Aşağıda Prof Dr Resul izmirli’nin bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim lütfen zaman ayırıp okuyun ve görüşlerinizi eksik etmeyin,insanların gerçekten ne düşündüğünü gerçekten (bir öğretmen olarak) çok merak ediyorum ve önem veriyorum…Çağdan çağa savrulanlarİnsanlık tarihi kendi mecrasında akar gider. Bu macerayı takip edebilmek için insanoğlu bu akışı belli dilimlere ayırmaya, bu dilimlerdeki olayları kıyaslayarak olan biteni daha yakından izlemeye çalışır. Mesela taş, demir, tunç vs. devirleri gibi. Devletlerin doğma, büyüme, duraklama, gerileme dönemleri gibi. Bu ayırımlardan biri de avcılık-toplayıcılık, tarım, sanayi, bilgi çağları tarzında dönemlere ayırarak değişimi elle tutulur hale getirme çabaları olmuştur. Aslında bu ayırım genel eğilimi göstermeye yaramaktadır. Çünkü dünyayı şu an için bu kriterlere göre değerlendirirsek bu çağların hepsine örnek teşkil edecek toplulukları görmek mümkündür. Daha geçenlerde Amazonlar’da ilk defa keşfedilen insan topluluklarını görmüştük. Hani mızrağıyla helikopterlere karşı kahramanca karşı duranlar.Tarım çağı denilerek sanayi ve hele bilgi çağına göre geri bir dönem olarak kabul edilen dönemlere yakından baktığımızda bunun hiç de böyle olmadığını görmek mümkündür. Mesela o çağlarda Çin’de, Mısır’da, Hindistan’da, Buhara-Semerkant ekseninde, Anadolu civarında, Endülüs’te, Meksika’da, Şili’deki insanların yakaladıkları maddî ve manevî seviyeye, bilgi çağında ulaşabilen toplumlar var mıdır? Bugün Çin kültürünün izlerini taşıyan Pekin-Olimpiyat Oyunları Açılışı’ndaki ihtişamı hatırlayın. Ya da bırakın üç bin yılı on sene dayanacak mumyalar yapın, Endülüs’te göze katarakt ameliyatı yapıldığını düşünün. Daha olmadı İstanbul Cağaloğlu’ndaki Başbakanlık Arşivlerinde Osmanlı’nın kurduğu Arşivleme Sistemini inceleyin.Bütün bunlar tamam. Ama sun’i de olsa yine de bu dönemlerin her birinin hayat tarzları, paradigmaları, sosyal değerleri ve yargıları farklılıklar gösteriyor. Bu arada bir dönemin yönetim tarzı da diğer dönemde geçerli olmayabiliyor. Çağlar arası geçişlerde en önemli problem de yeni girilen çağın gerektirdiği yönetim tarzlarını algılayıp uygulayabilmek oluyor. Özellikle tarım çağından sanayi çağına geçiş eskiye nazaran hızlı olmuştu. Sanayi’den Bilgi Çağına geçiş ise daha hızlı ve sancılı oluyor. Bazı ülkeler sanayi çağını tam idrak edemeden bilgi çağıyla baş etmek zorunda kalmaktalar. Tarım çağının “Ağalık Paradigmasıyla” sanayi çağının problemlerine çözüm bulmak zor iken, bu kafayla bilgi çağıyla baş etmek çok daha zor olmaktadır. “Halis Ağa” ve benzerlerinin problemi bu olabilir mi sizce de?
yorumlar
görüşlerim için hesabıma 300 dolar yatırmanızı rica ediyorum
Hayır konuşamıyoruz,hatta mim bile yollayamuyoz.Sayin yönetim, anladun sen beni .
başlıkla yazının içeriği farklı gibi, nasıl yani.
bir dakka bir dakka mim diyorduk… hakkaten niye öyle oldu o!!!
buradan bir futbol sloganıyla seslenmek istiyorum; yönetim şaşırma sabrımızı taşırma… yönetim şaşırma sabrımızı taşırma…
ne oluyor ki mimler geri mi dönüyor, yok sadece bekliyor mu?
ben de bizim hocaya imsak vaktinde sesleniyorum normalde bulunduğumuz yere göre 1 dakika geç okuması gerekirken 3 dakika erken okuyor.
bu sabah sahur vakti üst kattaki iki kişi birbirlerini fena yediler
Yemek derken? Hangi türlü olursa olsun, ezan okundu ise oruçları güme gitmiştir.
Pardon, boş bulundum. Gayrı ihtiyari olaya kulak kabarttım bir an.
:))hepimiz gestapoyuz!hepimiz baskıcıyız!
mascalzone latino, 300 dolar hesabınıza aktarıldı.lütfen kısa süre içerisinde yorum yapınız.:)
Tüm bunlar yaşanması gereken, yaşandığında ya da yaşanınca ortaya çıkaracağı olağan adaptasyonsuzluk sorunlarıyla karşı karşıya kalındığında ahlanıp vahlanılmaması gereken durum ve süreçler.Zaman ilerleyor,yerinde durmadığı her an için bir kulvar daha ekliyor içinde bulunduğumuz koca havuza.Yorgunluğun yaratabileceği boğulma riskine karşı arada bir durup,hemen yanımızdaki,ne çok uzak ne de çok yakın olduğumuz kulvar separatörlerine tutunuyoruz,farklı bir kulvarla etkileşimimiz ilk burada giriyor devreye.Daha mı sığdır su yan tarafta yoksa alabildiğine derin mi diye düşünüp dururken,içinde bulunduğumuz kulvardaki vakit kaybı telaşesi,nereye ne için olduğunu bilmedenki aceleci kulaçlarımızla birleşerek zar zor hedefe vardırtıyor bizi.Ama vardırtıyor işte…Doğal el ve ayaklarımızla giriştiğimiz mücadele zamanla ayaklara geçirilen paletlerle kolaylaşır gibi oluyor,sonrasında ellere de birer tane,gözler,kulaklar,burun ve baş koruyucu binbir çeşit edavatla da birlikte sanki artık kendi mücadelemiz değildir bizi karşıya ulaştıran.Sonra bir şey olur,aniden işte,hayat bu,zaman bu,dünya bu;ne palet kalır ne bone,açıktaki saçların gözlerini kapar,görmeden gidersin,bir boşluk ki gelir bulur,hiç ilerleyemiyormuş hissi verir,ayakların sanki işe boşa çırpınıyor ellerin ise hiç olmadığı kadar işlevsizmiş gibi…Senden alınanlar yapay el ve ayaklarınken,sanki hakikilerini kaybetmişsin gibi…Sonra da bir farkındalıktır sade tüm vücudunu saran,herşey sende mevcuttur;elin,ayağın,kalbin,başın…İçinden birşey fısıldar kulağına;bunlar senin gerçek yoldaşın…
Ben 500 dolar istiyorum…:D:D
e yuhh!! :)))
başlığa istinaden, herkes 4 şeyi konuşuyor.futbol,din,siyaset,seks
sex konuşurken diğer üçünüde konuşuyorsun otomatikman
manueli yok mu peki ?
seçenekli modelleri var
ötv indiriminden yaralanabiliyormuyuz ?