmek için insanoğlu bu akışı belli dilimlere ayırmaya, bu dilimlerdeki olayları kıyaslayarak olan biteni daha yakından izlemeye çalışır. Mesela taş, demir, tunç vs. devirleri gibi. Devletlerin doğma, büyüme, duraklama, gerileme dönemleri gibi. Bu ayırımlardan biri de avcılık-toplayıcılık, tarım, sanayi, bilgi çağları tarzında dönemlere ayırarak değişimi elle tutulur hale getirme çabaları olmuştur. Aslında bu ayırım genel eğilimi göstermeye yaramaktadır. Çünkü dünyayı şu an için bu kriterlere göre değerlendirirsek bu çağların hepsine örnek teşkil edecek toplulukları görmek mümkündür. Daha geçenlerde Amazonlar’da ilk defa keşfedilen insan topluluklarını görmüştük. Hani mızrağıyla helikopterlere karşı kahramanca karşı duranlar.
Tarım çağı denilerek sanayi ve hele bilgi çağına göre geri bir dönem olarak kabul edilen dönemlere yakından baktığımızda bunun hiç de böyle olmadığını görmek mümkündür. Mesela o çağlarda Çin’de, Mısır’da, Hindistan’da, Buhara-Semerkant ekseninde, Anadolu civarında, Endülüs’te, Meksika’da, Şili’deki insanların yakaladıkları maddî ve manevî seviyeye, bilgi çağında ulaşabilen toplumlar var mıdır? Bugün Çin kültürünün izlerini taşıyan Pekin-Olimpiyat Oyunları Açılışı’ndaki ihtişamı hatırlayın. Ya da bırakın üç bin yılı on sene dayanacak mumyalar yapın, Endülüs’te göze katarakt ameliyatı yapıldığını düşünün. Daha olmadı İstanbul Cağaloğlu’ndaki Başbakanlık Arşivlerinde Osmanlı’nın kurduğu Arşivleme Sistemini inceleyin.
Bütün bunlar tamam. Ama sun’i de olsa yine de bu dönemlerin her birinin hayat tarzları, paradigmaları, sosyal değerleri ve yargıları farklılıklar gösteriyor. Bu arada bir dönemin yönetim tarzı da diğer dönemde geçerli olmayabiliyor. Çağlar arası geçişlerde en önemli problem de yeni girilen çağın gerektirdiği yönetim tarzlarını algılayıp uygulayabilmek oluyor. Özellikle tarım çağından sanayi çağına geçiş eskiye nazaran hızlı olmuştu. Sanayi’den Bilgi Çağına geçiş ise daha hızlı ve sancılı oluyor. Bazı ülkeler sanayi çağını tam idrak edemeden bilgi çağıyla baş etmek zorunda kalmaktalar. Tarım çağının “Ağalık Paradigmasıyla” sanayi çağının problemlerine çözüm bulmak zor iken, bu kafayla bilgi çağıyla baş etmek çok daha zor olmaktadır. “Halis Ağa” ve benzerlerinin problemi bu olabilir mi sizce de?

Suudi Prenses ve diğerleri

Galanthus | 04 September 2009 15:31

www.emekdunyasi.net
www.emekdunyasi.net

Yer Atatürk havaalanı, bekliyorum. O kadar heyecanlıyım ki , saatler öncesinden gelmişim, sabahın köründe evden çıkmışım. Aslında çıkarken de oyalanmışım ama uçak rötar yapıyor, o kadar oyalanmama rağmen erken gelmiş oluyorum.

Gazete başlıklarına göz gezdiriyorum , gözüme recm ve prenses kelimeleri ilişiyor, bu güzel günde kötü haberler… ve bu yazı böyle başlıyor.

Diri Diri Gömüldüler..

Sadomen | 04 September 2009 14:59

http://msnyasam.ekolay.net/index.asp?url=http://www.ekolay.net/haber/haber.asp?pid=64&haberid=643479&reklam=msn