Aşka dair, aşk adına ne varsa…
Bundan bir asır kadar önce ve daha sonra yaşamış olan Dünya’ya nam salmış o büyük yazarları biliriz.Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Shakespeare ve daha nicesi emekleri, yürekleri ve bildikleriyle dökmüşler kağıtlara duygularını en gerçek, en saf ve en etkileyici haliyle.Yaşadıkları yüzyıla damga vuran eserler bırakıp göç etmişler bir bilinmeze sessiz ve sedasızca hiç umursamadan, sanki tek dertleri bir eser daha bırakamamış olmak gibi…Dillere destan, sonraları anılan, çok geç anlaşılan büyük yazarlar olmuş kendileri, ölümsüzlükle ödüllendirilen; fakat kendileri değil ruhları şad olan.
Artlarında bıraktıkları eserler örnek olmuş binlercesine. Çoğusu yazar olmadan önce yazdıklarını okumuş o büyük adamların. Birisi hariç.
Bir kişi hariç herkes okumuş, bilmek, öğrenmek için yazmaya başlamadan önce. Yazılanlar yine hep benzer şeyler olmuş, bir ileriye gidiş pek kaydedilemeden ilerlenmiş.
Biri okuyamamış çok istemesine rağmen o usta yazarları, rahatsızlığı dolayısı ile. Gözleri engel olmuş okumasına, doktorların çözüm yolları da kar etmemiş. Hep onlar gibi büyük bir yazar olmak istemiş; ama okuyamadığı için sadece hikayelerini dinlemekle yetinmiş.
Bir gün başlamış yazmaya. Hikayelerini dinlediği o usta yazarlar gibi günlerce, gecelerce çalışarak sürdürmüş, en iyiye ulaşabilmek için, onlar gibi olabilmek için.
Hep yırtıp atmış yazdığı her sayfayı, usta yazarların yakınına bile yaklaşamadığını düşündüğü için ve hep en baştan daha güzel yazmaya çalışmış.Sonunda bir gece vefatıolmuş fark edilmesini sağlayan bu büyük yazarın. Kitaplarını yayınlayamadan geride bıraktığı yırtık sayfalarla göç etmiş bilinmeyene. Bir ölüm nasıl bu kadar hazin ve görkemli bir hikayeye dönüşebilir diye düşündürmüş.
Ardında kalan tek bir sayfanın çeyreği olmuş yazdıklarından eser. Dünya’ya aşkı en iyi tarif eden o satırlar olmuş, usta yazarların hep alıntılar yaparak yeniden kaleme aldıkları.
Gömmüşler onu farkında bile olmadan neyi kaybettiklerinin. Dikkate almadıkları, üstüne toprak attıkları, dün alay ettikleri o kişi, bugün efsane olmuş bir yazar olup dolanmış dillerde…
İşte aşkı tarif eden o muhteşem ve efsane olup dillerde dolanmış, edebiyatçıların, yazarların çeyrek sayfasıyla idare ettikleri, bir gün bulunacağına inandıkları Kayıp Kitap‘ın aşk dolu satırları:
BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ…
yorumlar
gerçekten muhteşem bir araştırma. linki okudum ve çok hoşuma gitti yazılanlar ve yazanın burda aktarılan hikayesi…atalay ahmet hocama saygılar…bu arada ismi zikredilmeyen bir yazar daha var ki Dostoyevski onun bir hikayesi için ,
Nikolay Vasilyeviç Gogol‘un Palto’su okunması gereken bir hikaye gerçekten.
çoğusu ne ki acep
Çok teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim.Böyle nadide insanların hayatın tadına tat katan duygular hakkında yazdıklarını okumak paylaşmak güzel. Herkes bilsin görsün istedim.Hazır aşk üzerine konuşmuşken Fuzuli de apayrı bir yere sahiptir bende. Leyla vü Mecnun mesnevisi ile zaten tahta oturmuştur. Hele ki onun bir tanımı vardır aşk hakkında. Şöyle ki:Aşkın azabında bile bir lezzet vardır. Zaten azap kelimesinin türediği kök lezzet anlamına gelmektedir.Bu gibi alakalar tadına tat katıyor. İskender Pala kitabında çok iyi işlemiş bu konuları tavsiye ederim okumanızı…
çoklarının tekil hali ama -su biraz fazla olmuş gibi…
Bu arada Gogol ve diğer büyüz yazarları zikretmediğim doğru; fakat asla onları küçük gördüğümden değil diğerlerine göre. Sadece yazmakla bitmez ve çok uzatmadan geçmek istedim.Haklısınız Gogol için söylediklerinizde. Büyük yazar. İlk fırsatta okuyacağım Gogol’un Paltosu’nu…
evet birini okudum, ”Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” gerçekten harika bir kurgu…Fuzuli diyince aklıma şu beyitler geliyor:
**************************************
galanthus bir kez de yazılanın içini gör,şekle takılıp kalma,ufkunu genişlet biraz…
Özellikle yazarın mesnevinin yazılı olduğu kağıdı canlandırıp sanki insanmış gibi, aşıkmış gibi konuşturduğu ve dudaklarından şairane sözler söylediği kısım çok hoşuma gitmişti.Yanlış hatırlamıyorsam, “ben leylanın mecnunu…” gibi başlayıp her telden esen bir kaç paragraftı.Hatta o yazıdan esinlenip ya da gaza gelip de diyebiliriz, bir yazı yazıp paylaşmıştım. yine okusam yine hissederim aynı duyguları herhalde.
Bu arada aklıma gelmişken Şeyh Galip’in biz beyti geldi aklıma:Âh mine’l- aşkı ve hâlâtihî. Ahraka kalbî bi-harârâtihî (Ah aşkın elinden ve onun hallerinden, kalbimi yaktı yandırdı.)Çok severim bu sözü…
ah sinjob ah, yazıların içini görmediğimi nereden biliyorsun ve de ufkumun genişliğini nasıl tecrübe ettin?yanlış gördüğümüzde söylemeyelim diyorsun…
yazıların içini ben de göremiyorum.Peki Zeki Müren bizi görüyor mu? :))
arkadaşlar yanlışlık, hoşa gitmeyen ya da daha iyi şöyle olabilirdi dediğiniz noktalar varsa söyleyin. Sevinirim…
Mucizemsin Zeki müreni bilmem de birileri bizi görüyor:)
önce yazıda ne anlatılmış bununla ilgili beğenilen ya da beğenilmeyen tutum ahkam olarak değerlendirilir.en son olarak da imla ve yazım yanlışları hakkında eleştiri yapılır.yorum, sadece şekil hatalara odaklanınca yazılan yazı da hiç oluyor.aynı burada yapılan gibi:
Doğru tabi tek açıdan değerlendirirsek emek hiç olur…
Bi yaşıma daha girdim.
ya sen de aval aval bak… bak bir yaş daha geçti…
yazı gayet hoş olmuş.ellerine sağlık yazarın. tartışmayla alakı naçizane fikrime gelince evvela ne anlatılmış nasıl anlatılmış diye bakmak ardından da imla klavuzuna geçmek gerekir. imlası kötü diye bir yazıyı harcayamayız sanıyorum.
işte bunu anlatmaya çalışıyorum MARCONI,hay klavyene sağlık…önce muhteva sonra üslup sonra imla…
Ben de katılıyorum sana marconi. Eğer imla öncelikli olsaydı ki o yöne düşünenlerde elbette vardı var olacak, Ömer Seyfettin bu denli saygı duyulası bir yazar olamazdı.Bu arada imla sorunları deniyor sürekli ne gibi sorunlar var yazımda:)
sinjob, yorumlarımla bu kadar ilgilenme bence, yazıyla ilgilen. öyle yapman gerekmiyor mu?benim algım farklı; sana mı soracağım önce neyiyle ilgileneceğime. hem yazarın klavyesi var hem de oo süper sağlıklı, yeni check up yaptırmış, kendisi yazar.sonuçta yazar benim kırıcı olmadığımı anlar, ona göre cevap verir; klavyesine de sağlık olur.selametle.
sevgili yazar kardeş, yazınızı hızlı bir şekilde okudum, gözüme çarpan ilk şeyi söyledim. hep böyle yaparım. bu yazınızın hatalarla dolu olduğu anlamına gelmez.ya da burada aldığını övgüler, yazınızın mükemmel olduğu anlamına da gelmez. benim bunu söylemem olmadığı anlamına da gelmez.her ne ise, o çoğusunu değiştirebilirsiniz, dilerseniz.
GALANTHUS kendimi izah ederken yanlış anlamalara mahal verdiysem affola. Verdiğim örneklerde ve sözlediğim sözlerde herhangi kötü bir eleştiride bulunmak istemedim senden yöne. Ayrıca hata olarak gördüğün yerleri belirtmen de tam aksine hoşuma gider. Yazıyı beğendiysen sevindim; çünkü zaten güzel olduğunu düşündüğüm için paylaştım. Kaldı ki ilerleyebilmek için eleştiri şart. Bence…
Galanthus ben doğrudan şahsını hedef alarak söylemedim,düşüncelerimi ifade ettim. farklı yazılarda da yazıdan çok başka yerlere kayan yorumlar gördüm. biraz da genele atıfta bulunmak istedim. zaten dediğin çoğusu’nun ”-su” sunun fazla oldugu konusunda aynı görüşte olduğumu yazdım yukarıda…
sayın atalay, yazı okunası bir yazı olmuş kaleminize ya da klavyeye basan parmaklarınıza sağlık. içerik imla tartışmasına haddim olmadan dahil olucak olursam bence de ilk olarak ne anlatmış diye bakıyoruz başlığa. sonrasında nasıl anlatıldığı önemli bize yazının tamamını okutan bu zaten. keyifle okunan bir yazıda bazen dikkatsizlikten bazen imlaya özensizlikten hatalar yapılır. olsun varsın. değiştir tuşu var:))
Saol Lavinya 🙂
Lavinya Bolulu musun?
hayır değilim. herhalde sizin memleket bolu:))
bu arada burda kendi yazısına tutana acayip kükrüyorlar aklınızda olsun:)
Yok ben de bolulu değilim ama orada yaşadım bir müddet ondan sordum.Kendi yazımı tutma sebebim de çok beğendim ama kendi yazımı değil de paylaştığım yazılmışları o amaçla…
kimin ne dediğini fazla önemsememek gerek, bırakmasaydın keşke:)güzel yazı nihayetinde
yine tutması kolay ama laf olmasın
Neden Tuttum a bir cevap ama ben anlayamadım yahu…
yani demek istediğim yazdığım yazıyı beğendiğim başka bir yazıyı paylaşmak amacıyla ve onun güzelliğini süslemek amacıyla yazdım. Tuttuğum yazı da aslında paylaştığım yazıdır.
ben Fransızca bilmiyorum.
Ne zaman ki; “ben seni seviyorum”‘un karşılığı “ben de sana seviliyorum” olursa sarsılmayan kayalara benzeyen mevsimsiz aşklar yeşerecektir, karmaşaya sarmış dünyanın nicedir kurak meşk bağlarındaYazar iyi mi, böyle bir karşılık, aşkı yarım bırakır..Kaçmak istiyorsan söyleyebilirsin ancak, karşındakinin yokluğu seni üzmeyecek ise..Gurur aşka galip gelir bazen..Aşk gurura yenilir, gücünü gösteremez..Aşkın en büyük derdi olur gurur.
ya mucizemsin,öldüm gülmekten anacımeklediğin link pek hoş da şimdilerde bir şey yazmıyor musun yoksa benim mi gözümden kaçıyor??ben genelde pbk ne tutarsa hemen ardından onu gidip tuyorum demi pbkcım:)))
Yazılarıma göz dikiyorsun yani..:)
yazılarına değil, yazarlarına…hımm pbk beğendiyse vardır bunda bir hikmet deyip tutuyorum işte:))
Lavinya çok mersi de, beğenmediğin bir şeyi tutman senin gerçek karakterine uygun olmaz ki..
neden tuttum? hakkaten güzelmiş.”herkes tutmuş be de tutayım dedim” ve ”tuttuk da tutmadık mı dedik canım”bunlar da olabilir:)
ya bu da karakter işte bir çeşitbence yaniiii 😀
sinjobun verdiği dersi almaya çalıştım ben şahsen. hatta unutmamak için elime yazdım ama terleyince silinmiş.bi de avaliancha aval esprisi ha, tanrım işte şimdi bu ortamdan ışık hızıyla topuklamak gerek. ya da dur çekirdeğimi alıp geliyorum.
burda hazır var manson gel beraber çitleyelim:))
arkadaşlar ne zamandır giremiyorum, muhabbet koyulaşmış baya 🙂 katılamadığıma üzüldüm
aslında şahsi görüşümü söyledim sadece ama biraz ders gibi olmuş haklısın… sen çekirdeğini al gel tabi ama bir de kağıt kalem al bence,eline yazmak zorunda kalma alcağın dersleri…