bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Karşı

pillihafif | 04 April 2010 18:30

Üstüne kekik kokusu sinmiş bir aşkın
daha ilk günleri.
Katl-i batıl inanışlarda ”neden olmasın” durumu!Bağrı yanık köy çocuğu olmaya mecalim yok arkandan.
Ama istersen,
gelirsin.
İstemez,isteyemezsen sen
halim vahim..!
Kan kokusu var haberlerde,televizyon izleyemeyeceğim.Kan korkutmuştu seni çünkü.Çünkü kan artık ürkütüyor beni.Büyüdüğünü fısıldıyor sensizliğime.İzleyemeyeceğim ısrar etme…
Şarap açtım yine,yine yalnız içeceğim.Sarhoş olamıyorum ya,en çok onun için acıyor içim,açıyorken bir şişe daha ceddine.Rüyalarıma kan damlıyor göğüs uçlarından her gece.
Sonra onbeşinde ergen oluyorsun sen.Bacak arası sızan çocukluğundan büyüyorsun.Sonra mı?
Sonra açılıyor gözlerin.Yeni yeni tanıyorsun bakir sevdaları.Halbuki;
halbuki çoktan büyüdün sen.
Kollarımda…
Karşı sabaha..!

KFC ve Arkasındaki Adam :)

darkbloodcfl | 04 April 2010 16:18

1890 yılında Amerika’da dünyaya gözlerini açan Harlend Sanders, mutlu bir çocukluk dönemi geçirmedi. Henüz altı yaşındayken babasını kaybeden Harlend’ın annesi geçimlerini sağlamak için, bir gömlek fabrikasında işe girdi. Harland ise evde kalarak kardeşlerine baktı. Yemek yapmayı bu dönemde öğrendi.

Yirmi yaşında evden ayrılarak, yakınlarda bir çiflikte çalışmaya başladı. Ondan sonra birçok farklı işte çalıştı ve 1930 yılında servis istasyonu yöneticisi olarak Corbin’de ( Kentucky ) işe başladı. Servis istasyonunda duraklayan karnı aç yolcular için yemek pişirdi ve çok geçmeden insanlar sadece yemek yemek için buraya uğramaya başladı. Bir süre sonra Harland, caddenin karşısında, müşterilerine hizmet edeceği 142 koltuklu bir restoranta taşındı. Yeni restorantta çalışmaya başlayalı dokuz sene geçmişti ve eşi olmayan o ünlü tavuk tarifini bu dönemde geliştirdi.

DİLEMMA

il mare | 04 April 2010 14:08

Sen doldur,ben içerim boğaziçini

Bir şekilde doğmuşsun ve konmuşsun bir yere işte….
En koyu aidiyetsizliği taşıyorsun damarlarında,kan diye….
Çoktan vazgeçmişsin konuşmaktan,kendini anlatmaktan..
Ama insansın hala işte,unutabiliyor zaman zaman,çocuk olabiliyorsun,baştan silebiliyorsun.
Yani zaman zaman, kendini anlatmaya kalkışabiliyorsun,heyecanlı gözlerle, hiç sönmeyecekmiş gibi duran ferlerle…
Tam affedecekken karşındakini,her şey tekrar güzel olabilir aslında diye düşünürken,o kahrolası umudunu hala satılığa çıkarmamışken…
Bir kez daha karar veriyorsun onu satmaya…İşte bir kez daha yazıyorsun hiç dinmeyecekmiş gibi duran koca öfkenle,ruhunun tam merkezine “satılık” diye…
Ruhun umut demek, satılan umut demek…
Diyorsun ,diyorsun ya bir kez daha…
Biliyorsun ki sen istesen de o gitmeyecek bir yere…
Ait olmadığın yerlerde,bunca zaman hala anlaşılamamış olmanın verdiği acı ve zarar veren öfkenle, çaresizliğin doruklarına ulaşıyor, kendi gözyaşlarında boğuluyorsun…
Avuçlarını sıkıyorsun,kapıları çarpıyorsun,küfür ediyorsun.Günahtan korkmak ise, günah…
Hem günah da ne,sevap ne, anne ne ,baba ne? Birlikte yaşamak,birlikteyi bırak,yaşamak ne???
Cevabı bulamadığın anda daha da yaşamak istiyorsun ama, anlamsız birlikteliğe inat yapayalnız…
Sanki yapabilecekmişsin gibi oturup ciddi ciddi çareler arıyorsun.
Evden dışarı çıkıp geri gelmiyorsun,kimseye nerdesin napıyorsun haber vermiyorsun.
Zaten herkesi gittiğin anda siliyorsun.
Derdin özgür olmak değil,derdin gidip gelmemek değil….
Derdin bitmek,derdin tükenmek senin…Derdin nefret etmek, ve nefret etmeyi istememek…
Meraklısı değilsin arkanı dönmelere,alıp başını gitmelere…
Derdin anlayış,derdin anlaşılmak…Derdin bir çift göz,derdin insan! Derdin insan! Derdin insan!
Sesler yükseliyor biryerlerden,hep aynı ton,hep aynı sözler…Hep aynı nefret…
Düşünüp duruyorsun gene…Biryerler olmalı! Gidilip dönülmeyecek,bir kez olsun öfkene yenik düştürtücek,mantığını tamamen yok edecek bir yerler!
Gözünü kapıyorsun,ciddi ciddi düşünüyorsun.
Ertesi sabah uyandığında,
Yine aynı yatakta oluyorsun.
Ama işte,derdin o yatakta olman değil senin,
Derdin o yatağın olması…

DUVARDAKİ DELİK

super hero | 03 April 2010 18:58

Elektrikler kesik değildi ama dışarıdaki sokak lambası her zamanki gibi yine yanmıyordu. Odam karanlıktı; fakat ben şikayetçi değildim. Yatağıma uzanmış, tam karşımdaki beyaz duvarı ve o küçük kara deliği seyrediyordum. Bekliyordum.

Fazla beklememe gerek kalmadan delikten beyaz bir ışın çıktı. Hiç ıskalamadan alnımın tam ortasına denk geldi. Küçülmeye başladım. Boyum ve kilom, belli bir hızla ve aynı oradan azalıyordu. Küçülme işlemi tan yarıya geldiğinde ışının beni çektiğini hissetmeye başladım; fakat henüz yeteri kadar hafif değildim. İşlem beni dörtte üç küçülttüğünde alnımdaki bağ sayesinde ışın yoluyla deliğe doğru havalanmaya başladım. Artık hem ufalıyor, hem uçuyordum.

aptal ol

Shekespeare | 03 April 2010 12:40

http://www.milliyet.com.tr/turkiye-de-akli-birak-aptal-ol-mesaji-verdi-satisi-artti/ekonomi/sondakika/02.04.2010/1219781/default.htm?ver=37

10 eylül 2006

massay | 03 April 2010 10:49

memenden aşk.
ağzından bal.
gözlerinden yaş damlıyor.

avuçlarının pembe yumuşaklığı.
çözülmüş peliğin.
Tanrı’nın dünyayı henüz terk etmediğine.
inanıyorsun.

kal diyorsun.
gitme…
bende geleyim…

Kadınım.
küçüksün daha.
küçücük.
lüzumsuzca uzayıp giden bu hayatın
başındasın
sonuna kal diyecek kadar.

gitmiyorum bir yere…
kalmıyorum bir yerde…
yeri değil erkekliğin.
ruhum cilveye kanmıyor sevgilim.

affetmeyeceksin beni.
memenden süt.
ağzından öğüt.
gözlerinden öfke damlayana dek.
büyüyene dek.
küçül küçülebildiğin kadar.

DOSTLARIMA

orece | 02 April 2010 15:54

Ben tüm gidenlerin ardından yas tutarken neden onlar beni kaybettiklerinin farkında bile olmuyorlar neden ben onlar için ağlarken onlar kırdıklarının bile anlamıyorlar. Sonrada hiç birşey olmamış gibi geri dönüyorlar gülerek o suratlarında en sevimli ifadelerinle. Neden ben hep affeden oluyorum hiç affedilmiyorum, neden kendime kıza kıza acı çekeceğimi bile bile tekrar kaldığı yerden buyrun gelin diyorum. Acı çekmekten zevk mi alıyorum sırtımdan bıçaklanmak arkamdan kuyumun kazılması hayellerimin başkaları tarafından yapılması onları karşıdan seyretmek mutlumu ediyor beni. yook çok acı veriyor enerjimi kesiyor canımı acıtıyor ve derin yaralar bırakıyor… Ama yapamıyorum affetmeden yapamıyorum onların acısına koşmadan duramıyorum yardım etmessem vijdan azabı çekiyorum. hemde hiç umurlarında oladığımı bile bile….