Korkuyor muydu? Belki… Ama bu çarpıntı var ya, yaşıyorsun diyen, her şeyi göze aldıracak kadar güçlü kılıyordu onu. Vicdansız damgası yemeye bile katlanabilirdi kalbi böyle attıkça. Adam eşinden boşanacaktı işte! Kime neydi ötesi? Yasını mı tutacaktı bir de el alemin kadınının. Şu iğde kokusunu yeniden duyabiliyordu ya, gerisi küçücük bir nokta bile etmezdi. O masayı kendisi seçmemişti ki! Tam karşısına aşkın kuruluvereceğini ve denizin esintisini ta en derininde hissettireceğini kim bilebilirdi?Deniz ordaydı şimdi. Sağındaki yerinden ayrılmış, tam karşısındaki masaya yerleşmişti. Medeni durumunu sorgulayamayacak kadar afallamış bir halde şimdiye dek nerelerde olduğunu soruyordu ona gözleriyle yüzlerce kez. Adam duymuştu soruyu. Hemen cevabı vermek üzere yaklaşmaya başlamıştı kendisine. Ve o andan itibaren değerler sistemi altüst olmuştu. Yuva yıkan kadın tanımlamasında epey bir düzenleme yapması gerekecekti bundan sonra. Eğer o kadınlardan biri olduğunu kabullenmek istemiyorsa yuva yıkmanın kapsamını epey bir daraltmalıydı ki kendisi dışarıda kalabilsin…Bir komşuları vardı. Güzel bir kadın… Evli bir adamla adı çıkmış, kimsenin yüzüne bile bakmadığı… O bakmayanlardan birinin de kendisi olduğunu içi sızlayarak hatırlarken birkaç saniye için kalp çarpıntısı hafifler gibi oldu. O senelere döndü birden. O kadının yanından geçerken tiksintiyle yüzünü buruşturan genç kızı hatırladı. O kız kendisi iken, kalp çarpıntıları kalp sızılarından öne geçmemişti henüz. Ağlayan bir kadın onu ağlatan kadından çok üstte bir yerdeydi tertemiz kalbinde. Bazen hıçkırıklarını duyar gibi olurdu o hiç tanımadığı kadının. Ona bu acıyı yaşatanları düşünerek “Aşk bu olmamalı!” derdi. Kendini temize çıkaracak yeni tanımlamalar yapmazdı hiçbir duygu için.Geç miydi artık? Yine korkabilir miydi bir kadını ağlatmaktan? Bundan çok korkan bir genç kızı hatırlamıştı az önce. Ve işin kötüsü çok seviyordu onu. Korkuları da sevinçleri de önemliydi kendisi için. Bir zamanlar kendisi olan o masum kızın görmek bile istemeyeceği bir kadına dönüşmesine neden olan süreci geriye döndürebilirdi belki de. Biraz zaman lazımdı bunun için. O deniz gözlü adamın kıyılarında biraz daha zaman geçirmeli, kana kana hissetmeliydi rüzgarını yüzünde. Şimdi kendini sarhoş eden her ne varsa tıkabasa doymalıydı. O zaman belki de şimdiki gibi başını döndürmezdi bir gülüş. Onu bir zalime döndürecek kadar kendine esir etmezdi.