bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bazen susuyorum kendiliğimden..

masumiyet suclusu | 10 July 2011 14:15

Sevgi, elimde avcumda ne varsa hepsi bu, aşkım sığmıyor kalbime, görüyorum ufalanıyor yavaş yavaş ellerinde ve bulutlar ağlamıyor artık, biliyorum yavaş yavaş kaçıyorlar benden. Yıldızlarım çıplak bırakıyor gökyüzümü, sahipsiz düşlere emanetim artık, söz ağızdan çıkıyor kalbe değmiyor yazık. Külfetti bana sensizliklerim, alışıyorum yavaş yavaş..
Ağırdan alıyor hayat, tane tane koparıyor seni benden. Haber yok çoktandır meleklerimden, belki inancımı sana mahkum ettiğimden, bazen susuyorum kendiliğimden, çığlıklarım sesimi bastırdığındanmıdır bilmem.. Misallere bağlıyorum kendimi, bambaşka bir gerçekle kırsan zincirlerimi, gücün yetmediğinden değil inan, yaprak mı dersin sonbaharda yıpranan? Kendimi bilmediğim yollara atsam, zaman geçip gitse beni, hayata sorular sorsam, cevaplar gelip bulsa beni..
Meth ettiğin sevgin, seninle kaybolup gidiyor, verdiğin her söz eriyor kış güneşinde, yetmiyor inan çabam geçmiş yetmiyor ve gözlerin kapandı, artık her yer karanık. Ben miyim erbabı bu yalnızlıkların, sensiz gecelerim gece değil günlerim sebepsiz, konuşur mu görse sevdiğini bir dilsiz, alışır mı yaprak kopmaya dalından, vazgeçebilir dersin kalp ya aşıksa doğuştan?
Başka ne bilir gönlüm sevmekten, gelemiyorum sözlerimi söylemekten, cümlelere küsmüş virgüllerim, durmak bilmiyorum derdimi dökerken, diner belki sancım sen de gelmesen görmezden. Kalbim parça parça, bir gülüşle tüm olur mu dersin? Sıcaklığın yakardı ya kalbimi, içimi ısıtsa kafidir artık. Beni yıkıp yıkıp bilmeden, geçip gittiğin yollara dökülürüm inceden, uzaklara gittikçe tükeniyorum senden, biter mi dersin bu aşk daha sevgin kalbime değmeden.
Senin gönlün hoş olsun, ben tükendiğim kadar kendimim zaten, bir kum saati gibi eksildikçe çoğalırım, zaman geçip gitsin sen kal isterken. Lüzum yok, istemem anlatma bahaneni, benim yalanlarım senin dilinden, kalbimi kandırırım söner nefretim. Hırçınlığımı koy bir kenara, işte ben o an sensizim, sevgimi çaldığın kadar sakinim, bilenir düşlerim sana arar saçlarını ellerim. Koş gel istedikçe uçurumlar ektin aramıza, düştükçe bağlandığım sana, kaç kaçabildiğin kadar, arkana bakıp beni göremediğin an sen yalnızsın..

DERİN KARANLIK 4

nihansage | 08 July 2011 14:02

DERİN KARANLIK adlı uzay gemisi kısa mesafe uzay uçuşları için tasarlanmış bir gemiydi. Kendi sınıfının orta seviyesi sayılabilirdi. Güneş sisteminin içerisinde rahatlıkla seyahat edebiliyordu. Daha uzun mesafe yolculukları ise, daha gelişmiş ve mürettebatını uzun yıllar boyunca dışarıdan yardım almadan, kendi kendine yetebilen gemiler tarafından yapılıyordu. Bu eğitim yolculuğu DERİN KARANLIK’ın ilk eğitim uçuşu değildi. Daha önce de öğrenciler bu gemi ve eğitmenleri tarafından, uzay uçuşları için hazırlanmıştı.Oktay, çekimser adımlarla uzay gemisine girmişti. Yanında Doktor Işık vardı. Doktor Işık, ona gemiye binmeden önce sakinleşmesi için bir ilaç vermişti. Ama bu bile Oktay’ın korkusunu bastırmasına az gelmişti. Kaptan köşkünde birlikte duruyorlardı. Burada durmayı Oktay istemişti. Korkusunu bir şekilde yenmesi gerektiğini biliyordu.
– Beş saattir bu geminin içindeyiz. Gezmediğimiz hiç bir noktası kalmadı. Yarım saat içersinde ise hareket edeceğiz. Kendini nasıl hissediyorsun?Oktay, Doktor hanıma baktı. Zaten beyaz olan teni hepten bembeyaz olmuştu. Tüm vücudundan kan çekilmiş gibiydi. Kalbinin atış ritmini rahatlıkla duyabiliyordu.
– Kalbim kulaklarımdan fırlayacakmış gibi atıyor.Doktor Işık, Oktay’a gülümsemişti.
-Korkma. Bunu başarabilirsin.
– Ağzım kuruyor. Bu normal mi?

Okyanus

mavilikler | 07 July 2011 16:30

Okyanusları hatırlatır kimi insanlar. İçeri girmeleriyle serin bir rüzgar dolar odaya.

Hımbıl hımbıl akan dereler nehirlere karışır, daha bir güçlü duyarlar parçası oldukları o enginleri içlerinde.

İşte o da öyle bir esintiyle daldı dünyama. Bir şeylerin parçası olduğumu hatırlattı bana. Daha büyük, sınırları daha geniş bir yerde buluverdim kendimi gözlerinde kaybolurken.

“Neler yaptın bakalım?” dedi her zamanki gibi her şeyi önemsizleştiren gizemli gülüşüyle. Kocaman bir kahkaha saklardı hep derinlerinde bir yerde sanki. Bir şeyin onda gıdıklama etkisi yaratması an meselesiydi. “Bu kadar önemsediğiniz bu muydu?” dercesine bir bakışı vardı ki mahvediyordu insanı. Hiçliğimizi vuruyordu yüzümüze.

Güle Güle Emoş’um…

suleceizler | 02 July 2011 22:18

Bugün sabah tam televizyon izlerken evin telefonu çaldı uzun uzun, açtım; annem arıyordu. Emoş’umun dün gece öldüğünü ve bugün cenazenin kalkacağını haber verdi. Bundan bir kaç gün önce de geçirdiği beyin ameliyatından sonra beyin kanaması geçirdiğini ve bir türlü uyanamadığını zaten biliyordum ama yine de olduğum yerde kaldım, elimde telefon ahizesi …
Söylenecek hiçbir sözün kalmadığı yalnızca gözyaşlarının sessiz akışının başladığı andı o an. Yutkunamadım, sadece ağladım ağladım ve Emoş’la geçen anılarımı anımsadım. Birbirimize baktığımız kahve falları ve şen kahkaları geldi kulağıma hemen. Güzel kocaman yeşil gözleri bembeyaz teniyle dünyanın en tatlı tontonuydu Emoş’um. Her sarıldığında bana, içten sarılırdı; yumuşacıktı, içtendi benim komşu teyzemdi O.

Ağlatan Kadın

mavilikler | 01 July 2011 21:09

Korkuyor muydu? Belki… Ama bu çarpıntı var ya, yaşıyorsun diyen, her şeyi göze aldıracak kadar güçlü kılıyordu onu. Vicdansız damgası yemeye bile katlanabilirdi kalbi böyle attıkça. Adam eşinden boşanacaktı işte! Kime neydi ötesi? Yasını mı tutacaktı bir de el alemin kadınının. Şu iğde kokusunu yeniden duyabiliyordu ya, gerisi küçücük bir nokta bile etmezdi. O masayı kendisi seçmemişti ki! Tam karşısına aşkın kuruluvereceğini ve denizin esintisini ta en derininde hissettireceğini kim bilebilirdi?

Deniz ordaydı şimdi. Sağındaki yerinden ayrılmış, tam karşısındaki masaya yerleşmişti. Medeni durumunu sorgulayamayacak kadar afallamış bir halde şimdiye dek nerelerde olduğunu soruyordu ona gözleriyle yüzlerce kez. Adam duymuştu soruyu. Hemen cevabı vermek üzere yaklaşmaya başlamıştı kendisine. Ve o andan itibaren değerler sistemi altüst olmuştu. Yuva yıkan kadın tanımlamasında epey bir düzenleme yapması gerekecekti bundan sonra. Eğer o kadınlardan biri olduğunu kabullenmek istemiyorsa yuva yıkmanın kapsamını epey bir daraltmalıydı ki kendisi dışarıda kalabilsin…

meleğimin hasreti

esra7909 | 01 July 2011 20:55

Yaşadığımız kayıplara acılara hep dayanamayız sanıyoruz ta ki daha büyüğünü yaşayana kadar. Çoğu zaman isyan ediyoruz: “neden? ben neden bunu yaşadım?” diye. Aslında her zaman biryerlerde daha büyük acılar, daha dayanılmaz hayatlar var bunu unutuyoruz.
Hayatım boyunca yaşadığım üzüntüleri, sıkıntıları büyük zanneder, “nelere katlanıyorum” diye düşünürdüm. Aşkını kaybetmek, ailenden ayrılmak yalnız kalmak… Tüm bunlar zormuş gibi gelirdi. Ta ki canım dediğim benim için önemli olan biriciğimi, meleğimi kaybedene kadar.Hiç umulmadık bir anda, “daha çok yaşayacağı göreceği şey var.” diye düşünürken, o hastane odasına gittiği gibi kendi ayaklarıyla evine bize dönecek derken haberini almak içimi yakan en büyük acı oldu. Anladınm ki o zamana kadar yaşadıklarım, ağladıklarım gerçekten boş ve saçmaymış.Onu son defa görememek ellerinden öpememek içimde hep birşeylerin yarım kalmasına sebep olacak.
Yanımdayken, yaşarken nefesini hisseder, gülüp eğlenir, şakalaşırken bir gün kaybedeceğimi aklıma getiremezdim. Seneler sonrasını konuştuğum o biricik meleğimi kaybettim. Sevdiklerinin yanına yolladık…
Biliyorum yerinde huzurlu. Allah meleğime istediğini verdi; onu bu yaşadığı sıkıntılardan kurtardı,özlediği sevdiği kayıplarını kavuşturdu.
Ama böyle düşünmek özlemimi engellemiyor. Bana kalan resimleri ve anıları… En azından iyi ki bunlar var diyorum her hatırladığımda gülümseten o melek yüzü….

hayata yön vermek

esra7909 | 01 July 2011 17:55

Hayat ellerimizden akıp giderken sadece seyrediyor olmak ne kadar acı…
Amaçlar edinerek, tam “tutunuyorum.” dediğimiz anda yaşadığımız; acı, kayıp, iyi ya da kötü olaylar ne çabuk bizleri yolumuzdan amacımızdan döndürebiliyor.
Sevdiğimiz birini kaybetmek;onu bir daha göremeyecek olma düşüncesi birçoğumuzun motivasyonunu hayata olan sağlam bağlarını zedelemeye yetiyor.
Düşününce aslında, bu kayıpların acısını atlatmak, içimizdeki yangını dindirmek için belki de çıktığımız yolda daha sağlam adımlarla ilerlemeliyiz.
Ya çok fazla değer veriyoruz kendimizi unutucak kadar ya da gerçekten o yollarda yürümeye niyetimiz olmadığı için yaşananları bahane haline getiriyoruz.

Kolay yoldan zayıflamak için (2)

angelism | 30 June 2011 13:40

Eveeet, daha birsürü ipucum olduğunu söylemiştim; zayıflamak için. Birinci yazıda sudan, sirkeden, patates ve makarnadan bahsetmiştim. Aslında anlatılanların hiçbiri zor şeyler değil. Ayrıca tekrar belirtmek isterim ki; bu yöntemler bilimsel değil, tamamen benim yıllara dayanan tecrübelerim sonucu ortaya çıkan bilgiler.

Baştan uyarayım, yazının devamındaki tüyolar birinci yazıdakilere göre nispeten sıkıcı olabilir. En azından içinde patates ve makarna gibi iki günahkar besin yok. Ancak yine de okumaya devam etmenizi öneririm. Kendinize uyan bir nokta yakalayacağınıza eminim!

Kolay yoldan zayıflamak için (1)

angelism | 29 June 2011 17:27

Yaz bazı yerlerde kendini pek hissettirmese de tatil bölgelerinde bayağı bayağı geldi ve mayolar meydana çıktı. Yine fazlası olanların korkusu kilolar da tabii… Ben de yıllardır bale yapan ve dolayısıyla zayıflama tekniklerine had safhada aşina olan biri olarak bazı tüyoları paylaşayım dedim. Bu ipuçları diyet veya spor yaparken ya da yapmazken denenebilir. Herhalükarda kendini hissettirecektir.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki burada yazan bazı şeyler bünyeye pekala kötü gelebilir. Doktorunuza danışın demeyeceğim daha bilimsel olmayan bir yöntemle kendinizi kötü hissettiğiniz anda ne pahasına olursa olsun buna bir son verin diyeceğim. Tamamen sağlıklı bir vücutta tabii ki problem olmayacaktır ancak tansiyon, şeker gibi hastalıklar problem yaratabilir. Dolayısıyla ne olursa olsun kendinize dikkat edeceğinize söz verin ve öyle okumaya devam edin!