bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

“O” sevgili değil sadece sevilen

princess222 | 16 June 2011 11:13

Ah hayatta hem o kadar sevinci hem de hüznü yaşadığım insan. Canımın ta içi.. Tam da umutlarımın üzerine perde çektiğim anda nasıl da akıverdin yine karşıma. Aniden… Yüreğim dayanmıyor artık bu inişli çıkışlı sevdaya. Daha bilmiyorum bile karşılıksız bir sevda mı, yoksa iki kişilik ama imkansız mı? Sensiz de çözemiyorum. Birşeylerin cevabını almam bile yetecek bana. Mesela hiç sevdin mi beni? Bir an da olsa kalbinin benim için çarptığını hissettin mi hiç? Beni görünce bacaklarının bağı çözülüp yürümeyi unuttuğun oldu mu hiç? Yanımda olman çok lüks bunların yanında. Bunların cevabı evet olsa benden mutlusu olamaz zaten dünyada. Bakıyorum da 3 sene olacak tanışalı ve bu aşk başlayalı. Peki ama neden bu kadar geç itiraf ettim kendime? inan bilmiyorum…

Tutsaklık…

lemii | 16 June 2011 09:52

Bu güne kadar hep şuna inanmışımdır. “İnsan kendi kendini tutsak edemez.” ‘Hiçkimseye ve hiçbir şeye kendi isteğiyle tutsak olamaz’ derdim hep. Düşüncelerim bu yöndeyken gördüklerim beni öylesine şaşırttı ki. Bir insan, nasıl olur da “aşk” adı altında kendi hayatından bu kadar vazgeçebilir ? Geçiyor işte. İlişkisi uğruna ailesinden,arkadaşlarından,okulda çıkacağı öğle yemeğine kadar her şeyden vazgeçebiliyormuş. Hatta o yemekte yiyeceği,içeceğine bile kararı kendisi veremiyor.

iyi ve kötü olmak bir seçim midir?

gokyuzuX | 16 June 2011 08:49

İnsanoğlunun içinde yıkıcı ve yapıcı olmak üzere iki farklı kişilik bulunur. İnsanın kendini güvende hissetmediği, hayatın anlamını sorguladığı zamanlar, içindeki yıkıcı kişilik ortaya çıkar. Zaten kötülüğün başlıca nedenleri; kendine güvensizlik, korku, iktidar hırsı değil midir?Anthony Burger’ın en önemli eserlerinden biri olan ‘Otomatik Portakal’ romanında, iyi ve kötünün ne olduğu, toplumun insana dayattığı roller, insanoğlunun bu durum karşısında çaresizliği anlatılmıştır. Romanın konusu, baskıcı bir yönetime karşı direnen bir sokak çetesinin hikayesi. Çetenin ve hikayenin baş kahramanı olan Alex, arkadaşlarıyla şiddet dolu davranışlar sergilemektedir. Bir gün bir kadının ölümüne sepep olurlar. Alex, önce hapsedilir, sonra beyni yıkanır, ve şiddet içeren bir harekette bulunduğunda, vicdanen çok rahatsız olmaya başlar. Ve Alex, sonunda iyi biri olup çıkmıştır. Ama iyi biri olmayı kendisi seçmemiştir. Başka şansı olmadığı için bu durumu kabul etmiştir.

Ya Olmazsa… ?

princess222 | 15 June 2011 14:40

Boşa kürek çekmek kadar can yakıcı birşey yoktur heralde. Yıllar boyu kürek çekip okyanusun ortasında 1 adım bile ilerleyemediğini görmek… Bir insan nasıl isteyerek bunları yaşar? Bunu yaşayacağını gerçekten bilir mi? Bilir ve görmemezlikten gelir aslında. Bi umut vardır her zaman için taşıdığı ve asla kaybetmek istemediği… Sonra birşey olur ve pufff…Umutlar suya düşer, kaybolur ve gider. Sana ise sadece arkasından izlemek kalır. Yapacak birşeyin yoktur. Çünkü hayatını tamamen o umudun üzerine kurmuşsundur. Her zaman için “Olursa…” diye başlamıştır hayallerin. Hiçbir zaman “Olmazsa…” diye başlayamamışsındır. Başladan da devamı hiçbir zaman gelmemiştir. Getirememişsindir. Sonra umudun bittiği an gelir. Tıkanıp kalırsın. Şimdi ne yapacaktım? Elimi, kolumu nereye koyucam? Nereye bakıcam? Bir sürü saçma soru işte… Sonra ya tamamen içine kapanır içinde bitirmeye çabalarsın ya da tamamen deliliğe vurup hayatını sürdürürsün. Kaybedecek birşeyin kalmamıştır çünkü. Seni ayakta tutan umut tükenmiştir. Bir insanın hata yapmaya müsait olduğu en iyi zamanlardır.

”Game Of Thrones”

d e g g i a l | 15 June 2011 13:15

”Spoiler içermez”.
Öncelikle yayınlanan onca dizi içerisinde ne izleyeceğine karar veremeyen izleyip,zaman ayırıp buna değmesini arzu eden takipçilere hitab ediyorum bu yazımı.Nedenlerimden ilki henüz ilk sezonu çekilen dizinin 9. bölümünde Sibel Kekilli‘ye rastlamam ve böylesine bir yapımın içerisinde yer aldığını görmekten ötürü duyduğum gurur oldu.İkincisi ise ilk bölümünden beri konunun beni içine çekmesi ve uyandırdığı merak.Konusuna gelince 7 krallığa ayrılmış topraklardaki lordların taht kavgaları,güneyden kuzeye gözlenen farklılıklar,modern,geri kalmış,gelişmekte olan topluluklar…
Dahası hırs,intikam,entrika…hepsi bu fantastik-epik yapımda toplanmış.

KARANLIK ADAMLARIN KAPISI

super hero | 15 June 2011 11:55

Bir oda dolusu karanlık adamın dünyayı ele geçirmek için icat ettiği dışarıyı içeriden – içeriyi dışarıdan ayıran kapı (bundan sonra sadece karanlık adamların kapısı olarak anılacaktır) her nasıl olduysa bizim Nahit Bey’in odasına takıldı.

Aradan bin küsur sene geçtiği için hiç kimse karanlık adamların kapısının dışarıyı içeriden – içeriyi de dışarıdan ayırma özelliği olduğunu hatırlamıyordu. Zaten hiç kimse o kapının bu kapı olduğunu da bilmiyordu.

Susmak rest çekmenin asil halidir!

Cali Kusu | 14 June 2011 17:30

Her harf bir insanı yansıtır aslında. başına geldiği kelimeleri kendine benzetir çoğu zaman ya da kendisi kelimeye benzer. Her harf her kelimede bir etki yaratamaz. İşte bu yüzden bazıları ünlüdür, bazıları ünsüz… ünlü insanların etkisi açıkça ortadadır. Kendilerine benzetebilirler çoğu insanı. Özenti yaratırlar toplum içinde. Özendirirler kendilerine. Ünlü insanlar sesli harflere benzerler. Bir araya geldiklerinde aeuüoöıi gibi anıran bir eşeğin akortsuz çıkan sesi gibidirler… Ve ünsüz harfler! sessiz insanlar… Tek başlarına çift camlı pencerelerden seslenen mahkum gibidirler… sesleri çıkmaz. İki seçenekleri vardır. Ya susup hiçliği kabullenecekler ya da sesli harflere yoldaşlık edecekler.

Bir ‘doğru’ söyle bana

lemii | 14 June 2011 09:55

Biliyorum bunu hiçbir zaman okuma şansın olmayacak.Yazma sebebim de budur belki…Senin okumayacağını bile bile seni anlatmak.Elimden geldiğince.Daha doğrusu beni anlatmak.Çünkü bir zamanlar sen ‘ben’ değil miydin ? Hiç ben olmadın mı ? Biz hiç olmadık mı ? Bilmiyorum…Ömür boyu da öğrenemeyeceğim.Öğrensem,ne olur,ne değişir acaba? Bana yaşattıklarının daha kötüsünü bir daha yaşayabilir miyim ? Herşeyin bu kadar sonuna gelmişken…
Senden sonra hiçbişey istediğim gibi gitmedi.Her ne kadar sen gittiğini sansan da.Gitmedi işte.Tam anlamıyla mutlu olamadım mesela.Gülemedim seninle güldüğüm kadar içten…

Rebul, gel beni bul..

pillibebekkuyuda | 13 June 2011 21:38

O’nun nesi eksikti..

Sürekli kot pantolon giyer, hiç tırnak uzatmaz, telaşlı olduğu zamanlarda hatta onları afiyetle yer, parfüme ihtiyaç duymaz, nemlendirici kullanmazdı.
İyi yerler için sağlamda tuttuğu pileli siyah eteği, tertemiz neredeyse anneannesiyle takım oluşturdukları beyaz kolalı gömleği ve siyah deri, bir parmak kalınlığında topukları olan papuçları vardı..Bir de beyaz inci takımı. Olleyyyyyy

DERİN KARANLIK 2

nihansage | 13 June 2011 18:27

O gece çok değişik rüyalar görmüştü. Rüyasında, içi kapkara olan bir girdap onu yutmaya çalışıyordu. Sanki bu girdap canlıydı. Oktay nereye kaçarsa kaçsın, onu takip ediyordu. Tüm uğraşlarına rağmen girdap Oktay’ı içine doğru çekmeyi başarmıştı. Oktay girdabın içine çekilince her tarafı müthiş bir karanlık kaplamıştı. Bu karanlığa eşlik eden sıkıntı hali dayanılmaz boyuttaydı. Bu durumdan kendini kurtarmaya uğraşıyordu. Ama başarılı olamıyordu. Tam boğulucak gibi olmuşkan, kendini birden yatağının içersinde buldu. Nefes nefeseydi. Atleti terden sırılsıklamdı. “Çok şükür, rüyaymış,” diye kendi kendine söylendi. Yanında ki yatakta yatan arkadaşı Ahmet, derin bir uykudaydı. Onu rahatsız etmeden yatağından sessizce kalkıp, lavaboya doğru gitti. Yüzünü, saçlarını ıslattı. İyice uyanmak istiyordu. Aynada kendine baktı. Koyu kahverengi saçları kısacık kesilmişti. Uçlarından sular damlıyordu. Kaşları oldukça uzundu. Gözleri, saçına uyumlu olsun diye sanki özel olarak koyu kahverengi olarak yaratılmıştı. İnce çizgili dudaklara sahipti. Teni ise bir erkeğe yakışmıyacak kadar beyazdı.