Paleopatologlar tarafından yapılan araştırmalara göre hastalıkları toplumların yaşayış şekline, nüfusuna göre değişiyor.Küçük bir değişiklik hastalığın seyrini değiştiriyor ve başka hastalıkların yolunu açabiliyor.1452 yılında Napoli Fransızlar tarafından kuşatılırken bir hastalık ortalıga yayılır, bu hastalık hem yeni hem ağrılı hem de öldürücüdüri ölmeyenler delirmektedir.Bu salgının üzerinden bir yıl kadar sonra İmparator Maximillian halkı bu hastalıga karşı uyarır, uyarıya göre hastalık cinsel ilişki yüzünden değil de tanrıya karşı işlenen günahlardan dolayı başgöstermektedir. Çeşitli frengi salgınları oluştukça pek çok varsayım ortaya çıkar, bazı gezegenlerin uğursuzlugundan Kolomb’un bu hastalıgı taşıyıp getirmesine kadar pek çok teori.

1496 da frengi bir çeşit veba olarak tanımlandı ve elli yıl sonra hastalık ahlaki eksiklikle birlikte anılmaya başlandı.Teoriye göre hastalık cinsel ilişkide oluşan görülmeyen tohumlar sayesinde yayılıyordu, 1905 hastalık mikrobunun öğrenildigi yıldır.Salgınlar uzun süre safsatalarla, kocakarı ilaçlarıyla ,katı perhizlerle tedavi edilmeye çalışıldı.Frengili yabancı kişiler Fransa’ya sokulmazken, İskoçya’dan sınırdışı edildiler veya yanaklarına kızgın demirle iz bırakıldı. Avrupa’da zenginler evlerine kapanmayı tercih ederken fakirler kovuldu, doktorlar korkudan tedavi yapmadılar.1788 yılında Danimarka frengi hastalarına bedava ilaç,bilgi ve bakım dagıtma fikrini önerdi, ancak halk korkudan ayaklandı ve bir devlet hastanesi basıldı.Frengi taramasına izin vermeyeceklerini söylediler.Aıds hastalığı da frengi gibi aniden ortaya çıkan ve en çok cinsel yolla bulaşan bir bela olarak ortaya çıktı ve zaman ilerlemiş olsa da bu hastalık ta ahlaki degerlerle ilişkilendirildi.Cinsellik özgürleştikçe, damar içi enjeksiyon yayıldıkça AIDS yayılması kolaylaştı,daha önceden var olmakla birlikte seksenli yıllarda göze çarpan bir hastalıktır.AIDS hastalığı bazı çevrelerce eşcinsel vebası olarak ta anıldı,frengi ilacı bulunması dörtyüz yıl sürdügüne göre bu hastalıgın çaresi ne kadar sürer bilinmez.Sıtma tıp tarafından tanımlanan ilk hastalıklardan biridir,Antik Mısır ve Çin’de bulunan yazmalarda bu hastalıktan bahsedilir.İlkel çağlarda çok sıtma salgını oldugu için o dönem sıtmadan korunmak için ayinler yapılır, kurbanlar kesilirdi.Yapılan araştırmalara göre günümüzde üç milyar kişi sıtma tehditi altındadır,dünya nüfusunun yüzde onu sıtma geçirmekte ve bu vakaların üç milyona yakını ölmektedir.Her gün ölen hastaların üçyüzünü çocuklar oluşturuyor.Sıtma dünyada en çok öldüren ilk on hastalık içerisinde yer alır.Osmanlı Devleti zamanı eserlerde verem salgını kadar sıtma salgınından da bahsedilir,antik çağda ise pek çok medeniyetin sıtma yüzünden çöktüğü bilinir.Kurtuluş Savaşı sıtmanın en çok zarar verdiği yıllardan biridir, öyle ki bu hastalığa kara bela veya azgın canavar bile denilmiştir.Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya 60 bin kişi salgından öldü,1934 te Seylan’da üç milyon sıtma vakası görüldü ve bunların 100 bini öldü, yıllar geçtikçe Brezilya bu salgınlarda 14 bin,Mısır 12 bin,Etiyopya 15 bin,Haiti 75 bin kişi kaybetti.Yıllardır yapılan çalışmalarla sıtmanın önüne geçildiyse de yine de çok önemli bir hastalık konumundadır.Yakın dönem salgınlarına örnek olarak Sars, Çin gribi, kuş gribi, domuz gribi,AIDS gibi hastalıkları gösterebiliriz. Uyuşturucu, stres, şiddet, istismar ise hastalık kadar tehlikeli ve yayılan ama hastalık olarak tanımlanmayan salgınlar.