DERİN KARANLIK adlı uzay gemisi kısa mesafe uzay uçuşları için tasarlanmış bir gemiydi. Kendi sınıfının orta seviyesi sayılabilirdi. Güneş sisteminin içerisinde rahatlıkla seyahat edebiliyordu. Daha uzun mesafe yolculukları ise, daha gelişmiş ve mürettebatını uzun yıllar boyunca dışarıdan yardım almadan, kendi kendine yetebilen gemiler tarafından yapılıyordu. Bu eğitim yolculuğu DERİN KARANLIK’ın ilk eğitim uçuşu değildi. Daha önce de öğrenciler bu gemi ve eğitmenleri tarafından, uzay uçuşları için hazırlanmıştı.Oktay, çekimser adımlarla uzay gemisine girmişti. Yanında Doktor Işık vardı. Doktor Işık, ona gemiye binmeden önce sakinleşmesi için bir ilaç vermişti. Ama bu bile Oktay’ın korkusunu bastırmasına az gelmişti. Kaptan köşkünde birlikte duruyorlardı. Burada durmayı Oktay istemişti. Korkusunu bir şekilde yenmesi gerektiğini biliyordu.- Beş saattir bu geminin içindeyiz. Gezmediğimiz hiç bir noktası kalmadı. Yarım saat içersinde ise hareket edeceğiz. Kendini nasıl hissediyorsun?Oktay, Doktor hanıma baktı. Zaten beyaz olan teni hepten bembeyaz olmuştu. Tüm vücudundan kan çekilmiş gibiydi. Kalbinin atış ritmini rahatlıkla duyabiliyordu.- Kalbim kulaklarımdan fırlayacakmış gibi atıyor.Doktor Işık, Oktay’a gülümsemişti.-Korkma. Bunu başarabilirsin.- Ağzım kuruyor. Bu normal mi?– Senin gibi uzun yıllar boyu içinde korku geliştiren insanlar, şu anda senin yaşadığın şeylerin hepsini, onlar da kendi korkularıyla yüzleştikleri zaman hissederler. Bu normal bir şey. Sakın korkma.Onlar konuşurlarken, geminin yeni öğrencileri kaptan köşküne girmişlerdi. Tüm öğrenciler oradaydı. Albay Çelik, öğrencilerin geminin kalkış anını yaşamasını ve Dünya atmosferinden çıkıp da uzayın karanlık derinliğini görmelerini istiyordu. Çünkü bu deneyim insanın ömründe ilklerden olabilecek bir olaydı. Ne kadar çok uzaya çıkarsanız çıkın, asla ilk çıkış anının verdiği hissi size veremezdi. Albay Çelik, kaptan koltuğuna doğru yürüyordu ki, Oktay’ı ve Doktor Işık Hanım’ı gördü. Onları gördüğüne şaşırmıştı. Yanlarına gitti.-Sizin ne işiniz var burada?-Burada durmayı Oktay istedi. Ben de bir sakınca görmedim.Oktay albaya bakıyordu. Her ikisi de göz göze geldiler. Oktay’ın yerinde duramaması Albay Çelik’in dikkatini çekmişti. Çocuk hem yerinde duramıyor, hem de sık sık nefes alıp veriyordu. Yutkunurken de zorlandığı belliydi. Oktay başını yere indirdi. Korkuyordu, bunu albay da biliyordu ve o da bundan çok utanıyordu.- Sen iyi misin?Albay’ın Oktay’a sorduğu bu basit soru, Oktay’ın kendisini daha kötü hissetmesine sebep olmuştu. Gözlerini kapattı. İç dünyası karma karışıktı. Bu adamın karşısında dik durmak istiyordu, ama bir türlü başaramıyordu. Hep kendisinden bir adım öndeydi. Ne hissettiğini daha kendisi anlayamadan, albay ona çözüm sunuyordu. Bu onu çıldırtıyordu.Albay sorduğu soruya cevap alamayınca, Oktay’ın omzunu tuttu. Çocuğun vücudu buz gibiydi, ama terden saçları ıslanmıştı. Oktay başını kaldırıp Albay Çelik’e baktı.- Başım dönüyor!Bu sözleri söyler söylemez de gözleri karardı ve bacakları onu taşıyamaz oldu. Olduğu yerde yığıldı. Albay zamanında onu tutmamış olsaydı yere düşecekti. Tüm öğrenciler ne olduğunu anlayabilmek için Oktay’ın yanına gelmişlerdi. Albay Çelik, Oktay’ı kucağına aldığı gibi revire götürmek için kaptan köşkünden dışarı çıkmıştı. Revir fazla uzak değildi. Geminin doktoruyla asansörün kapısında karşılaşan Albay Çelik, Oktay’ı Doktor Fatih Canbey’in Kollarına teslim etti. Doktor Canbey, Oktay’ı taşıyabilecek kadar iri bir adamdı. Soran gözlerle albay’a baktı. Bir açıklama yapması gerektiğini hisseden Albay Çelik, fazla zamanı olmadığı için durumu geçiştirmeye çalıştı.- Bilmen gereken her şeyi sana Doktor Işık anlatacak. Benim fazla zamanım yok. kalkış saati gelmek üzere.Sonrada Doktor Işık’a dönerek;- Ben farklı bir emir verene kadar onu revirde tutacaksın ve odada ki tüm pencereleri kapalı tutacaksın, anladınız mı?Oktay’ın durumundan etkilenen Tülay hanım sadece kafasını sallayabilmişti.Albay Çelik, kaptan koltuğuna oturmuş, kalkış için gerekli emirleri vermeye başlamıştı. Deneyimli personeli, kaptan’ın emirlerini harfiyen yerine getirmeye başlamışlardı.-Tüm sistemler çalışıyor mu?- Evet kaptan.- İtici motorlara 5 kuvvetinde güç verin.- İtici motorlara 5 kuvvetinde güç verildi.DERİN KARANLIK, hafif sayılabilecek bir hızla ilerlemeye başlamıştı. Bulunduğu hava limanından ayrılmak için kendisi için ayrılmış olan plartforma doğru ilerliyordu. Öğrenciler büyük bir heyecan içersindeydiler. Her biri kaptan’ın emriyle yere oturmuş ve dev pencereden geminin ilerleyişini izliyorlardı. Geminin ilerlediği yolun kenarında çalışan yer ekibinin, onlara el salladıklarını görebiliyorlardı. Bazı öğrenciler de kendilerine hakim olamayıp, gemiye el sallayan yer ekibine, el sallıyarak karşılık vermişlerdi. Bunu gören kaptan Çelik hafifçe gülümsemişti. Eğitim yolculuklarını yaparken, mutlaka öğrencilerin yer ekibinin kendilerini göremiyeceğini bildikleri halde el sallamalarına defalarca şahit olmuştu. Bu duruma alışmıştı artık. Öğrencilerin heyecanlarını bu şekilde göstermeleri hoşuna gidiyordu.DERİN KARANLIK, açık alana çıkmıştı. Güneş yeni batmıştı. Battığı yerde ki kızıllık seçilebiliyordu. Alaca karanlık altında, geminin devasa motorlarının gürültüsü ve ışığı, etrafta yaşayan çöl sakinlerini rahatsız etmişti. Bir fareyi avlamak üzere olan yılan, korkuyla avını bırakıp hemen bir taşın altında bulunan oyuğa saklanmıştı. Etrafta dolanan kertenkeleler ise gürültüden rahatsız olmuşlardı. Her biri bir tarafa dağılmıştı.Kaptan Çelik,beklenen emrini verdi.- Tüm motorlar tam güç… Yüksel…Bu emrin ardından geminin pilotu, DERİN KARANLIĞI gökyüzüne çıkartacak manevra için, dümeni var kuvvetiyla kendine doğru çekmişti. Gemi büyük bir hızla dikine, gökyüzüne doğru yükseliyordu. Öğrenciler, oturdukları yere adeta yapışmışlardı. Geminin motorlarının itme gücü öyle güçlüydü ki, devasa gemi bir ok gibi gök yüzüne doğru yükseliyordu. Bu güce karşılık, gemide bulunan insanların rahatsız olmamaları için ise tam bir mühendislik harikası olan, yer çekimi dengeleyici sistemi büyük bir maharetle çalışıyordu. Geminin içinde bulunan insanların, etrafa savrulmamaları ve uzaya çıktıkları zaman ise yer çekimsiz ortamda, havada uçmamalarını bu sistem sağlıyordu.DERİN KARANLIK, yolcularıyla birlikte, büyük bir hızla atmosfere doğru yükselmeye başlamıştı.