bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

kadere de inanmıyorsan daha da senle tartışmam!

creme brulee | 22 May 2010 16:35

Ali İhsan Çam ile Ali Kazan muhtemelen hayatlarında hiç karşılaşmamışlardı. en sevdikleri yemek de aynı değildi belki, dünya görüşleri de. ama ikisinin de hayatları boyunca tahayyül edemeyecekleri bir ortak noktası vardı adına “kader” denilen. Ali İhsan Çam, ikibinsekiz yılında tuzla tersanesinde hayatını kaybeden tersane işçilerinden biriydi. Ali Kazan ise ikibindokuz yılında bursa mustafakemalpaşa maden ocağında meydana gelen bir grizu patlamasında hayatını kaybetti. onların ölümlerine neden olan asla ihmal, çalışma şartlarının iyileştirilmemesi, rant, para, hırs ya da yoksulluk değil tamamen kaderin bir cilvesiydi. tıpkı sağ olsun babamız sayesinde imza attığımız iş sözleşmeleri gibi. gerçekte hepsinin de alnında “babam sağ olsun” yazıyordu. kiminde minnetle, saygıyla; kimindeyse bananeyle, bahaneyle.

Hindi Zahra

buddhala | 22 May 2010 14:35

Fas’ ta doğan berberi bir hatun… kaşlarının ortasında kırmızı bir beni yok, genelde hep gözlüklü (elinde sigara) röportaj veren ve kayıttaymış gibi ciddiyetle ve hatasız canlı, cansız her ortamda mikrofon uzatıldığında şarkı söyleyen bir sanatçı… annesi ev hanımı olmasına rağmen, çocukluğunu geçirdiği bölgede sanatla içiiçe olan bir kadın ve babasının kolluk kuvvetlerinde yer olması, ona olumsuz bir yönde etki etmemiş. Hindi Zahra’ nın hayatını en çok etkileyen şahıslar müzisyen olan amcaları gibi görünüyor, yani İsveçli bilim adamları yumurta testiyle colgate-i test etmeyi bıraksalar bu sounca varabilirler. Çölün ortasında yapılan bir bluestan, rock müzik ilginç gelebilir ama “No One Knows About Persian Cats” adlı filme göz atmanızı isterim. (Kaplumbağalar da Uçar filminin yönetmeninin diğer filmi)

Hindi Zahra Paris’ te babasının yanına katılır, belki kırılma noktası bu hayatında, ya da ben “hayat hikayelerinde hep öyle birşey olmalı” takıntısı yüzünden Hindi Zahra’ ya öyle bir yol çiziyorum. Neyse 18 yaşında okulu bırakır, Louvre’ de ilk işini kapar. Aslında sanatla ilk karşılaşması böyle olur. Açıkçası Louvre’ de yaşayıp sanatla karşılaşmayanlara başka bir yakıştırma yapabilirim. O kadar da değişik birşey değilmiş be!

Tabi resim ve müzikle haşır neşir olmuş bu güzel sesli hatun… gittikçe müzikten yana kendini daha yaratıcı ve tanımlar olmuş, yani o sıralarda ev arkadaşımdı biliyorum, barda çalışıp, geceleri melankolik şarkı sözleri ve ritimler, melodiler, mırıldanmalar… Hindi Zahra’ yı özel kılan en önemli şey belli bir şarkıda Berbericeden söylerken İngilizce’ ye geçtiğinde ayırt edememeniz. Daha doğrusu uğraşıyorsunuz bile bu duruma. Çünkü yaptığı şey, evrenselliği yakalayabilmiş olması, kapitalist gelecek ama, “Think local, act global!” Zahra, sesiyle derdini anlatıyor ve öğretseniz her dilde söyleyecekmiş gibi aynı hüznü, arkadaşını ya da şehveti… sevgilisi onu sadece kendi dilinde terk etmiş ama Zahra sesiyle ona gereken cevabı vermiş bile. Hatta “Music” ile her erkeği-kadını dans ettirecek bir enerjiyi de yaratmış ve “Kiss&thrills” ile birbirine aşık etmiş, ardından “Don’t forget” ile birbirilerini unutmamalarını öğütlemiş. “Stand up” ile -ne senin annen olacak kadar büyüğüm, ne de kız kardeşin olacak kadar küçüğüm, sadece kadının olmak istiyorum- diyerek isyan etmiş. Haklı kadın canım, burdan kendisine paravanın arkasından sesleniyorum, “I’ m your man!”

Hindi Zahra’ yı böyle farklı etnik kimlikleri, tarzları sonuna -o ya da -lic getirerek profesyonel şekilde anlatmak değil amacım. (afro-american blah blah blah) Albümünü alın, bir kez dinleyin. Geriye dönüp baktığınızda, albümü bir kez aldığınızı ama bin kez dinlediğinizi göreceksiniz. Ben her tadı aldım bu albümden; chill, indie, blues, rock&roll, etnik ve kendisini daha çok yakın hissettiği jazz. Ben konser kayıtlarındaki doğaçlamalarında 60lardaki-70lerdeki kadın vokallerin ruhunu görsem de, kahinler Billie Holliday konusunda diretiyor.

Seçilmeden akıllarını aldı…

| 22 May 2010 11:45

Kılıçdaroğlu, daha genel başkan seçilmeden AKP yönetiminin aklını aldı.

Ecevit’ten bu yana hiçbir siyasetçiye böylesine sevgi ile birlikte saygı duymamıştım.

Görünen o ki, özellikle kararsızlar ve AKP’ye oy verdiklerine pişman olanların gideceği adres belli olmuştur.

CHP genel başkanlığına seçildiği an, AKP’nin de bileti kesilmiş olacaktır.

Ezilen kitleler, yoksullar, işçiler, emekliler, etrafında kenetlenecekleri, sevgi ve saygı duyacakları bir lidere kavuştular. Hayırlı olsun.

Yalnız CHP’ye oy verenler veya CHP’liler için değil, tüm Türk vatandaşları için, din, dil, ırk gözetmeden çalışacak bir lider.

Cafcaf Mizah Dergisi

majesty s infinity | 22 May 2010 10:31

Cafcaf mizah dergisi kuruluşundan itibaren hesap edersek neredeyse iki yaşını kutluyor. Derginin en çok bilinen özelliği ise gerçek bir muhalif olması. Zira Tayyip Erdoğan’a hiçbir mizah dergisinin yapmadığı kadar sert eleştiriler getirirken, ergenekon davasına da gereken önemi vermeyi ihmal etmiyor.

Futbola Demokrasi Darbesi (Şampiyon Bursaspor)

uuuucar | 21 May 2010 14:31

Bursasporluların, hatta tüm Türkiye‘nin futbol tarihini değiştiren bir sezonu geride bıraktık.Bu senenin renkleri ilk kez yeşil ve beyaz oldu(gerçi Bursa‘da hep öyleydi).İstanbul takımlarının egemenliği altındaki futbol gidişatımız en sonunda özlem duyduğumuz,kıskanarak izlediğimiz Avrupa ligleri gibi daha demokratik ve çekişmeli hale gelmesi açısından çok önemli.Anadolunun herhangi bir ilinde doğup büyümüş birinin, İstanbul takımlarından birini desteklesini her zaman ahmakça bulmuştum,belki de Bursa gibi futbol kültürünün yoğun yaşandığı ve Bursaspor‘un kutsal sayıldığı için böyle düşünüyor olabilirim?Ama bana göre;”tribünde destekleyemediğin,sırf medya sana o üç takımı gösteriyor diye onlardan birini tutuyor olmak zeka geriliğinin göstergesi”ydi ve hala da böyle düşünüyorum.Bu senenin başında Avrupa kupalarına katılma hedefiyle başladı Bursaspor.Ertuğrul Sağlam ‘da elindeki küçük bütçeyle nokta tranferler yapmak zorundaydı ve Bursaspor‘un başında olduğu günden beri getirdiği bütün oyunculardan en üst verimi almayı bildi.Yayıncı kuruluşun bu sene Bursaspor ‘un maçlarını yayınlayacağını duyduğumda,deplasman maçlarını da izleyebileceğim için çok sevinmiştim.Lig başladığında Fenerbahçe ve Galatasaray fırtına gibi girdiler lige ama nefesleri kesildi,söndüler.Sonra Kayserispor bir çıkış yaparak ligin ilk yarısını lider kapattı.Hatta liderliğe de, Bursa‘ya üç tane atarak ulaşmışlardı ama onlarda erken söndüler,atmosferin dışına çıkamadan düşüşe geçtiler.Bursa, ligin başından sonuna kadar hep belirli bir ritimde,istikrarlı bir şekilde ilerleyerek tepede kalmaya kararlı olduğunu gösterdi.Kar nedeniyle ertelenen Kasımpaşaspor maçı ve Diyarbakır‘daki olaylı ve tamamlanamayan maç sonunda liderliğe yükseldi.Uzun süre lider olarak götürdüğü ligi, İstanbul‘da 0-0 biten Galatasaray maçının ardından Fenerbahçeye teslim etti.Bu arada Fenerbahçe‘yi 2-0 dan 2-3 yenerek bana;”işte şampiyonluk maçı bu.Bu maç bizi şampiyon yapar” dedirtmişti.

yazıl-amayan mektup

astral | 21 May 2010 13:31

Bu sabah istemese de ruhsuz halini oynamaya devam ederek çıktı evden. Oysa baş ucuna bir not, belki kısa bir mektup yazmayı düşündü. İçinde olanları…

Belki söylemediklerini ya da çok az söylediklerini; öyle az ki; yok sayılanları hatta…

Bir öpücük niyetine birkaç satır yazmak istedi, o uyurken, uykusunun huzurlu kokusu tüm evi doldurmuşken; belki bu kadar duygusal olmak istemedi, belki nedenini hiç bilemedi.

Ama yazmadı.

Ayak uçlarına basarak çıktı kapıdan. O an çekip gitmenin ne kolay olduğunu düşündü. Hayatından ya da hayatlardan çıkıp gitmenin ne kolay olduğunu.

onlar için bir kap su…

lavinya76 | 21 May 2010 11:56

terk edilmek her canlıya aynı acıyı verir
terk edilmek her canlıya aynı acıyı verir

Hadi kızım koş, diye arabanın kapısını açtığınızda yine gezmeye gidiyoruz sanıp sevinçle koştum arka koltuğa. Ayşe’cik bebeğiyle meşguldü yol boyu benimle ilgilensin diye sırnaştım ama dur Lady, diye azarladı beni hatta kafamı itti usulca. Kalbim kırılır gibi oldu ama aldırmadım. Siz ön koltukta hararetli bir şeyler konuşuyordunuz, belki de tartışıyordunuz. Kimsenin benimle ilgilenecek hali olmadığını anlayınca usulca uzandım olduğum yere.

qmatic

scapegoat35 | 21 May 2010 10:55

hemen hemen hepimizin aşina olduğu bir cihaz. bankalarda bulunur(çoğunlukla). gidip, düğmesine basıp sıra numarasını alır ve bekleriz.

ilk çıktığında amacı insanları kuyrukta bekletmemek, kalabalık şubelere gelen insanların sıra numarasını alıp diğer işlerini de halledebilmesini sağlamaktı. çok faydalı bir uygalama idi. idi diyorum çünkü artık sinir sistemini yıpratan bir hale geldiler. özellikle bazı bankalar, kapitalizmin tüm gereklerini yerine getirme pahasına bu aleti de ona uygun hale getirdiler.

banka müşterisi değilseniz, normal bir sıra numarası alıyorsunuz. bu en sade vatandaş durumu. şimdi yavaş yavaş paranın gücüne doğru yol alalım.