bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Sema Kaygusuz / Yüzünde Bir Yer

kahramancayirli | 08 January 2010 16:21

Daha kitabın ikinci sayfasındayken yazarın Türkçe’yi kullanışı ile mest oluyorum. Sözcük seçimleri, cümle kurguları nasıl duru nasıl sade. Müthiş. Hele ki kitabın 19, 20 ve 21. sayfalarında inciri bir anlatışı var, bu kitabı okuduktan sonra incire hatta tekmil her şeye bakışınız değişebilir.

Kitap boyunca üç yerde yazarın güncel eleştirilerine rastladım. Mesela birinde büyük alışveriş merkezlerinden söz ediyor. Romanın akışı kesilmiş. Atmosferine uymamış eserin.

SON BİR KEZ

mavilikler | 08 January 2010 12:07

‘Hiçbirşey değişmeyecek. Hala senin annen ve babanız.’… Hala mı? Nasıl yani?! Zaten annem ve babam değil misiniz siz? ‘Hala’ diye üzerine basmakla, hiç aklımda olmayan şeyleri düşünmeye zorlamış olmuyor musunuz beni? Zaten varsanız, neden varolduğunuzu vurguluyorsunuz ki?!

Hani önceden defalarca seyrettiğimiz izlenimi uyandıran filmler vardır. Evet… Film yenidir. Yapım tarihi çok yakındır. Ama diğer pekçok filmdeki aynı şeyi anlatıyordur. Aslında hiçbirşey anlatmıyordur ya… Zaten onu aynı yapan da bu anlamsızlığıdır.

İşte şu an tıpkı böyle filmlerden birini izler gibiydi. Boşanmak üzere olan ebeveynlerin, çocuğun darmadağın etmek üzere oldukları hayatını, ellerinden geldiğince toparlamaya çalışacaklarını söyledikleri o filmlerden…

‘Hiç dağıtmasanız, olmaz mı?’ deme gibi bir hakkı bulunmadığını da belirtmiş oluyorlardı böylece. Kendi hayatının merkezine O’nu değil kendilerini oturtuyorlardı. ‘Bu bizim hayatımız… Senin özerk bir hayatın olduğunu mu sanmıştın yoksa?!’ diyorlardı yani.

beyin-hafıza

massay | 08 January 2010 11:26

Şurada burada öyleleri var ki, bunların çok üstün hafızaları arkadaşları tarafından, beğenme ile karışık bir şaşkınlık, bir hayranlık, bir kıskançlık duygusu ile anlatılıyor.

  • (Şimdi aklıma gelen ilk kişi: Okul yıllarından arkadaşım Osman Altın. Lakabı hes-mak. 20-25 kişinin hesap makinası kullanarak topladığı mizan tutmazken, kendisi kaş-göz-parmak ritüeli eşliğinde hesap makinası kullanmadan yüzlerce toplamı daha hızlı yapar, mizanı tuttururdu.
    Ders notlarını gözden geçirdiğinde, toplam kaç kelime kaç rakamdan oluştuğunu rapor ederdi.
    Ve benzeri bir sürü detay.
    Şimdi bir özel bankada iş akış yetkilisi. Tüm müşterilerini “nüfusa kayıtlı olduğu yer” bilgisine değin tanıyor. Cep telefonunda kişi isim ve numaraları özel kodlarla kayıtlı.)

Bilimsel açıdan gözlemlenmiş örnekler ise:

  • Allegney Ludlum Sanayiinin başkanı Robert J. Buckley, hazırlanan bir demeci bir kez okuyor ve sonra bunu notlarına bakmadan hemen hemen aynen tekrar edebiliyor. Binlerce memurun adlarını biliyor, bunlardan biriyle bir yıl önce yaptığı bir konuşmayı nerede bıraktığını hatırlayabiliyor.
  • Ray E. Friedman şirketinin başkanı Thomas Dittmer de:” Eğer siz kendinizi işinize verebilmişseniz, her gün yapılan bin alışverişi, alışları, satışları, bir kalbin atışı gibi hatırlayabilirsiniz.” diyor. Olayları hatırlamaya yardım eden bir ritmin mevcudiyeti iddiasında.
  • Dreyfus şirketinin başkanı Jerom Hardy, Dreyfus şirketinin 6 dış ülke teşkilatının ve iki halk hizmetleri kuruluşunun yönetim kurulunda ve bunların hepsinde çalışan kilit personeli aklında tutabiliyor. ” Şimdiye kadar oynadığım golf oyunlarındaki bütün çukurları hatırladığımı sanırım.” diyor.

Kanunlara karşı gelinmez?!

turritopsis | 08 January 2010 10:09

Kanunlara karşı gelinmez, aksi takdirde ceza alırsınız…
Özellikle bazılarına, hiç…:)

İngiltere‘de toplu taşıma araçlarında kadınların çikolata yemesi, 10 yaşından küçük çocukların çıplak vitrin mankenlerine bakması, otobüste uyuyakalmak yasaktır.

Taksiciler, “Taksi!” diye çağırılmaz, cezası 100$’dır.

XII. yüzyıldan bu yana erkekler eşlerini 21.00’den sonra dövemezler, çünkü komşular rahatsız olabilir.

Sadece Dur ve Düşün

yunus93 | 08 January 2010 09:30

Bir anda dur,
düşünmeye başla,
düşün, düşün, düşün…
neyi düşüneceksin?
takımının bu haftaki durumunu değil tabii ki.
bir anda gözlerini açıyorsun ve dünyadasın.
sadece bu. bütün bildiğin sadece bu.
sence de ilginç değil mi bu durum.
eğer buna şaşırmıyorsan sorun bende değil sende.
garip bi durum aslında.
belirli özellikler yüklenmiş insana.
siz hiç düşünmeye başlayan birinin:
“nerdeyim lan böyle?, insan ne?, yaratıcı nedir?, ben kimim?,bütün bunlar ne demek oluyor?” dediğini gördünüz mü?
-hayır.
Neden böyle şeyler söylemez?
-deli diyecekleri için.
Hayır. Çünkü yapısında var arkadaş. Alışmış sisteme.
Ben ne kadar yazılar yazsam yazayım o duyguyu yakalamadıktan sonra hiçbişey anlamazsın. ctrl+w yaparsın. (deneme bunu yapınca program kapanıyor ya da sıkıldıysan yap gitsin ama yapmayacaksın çünkü merak ediyorsun yazının devamını)
garibim insanoğlu yüzyıllardır düşünüyor.
elindeki verilerle biryerle ulaşmaya çalışıyor
ki haklı mı? haklı.
bir yerlere ulaşacak mı?
-hayır
Belki sen bu ana kadar düşünmeye başlamadın. İster istemez sende birgün düşüneceksin.

jod he vau he

astral | 07 January 2010 17:30

Ölçümün telafisi: jod he vau he, aşkın sahtesi, ızdırabın kalıcı bedeni; kimsin? Aynaya sen son ne zaman baktın, yaralı ruhunu sarana tokat patlatmaktan başka işe yarar mı o ruhun? Neandertaldan ileri olduğumuz düşüncesini yıktıran adam!

Yazık ne mazi, seni severdim, hüznüm koynumda; hem uyanık hem uykumda. Sana rağmen yine severdim. Sen hisli korkak savaşçı. Ben her savaş meydanında seni severdim. Akmayan gözyaşımda seni severdim.

Negatif hataya doğru kayma eğiliminde olan hangi acının kara yankısıdır; son buluşun mu şehvetle açıkladığın sahtelik pazarında son büyülü oyun mu, şaheserlerin arasında?

img99.imageshack.us/i/yalan2ml1.jpg/
img99.imageshack.us/i/yalan2ml1.jpg/

bir salgından bir salgına -2

nazokiraze | 07 January 2010 16:28

Paleopatologlar tarafından yapılan araştırmalara göre hastalıkları toplumların yaşayış şekline, nüfusuna göre değişiyor.Küçük bir değişiklik hastalığın seyrini değiştiriyor ve başka hastalıkların yolunu açabiliyor.

1452 yılında Napoli Fransızlar tarafından kuşatılırken bir hastalık ortalıga yayılır, bu hastalık hem yeni hem ağrılı hem de öldürücüdüri ölmeyenler delirmektedir.

Bu salgının üzerinden bir yıl kadar sonra İmparator Maximillian halkı bu hastalıga karşı uyarır, uyarıya göre hastalık cinsel ilişki yüzünden değil de tanrıya karşı işlenen günahlardan dolayı başgöstermektedir. Çeşitli frengi salgınları oluştukça pek çok varsayım ortaya çıkar, bazı gezegenlerin uğursuzlugundan Kolomb’un bu hastalıgı taşıyıp getirmesine kadar pek çok teori.

1496 da frengi bir çeşit veba olarak tanımlandı ve elli yıl sonra hastalık ahlaki eksiklikle birlikte anılmaya başlandı.Teoriye göre hastalık cinsel ilişkide oluşan görülmeyen tohumlar sayesinde yayılıyordu, 1905 hastalık mikrobunun öğrenildigi yıldır.Salgınlar uzun süre safsatalarla, kocakarı ilaçlarıyla ,katı perhizlerle tedavi edilmeye çalışıldı.

Frengili yabancı kişiler Fransa’ya sokulmazken, İskoçya’dan sınırdışı edildiler veya yanaklarına kızgın demirle iz bırakıldı. Avrupa’da zenginler evlerine kapanmayı tercih ederken fakirler kovuldu, doktorlar korkudan tedavi yapmadılar.1788 yılında Danimarka frengi hastalarına bedava ilaç,bilgi ve bakım dagıtma fikrini önerdi, ancak halk korkudan ayaklandı ve bir devlet hastanesi basıldı.Frengi taramasına izin vermeyeceklerini söylediler.

Do you eat turkey in Turkey?!

vivian darkbloom | 07 January 2010 15:32

Yılbaşında türlü acayiplikler yaparız. Hindi yiyenler, çam ağacı süsleyenler, tombala oynayanlar… Hepsini çok severiz. Nerden çıkmıştır peki bunlar? Gelenek üreteci insanoğlu hangi hallerde kafasında yanan ampule kulak vermiştir de, “şu ağacı hele bir süsleyeyim” diyip baltayla girişmiştir ağacına, “besledim büyüttüm ancak bugün kesersem vicdan azabı çekmem” diyip yiyivermiştir hindisini? İşte beraberce irdeleyeceğiz şimdi. Arkanıza yaslanın, emniyet kemerlerinizi çözün, internet tarayıcınızın diğer açık pencerelerini kapayın ve kendinizi hazır hissediyorsanız hoşgelelim yeni yıla ve geleneklerine.