Şurada burada öyleleri var ki, bunların çok üstün hafızaları arkadaşları tarafından, beğenme ile karışık bir şaşkınlık, bir hayranlık, bir kıskançlık duygusu ile anlatılıyor.

* (Şimdi aklıma gelen ilk kişi: Okul yıllarından arkadaşım Osman Altın. Lakabı hes-mak. 20-25 kişinin hesap makinası kullanarak topladığı mizan tutmazken, kendisi kaş-göz-parmak ritüeli eşliğinde hesap makinası kullanmadan yüzlerce toplamı daha hızlı yapar, mizanı tuttururdu.Ders notlarını gözden geçirdiğinde, toplam kaç kelime kaç rakamdan oluştuğunu rapor ederdi.Ve benzeri bir sürü detay.Şimdi bir özel bankada iş akış yetkilisi. Tüm müşterilerini “nüfusa kayıtlı olduğu yer” bilgisine değin tanıyor. Cep telefonunda kişi isim ve numaraları özel kodlarla kayıtlı.)Bilimsel açıdan gözlemlenmiş örnekler ise:* Allegney Ludlum Sanayiinin başkanı Robert J. Buckley, hazırlanan bir demeci bir kez okuyor ve sonra bunu notlarına bakmadan hemen hemen aynen tekrar edebiliyor. Binlerce memurun adlarını biliyor, bunlardan biriyle bir yıl önce yaptığı bir konuşmayı nerede bıraktığını hatırlayabiliyor.* Ray E. Friedman şirketinin başkanı Thomas Dittmer de:” Eğer siz kendinizi işinize verebilmişseniz, her gün yapılan bin alışverişi, alışları, satışları, bir kalbin atışı gibi hatırlayabilirsiniz.” diyor. Olayları hatırlamaya yardım eden bir ritmin mevcudiyeti iddiasında.* Dreyfus şirketinin başkanı Jerom Hardy, Dreyfus şirketinin 6 dış ülke teşkilatının ve iki halk hizmetleri kuruluşunun yönetim kurulunda ve bunların hepsinde çalışan kilit personeli aklında tutabiliyor. ” Şimdiye kadar oynadığım golf oyunlarındaki bütün çukurları hatırladığımı sanırım.” diyor.Bu gibi liderlerin emrinde çalışanlar da, bunu nasıl yapabildiklerine akıl erdiremedikelrini dile getiriyorlar.

Bu konuda bilim adamları da bir şey söylemiyor.Bunlarda insan hafızasının kimyasal mı yoksa elektriksel mi olduğunu, hafızanın devamlı bir şekilde doldurulmakta mı, yoksa yenilerine yer açmak için bilgilerin bir kısmının seçilerek muhafaza edilmekte ve işe yaramayacakların atılmakta mı olduğunu bilimsel açıdan cevaplamak hala güç.Ya da hafızada saklanan şeylerin, beynin neresinde dosyalanmakta olduğu da tam olarak açıklanamıyor.Bu demek değil ki bilim adamları tembel tembel oturuyor.Hayır bunlar bir adı, bir yüzü veya tarihi hatırlamak gibi bir tek olayı hatırlamaya yarayan episodik hafıza ve dilbilim, matematik veya bir arabanın nasıl kullanılacağı gibi bütün bir bilgi sistemini hatırlamaya yarayan semantik hafıza sistemi için çok ince ve karmaşık bilgisayarlar yapıyorlar.Kısa ve uzun vadeli hafızalar arasındaki ayrımların diyagramları yapılıyor, doğumdan önceki ceninlerin ve çok yaşlıların beyinleri üzerinde mikroskopik mukayeseler yapılıyor ve deney kabilinden, henüz başarısız olmakla beraber, bir yaşayandan diğerine hafıza nakline çalışılıyor.Bu deneylerden hafızanın nasıl birşey olduğu hakkında ele gelir bir sonuç alınamamış olmakla birlikte, bazı iç görüntülere ait sönük de olsa bir kısım parıltılar göze çarpıyor.# Biyolojik olarak, yaşın hafıza ile ilişkisi eskiden bilindiği gibi olumsuz değil. Bununla birlikte bu konuda daha çok bilgi edinildikçe, yeni ve eski hatıraların yarışmasında bazı eterferaslar (karışma- bozulma ) görülüyor. (Bu adeta ani bir tehlike ile karşılaşıldığı zaman, insanın eski arabasında kullandığı fren sistemini kullanmaya yeltenmesi gibi bir duruma neden olabiliyor.)# Hata yapma korkusu hafıza yetersizliğini arttırıyor. Bu konuda paniğe kapılmamak lazım. Adları ve sayıları akılda tutma konusunda gösterilecek biraz gayretin faydası var.# Ilımlı bir stres bünyenin beyin uyarıcıları üretimini zorlaması nedeniyle hafızayı geliştiriyor. Aşırı stres de sınav heyecanına benzer bir hastalık belirtisiyle, hafızanın çalışmasında bir kopmaya neden olabiliyor. Bundan dolayı herkesin hafızasını en iyi çalıştırmaya yarayan en uygun stres seviyesi ayrı.# Çevre değişikliği gibi bir nedenle bazı hafıza kayıpları meydana gelebiliyor. Örneğin doktorunu muayenehanesinde görmeye alışmış bir kişi ani olarak onunla havaalanında karşılaşınca tanımadan geçip gidebiliyor.

Yunanistan’ın altın çağından beri insanlık hafıza muammasının sırrını çözmeye çalışıyor.Eflatun hafızayı bir “model çizmeye yarayan balmumu yatağına” benzetir ve düşünce ve duygu etki ve izlenimlerini alıp, mühür gibi muhafaza eden bir şey olarak tarif eder.Bugünün birçok bilim adamı da hafızayı bir çeşit “telefon santral teorisi” ile açıklamaya çalışırlar.Bunlar insan beynini teşkil eden 10 milyar elektrokimyasal bir tertiple birbirleriyle kendiliklerinden veya bir etkiyle bağlantı kurarak, hücre protoplazmasındaki devamlı değişme halini, yani engramları meydana getirirler.Her engramın çizdiği yol bir hafıza oluşturur. Nasıl yanıp sönmekte olan elektrik lambaları ile ışıklı haber yazıları meydana getirilirse, her nöron da adeta yanıp sönmelerle sonsuz sayıda engramları oluşturur.Yalnız sorun şu: kimse bir tek engramı bile şimdiye kadar görmemiştir.Öte yandan engramların görülememiş olmasına karşın, beyindeki nöronların bir çoğu yıllardan beri görülebilmiş ve incelenmiştir.Her nöron bir çekirdek ve bir işareti başka sinirlere ulaştırmaya yarayan birçok uçları (terminalleri) olan nöron gövdesi (axon) ve bir de dentrit denen alıcı antenlerden teşekkül eder.Başka bir nörondan gelen bilgi diğer bir nörona kimyasal olarak ulaştığı zaman sinapslarda (nöronlar arasındaki boşluklar) bir aksiyon meydana gelir ve bu da dentrit denen antenleri etkiler.İşte bilim adamlarının hafıza ve öğrenme sırrı olarak kabul ettikleri şey bu.Kaliforniya üniversitesinde psikoloji uzmanı James McGaugh hafızayı güçlendiren ilaçların (ki kafein bunlardan biri) nöronlar arasındaki sinyalleri/ işaretleri şiddetlendirdiğini saptar.Ayrıca McGaugh birçok bilim adamınıni esasen şimdiye kadar sezmiş oldukları şu hususu da laboratuar çalışmalarıyla açıklığa kavuşturur.Bu da korku veya aşırı sevinç ve mutluluğun _ bir ruhsal halin gittikçe yüksek bir düzeye ulaşması nedeniyle_ sinaptik bağlantıları kuvvetlendiren kimyasal salgıları artırarak daha belirli ve kalıcı hafızayı sağladığıdır.

Dr. Richard Wurtmanda kalıcı hafızaya yararlı olan çeşitli yiyecekleri inceler ve yumurta, soya fasulyesi ve ciğerde bulunan, kan dolaşımından beyin tarafından doğruca emilen ve vücut beslenmesinde çok gerekli olan renksiz kolin maddesinin bu konudaki rolünü keşfeder.Bu madde beyinde asetilkolin’e dönüşür ve sinapslar arasında sinir impulslarını nakleden kimyasal bir ulaştırıcı halini alır.Ağır derece hafıza kaybına uğramış kişilerin beyinlerinde pek az asetilkolin bulunduğu anlaşılır ve asetilkolin kaynakları kontrollü bir şekilde idare edildiği takdirde bu hastalığın tedavisinde yardımcı olduğu anlaşılır.(Wurtman_ diyetin, yani gerekli yiyecek maddelerinin kontrollü bir şekilde alınmasının, bir gün hafızanın geliştirilmesinde önemli bir rol oynayacağı konusunda hayli iddialı)Kronik ve ileri derecede içki düşkünlüğünün hafızayı yok edeceği ve hatta sosyal yaşantı nedeniyle gerektikçe içki içmenin bile hafızayı zayıflattığı eskiden beri biliniyor.Alkol beynin, nöronların yapı taşlarını teşkil eden proteinleri üretmesini zorlaştırır.Bir hastalık veya bir yaralanma nedeniyle meydana gelen beyin dokusu kaybı her zaman olağandır.Bunu karşılamak için nöronlar her ne kadar kendiliklerinden yeniden üremezlerse de, nöronların içerdiği protein ölçüsü devamlı olarak alçalır ve yükselir.Böylece de insanda bir bakıma her ay yeni bir beyin vücut bulur.Fakat aynı nöronlar ve engramlar sanki bir uzun çalar plaktaki çukurlar ve zikzak çizgilerin meydana getirdiği sesler gibi, aynı eski şarkıyı çalmakta devam ederler.

Bazı beyin araştırmacıları hafızayı ilaç ve diyetler yardımıyla geliştirmeye çalışırken, bazıları ise beynin faaliyetini en yüksek dereceye çıkarmak için başka yollar arıyorlar.Deneyci psikologlar, “Hafıza da bir kas gibidir. Bu yüzden onun da tonunu ve niteliğini korumak için idmana ihtiyacı vardır.” demekte ısrarcılar.Bu bilim adamları hafızanın çalışma yöntemini 3 safhaya ayırıyorlar.1-Kayıt ve tescil2-Birleştirme3-HatırlamaBirinci safhada yeni bilgiler edinmek için dikkat esas. “Bir olayı hatırlamak için onu sadece duymak, görmek ve yaşamaktan daha çok şey yapmak, onun üzerinde çalışmak da gereklidir.”Psikolog Thomas Landauer de şöyle ilave eder:”Aynı olayı alındıktan hemen sonra başlayarak tekrar tekrar düşünmek ve yaşamak boşuna zahmettir. Bu hiç olmazsa kısa aralıklarla yapılırsa bir dereceye kadar fayda sağlayabilir. Örneğin bir telefon numarasını arka arkaya tekrarlamak, ancak telefon numarasını teşkil eden sayıları çevirip bitirinceye kadar işe yarar, ama daha uzun bir süre akılda tutmaya yetmez.”Landauer, devamlı hatırlama için “çalışmalara aralık verme ve çalışmaları aralama” diye adlandırdığı şekilde provalara ara vererek sürdürmeyi tavsiye eder.Her çalışma ile biz gerçekte ayrı bir hafıza yaratıyoruz. Bunların her biri değişik bir yerde depo ediliyor.Şiirdeki söz dizisi ve ritm de öğrenme ve akılda tutma bakımından fayda sağlar. listelerin hazırlanması için de Landauer bunları cinslerine göre ayırmanın faydalı olacağını söyler.Örneğin bir evhanımı alışverişe gittiği zaman sebzeleri, etleri ve sütten yapılmış yiyecek maddelerini ayrı ayrı düşünmelidir.Yıllar evvel Jonny Carson Şov‘unda 20 dakika içinde bütün seyircilerinin adlarını ezberlediğini ispat edip ünlü olan Harry Lorayne, adlarla görünüm arasında komik, anlamsız ilişkiler kurmayı tavsiye eder:”Kongrelere katılanlar yüzleri incelemekten çok ad listelerini okumaya daha çok zaman ayırırlar. Bir kişinin yüzündeki dikkati en çok çeken şeyi bul ve bunu onun adının sana anımsattığı saçma bir kelime ile karıştır. Eğer çalı süpürgesi gibi kaşları olan ve soyadı da halıcı olan biriyle tanıştırılmışsan, adamın adını çalı süpürgesiyle karıştırarak, bu adı sana hatırlatan bir kompozisyon yapmaya çalış, örneğin halıcının çalı süpürgesi gibi.”

Bir insan yeteri kadar iddialı olduğu sürece beyin, şekil verilebilir halini koruyor ve yaşamın sonuna kadar öğrenmeye müsait durumunu muhafaza edebiliyor.U.C.L.A Beyin araştırma enstitüsü Dr. Arnold Scheibelyaşlıların beyinlerinde, ölümlerini izleyen ilk saatlerde, mikroskopik incelemeler yapar ve bunlardan ancak ağır derecede bunamış olanlarda akut sınaptik bozulmaya rastlar.Öte yandan yapılan deneylerde, çeşitli oyuncaklarla oynama olanağına sahip bolluk içinde yaşam sürdüren farelerde sınaptik görülür.Dr. Scheibel incelemelerinde, bir yabancı dil veya bir müzik aleti çalmayı öğrenmeye çalışmanın veya topluma yararlı bir sorumluluk almanın, emekliye ayrılmış bir kişinin hafıza bozulmasını yavaşlattığı kanısına varır.Tabii, daha çok genç kişilere göre ayarlanmış olan sosyal yaşantıda bazı şeyleri unutmanın, gittikçe yaşlanmadan duyulan acıları da unutmada faydası vardır.Kim bilir belki de insan hafızasının aşırı derecede yüklenmesi, bu unutma ile sağlanmış olur. Bununla birlikte bazen en keskin hatlarla beyne yerleşmiş olan hafızalar bile silinebilir. Sanki bu hafızalar bir anda havaya uçup kaybolurlar.*READER Digest / 2007/ Roy Rowan*Dr. Arnold Scheibel / Beyaz hafıza