bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

TV ve Bir Günüm

absynthe | 13 July 2010 15:50

Bu sabah erken kalktım. Vaktimi yürüyüş, sabah sporu gibi şeylerle harcayacağıma televizyonun düğmesine dokunayım dedim. “Sabah haberleri” karşıladı beni. Hande Yener’in mayoyla çıktığı konser, dünya kupasını kimin aldığı, ahtapotun nasıl da bildiği gibi çok gerekli bilgilerle nöronlarım ışıl ışıl yanarken, baktım diğer kanalda doktor programı başlamış. Şu sıralar benim favorim. Bir an fark ediyorum ki her yerim hastaymış. Onu düzeltmek için şundan, başkasını düzeltmek için bundan yemem gerekiyormuş, hemen alışveriş listeme ekliyorum. Evlilik programlarına da şöyle bi göz attıktan sonra(yaz mevsiminde inanılmaz bir azalma gösterdi-canım sıkılıyor), yemek programlarına doğru süzülüyorum. İlle de dini kanallardaki yemek programları, sanırım onlar eşlerine daha iyi gözükmek kaygısıyla daha iyi yemekler hazırlıyor.

Gezerek Para Kazanmak Artık Hayal Değil !!!

firatocal | 13 July 2010 14:50

para para para
para para para

İngilizce veya yoga öğretmenliği , hemşirelik , bakıcılık , cruse gemi direktörlüğü , seyahat bloggerlığı … Zaman zaman farklı şekillerde karşımıza çıkan bu mesleklerin bu güne kadar hiç bilmediğinizi düşündüğüm bir ortak yanları var.. Hem gezmemizi hem de bundan para kazanmamızı sağlayan meslekler olmaları… Hayal gibi görünen bu fırsatı bize sunan mesleklere hiç de bu gözle bakmadığınızı düşünüyorum…

gezerek para kazanmak hayal değil
gezerek para kazanmak hayal değil

İngilizce öğretmenliği özellikle Japonya ve Güney Kore gibi Uzakdoğu ülkelerinde çok talep görüyor.. Tabiki TOFEL benzeri özel bir sertifikanız olması koşuluyla…

yoga öğretmenliği
yoga öğretmenliği

Yoga öğretmenliği ve özel masörlük ise , İsveç , Tayland , Endonezya gibi ülkelerden alınan özel eğitimlerle bir çok Avrupa ülkesinde iş imkanı yaratıyor…
Bakıcılık öğrencilik yıllarının popüler mesleği olsa da , profesyonelce ve tam gün olarak ilgilenildiğinde , hem iyi bir gelir imkanı sunuyor , hem de çok sayıda ülkeyi gezme fırsatı yaratıyor…

cruise gemisi
cruise gemisi

Ama herhalde en keyifli iş fırsatlarını cruse gemi direktörlüğü ve blogger yazarlığı sunsa gerek… Çünkü , sırf eğlenmek için tasarlanmış , rüyalarda görülebilecek bir cruse gemisi içinde , insan hayallerinde karşılaşamayacağı imkanlarla buluşabilir…
Blogger olarak gezdiği yerleri de yazarak dişe dokunur bir gelir kapısı yaratan gezginler de son derece şanslı insanlardan sayılabilir kanımca…

BİR ‘İÇ’İMLİK SANAT

il mare | 13 July 2010 10:07

Günümün pek çok anında kendi filmimi çevirdiğimi,kendi romanımı yazdığımı, kendi oyunuma replikler düzdüğümü fark ederim.Kendi romanım,kendi filmim derken, başrolünü benim üstlendiğim bir eseri kastediyorum,ben yazmasam da olur yani,hatta hiçbir şey yapmayıp öylece hayatıma devam etsem de olur; ama maalesef beni konu edinecek henüz bir gönüllü çıkmış değil.
Kısaca,her hayat bir romandır deyişi, kendi halimi süzdüğümde epey anlamlı gelmeye başladı, kendi hayatımın sadeliğine ve birçoklarına kıyasla, anlamsızlığına rağmen.

Kendimle yalnız kalıp, her hareketimin altındaki düşünce baloncuklarını kafamın üzerinden çıkardığımda anlıyorum sinema ya da insanı yansıtan diğer tüm sanatların nasıl kuvvetli ve kutsal bir şey olduğunu.

bilmeyenler tatsın diye..

nazokiraze | 12 July 2010 19:32

Kumato Akdeniz domatesi olarak bilinen kırmızı yerine rengi kahverengi olan domatesin adı. 70 li yıllarda Luis Ortega tarafından İspanya’da keşfedilen Kumato’nun oldukça sağlıklı olduğu ve ülkemizde rahatlıkla yetiştirebileceği belirtiliyor. Kumato sadece Antalya’da yetiştiriliyor.

Kayınvalidemlerin köyünden gelirken getirdikleri benim ısınamadığım, onların bayılarak yediği üvezden bahsedeyim. Buruk bir tada sahip üvez kış hastalıklarına çok iyi geliyor ve tıpta kullanılıyormuş.

Patlıcan reçeli tatmıştım ama domates reçeli hiç yemedim, yiyenler anlatsın, denemek isteyenler buradan denesin sonucunu yazsın bakalım nasıl olacak. Domates reçeli bana biraz uzak gibi geliyor.

Geçen yıl görümcemin eşinin memleketinde öğrendiği ve bayıldığım firik (firik,frig) pilavını mutlaka denemelisiniz.Etlisi de oluyor, sadesi de.Firik bulguru veya tahılı denen yeşil renkli bir bulgurdan yapılıyor.

Yüzyıllık Bir Kan Davası: Guelfo ve Ghibellinolar

YasinTekin | 12 July 2010 18:17

Guelfo ve Ghibellinolar, Orta Çağ İtalya’sında doğan ve yüzyıllarca bu coğrafyada yaşayan insanların hayatına etki etmiş siyasi bir kamplaşmadır. Tarihin gördüğün en uzun ve en vahşi kan davalarından birine imza atan bu iki gruptan Guelfolar Papa yanlısı, Ghibellinolar ise Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu taraftarıdır. Ancak savundukları ve uğruna mücadele ettikleri şeyler zaman ilerledikçe nitelik değiştirir gibi görünmektedir. Çekişmelerinde çoğu zaman asıl neden tamamen şahsi çıkar meseleleridir.

Asti (İtalya) şehrinin Guelfo ve Ghibellino aileleri.
Asti (İtalya) şehrinin Guelfo ve Ghibellino aileleri.

Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından İtalya’da ortaya çıkan otorite boşluğu coğrafya üzerinde tahakküm oluşturmak isteyen güçler arasında büyük bir mücadeleye neden olmuştur. Bölge coğrafi olarak Hıristiyanlığın ve Kilise’nin merkezi olmakla beraber imparatorluk da zaman zaman bölgede önemli bir güç olmuştur. Ancak İtalya’nın şehir devlet şeklindeki örgütlenmesinde Kilise ve imparatorluğa ek olarak yavaş yavaş gelişen burjuvazi kesim tarafından da finanse edilip örgütlenen Guelfo ve Ghibellinolar tarihte eşine az rastlanır katliamlara neden olmuştur.

İbn Butlan'ın Takvim es-Sıhha adlı eserinde İtalyan köylüleri
İbn Butlan’ın Takvim es-Sıhha adlı eserinde İtalyan köylüleri

Bu üç siyasi gücün dışında hizipleşmeyi kuvvetlendiren en önemli etken İtalyan şehir devletlerinin daha sonra dünyayı etkileyecek olan kendine has dönüşümüdür. Orta Çağ’ın en karanlık dönemlerinde bile belirli bir gelişmişlik seviyesini tutturan Venedik, Milano ve Ceneviz gibi kentler 11. yüzyıldan başlayarak 16. yüzyılın sonuna kadar dünyanın en önemli cazibe merkezleri haline gelmiştir. Bu yüksek potansiyeli destekleyen elverişli iklim şartları ile İtalyan zanaatkârların ticari başarıları yarımadanın her tarafına yayılan bir canlılık ve dinamizm getirmiştir. XIII. yüzyıl itibariyle İtalyan yarımadasının kuzeyinde bulunan Venedik, Milano ve Ceneviz’de 100.000 dolayında insanın yaşadığı tahmin edilmektedir.

2010 GÜNEY AFRİKA dÜNYA KUPASI ‘ NIN UNUTULMAZLARI…

firatocal | 12 July 2010 17:25

Güney Afrika ‘ da düzenlenen 2010 Dünya Kupası ‘ nı geride bıraktık.. Rüzgar gibi geçen bir aydan sonra tadı damağımızde kalmış maçlarla şimdiden dört yıl sonraya Brezilya ‘ da yerlerimizi ayırttık… Bu dünya kupasına damgasını vuranları satır başlarıyla hatırlayıp Güney Afrika ‘ ya selamlarımızı yollayalım…

Başımızın tatlı belası , 2010 Güney Afrika hatırası , kör olmayasıca Vuvuzela
Başımızın tatlı belası , 2010 Güney Afrika hatırası , kör olmayasıca Vuvuzela

* Ah vuvuzela , vah vuvuzela…
Artık tüm futbolseverlerin korkulu rüyası , adını duyanların bile tüylerini diken diken etmeye yeten vuvuzelalar , zaman zaman maçların bile önüne geçerek , en çok konuşulan kupanın unutulmazları arasına girmeyi başardılar… Eeee ne de olsa reklamın iyisi kötüsü olmaz derler… Vuvuzelalar , tüm kupalar içerisinde Güney Afrika 2010 ‘ u ilelebet hatırlamamıza neden olacaklar…

İyiki elendin İtalya...
İyiki elendin İtalya…

Fransa Milli Takımını eline yüzüne bulaştıran Domenech
Fransa Milli Takımını eline yüzüne bulaştıran Domenech

*Eski Şampiyonların fiyaskosu…
Daha kupanın ilk turunda önceki dünya şampiyonları İtalya ve Fransa ‘ nın sansasyonel bir şekilde kupaya veda etmeleri futbolseverlere ilk şoku yaşattı… Aslında oynadıkları – daha doğru bir deyimle oynayamadıkları – futbolları sebebiyle beklenen bu durum , diğer turların selameti ve keyifli geçebilmesi açısından daha hayırlı bir sonuç doğurmuş oldu… Mücadeleden uzak , kaşarlanmış ve doymuş anti futbollarıyla Ne İtalyanlar , ne de Fransızlar bir üst turu haketmemişlerdi… Özetle futbol ilahlarının bu hakkaniyetli davranışlarını gönülden alkışladığımı söylemeliyim…

Total futbolun iki devi : Hollanda ve İspanya...
Total futbolun iki devi : Hollanda ve İspanya…

*Yaşasın takım oyunu , yaşasın total futbol…
2010 Dünya Kupası ‘ nda gördük ki , Şampiyon İspanya dışında Hollanda ‘ da kupayı kazanmış olsaydı , kesin olan total futbolun kazanacak olmasıydı… Maçların başlamasıyla gemilerini kurtaracak kaptanlar olarak bakılan yıldızların bir bir evlerine dönmeleri futbol adına birşeylerin değişeceğini müjdeler gibiydi… Rooneyler , Ronaldolar , Ronaldinholar televizyonlarının karşısına geçtiğinde , takım futbolunun galip geldiğine , orta sahanın anahtar rol oynadığı toplu hücüm toplu defans anlayışının ve ayağa kusursuz pas ilkesinin modern futbola damgasını vurduğuna şahit olduk… Yani herkes anladı ki , savunmayı ve presi bilmeyen futbolculardan kurulu takımlar kaybetmeye mahkum…

Büyük Doğup Küçülenlerin Hikayesi

bilisikbey | 12 July 2010 15:41

Küçüktük tek kaygımız yakalanmaktı.Neyden mi? Ziline basıp kaçtığımız mahallenin bakkalından , meyvalarını aşırdığımız çiftçi amcamızdan, peşimizde koşturan cami hocamızdan ve en çokta adına sevda dediğimiz kızın babasından.Haşare derlerdi bizim gibilere.Haşare neydi ki? Hemen sözlüğe bakıyorum.Hastalık taşıyan zarar verici böcekler.Hadi be!! Bir meyva çaldık, bir şaka yaptık e birde masumca sevdalandık… Bu mudur zararınız ziyanınız?? Ya siz? Bire alır 10 a satarsınız.Birbirinizi kandırmayı kar sayarsınız.Camide söz verir, avlusunda unutursunuz.Ve bütün aşklar sizin için potansiyel sex çağrışımıdır.Helala haram değil.Harama azıcık helal katarsınız ki.Namusunuzu ahlakınızı övebilecek bir kapınız olsun.Nezaman vicdanınız tırı vırı ederse girip o kapıdan kirpiklerinizi ıslar sonra dönersiniz tekrar yaşadığınız bataklığa.Herşeyiniz bedava.İçinizdeki sapık,tefeci,dolandırıcı,acımasız kişilik.Milli bayramlarda Hasan Tahsin’e dini bayramlarda Hz. Ömer’e dönüverir.Dönüverir işte dönme dolap misali.Sen harici herkesin yalan söylemesine,dolandırıcılık yapmasına,adam vurmasına,zina yapmasına,sövmesine karşısındır.Çünkü bunlar kötü şeyler!! e sen neden ayrısın?? Ben yaptıysam kesin bir bildiğim vardır…Büyük amcalar benimde bir bildiğim var.Küçük dediğiniz bizler sizlerden çok büyüğüz.Sizlerden daha mantıklıyız.Haşarelik sandığınız o yaptıklarımız varya işte onlar bu dünyada hala daha masumiyeti , insanlığı , doğruluğu yaşatmaya çalışan davranışlarımızdır.Oysa siz evet siz… Haşeresiniz.Hayatın kanunu diye bahsettiğiniz herşey ahlakımıza , insanlığımıza zarar veriyor.Tüm dünyaya zarar veriyor.Biliyorum güneş işinize gelmeyen okadar gerçeği size gösteriyorki.Görmemek için gözlerinize perde çekiyorsunuz.İşte bu sizsiniz büyük doğuyor, gittikçe küçülüyorsunuz.Sanırım hiç büymüyeceksiniz.Yinede dua ediyorum.Yüreğiniz tekrar masum ve temiz olabilsin diye.Sevgiler…

Adile Naşit: Uykudan önce ile uyuyan jenerasyonun bir taneciği

suleceizler | 12 July 2010 13:44

Adile Naşit,Nam-ı değer Adile teyzemiz 17 Haziran 1930 yılında dünyaya gözlerini açmıştır.Tiyatrocu bir aileden gelen Adile Naşit’in babası ünlü Komik-i şehir naşit , anneside bir Ermeni tiyatro sanatçısı olan Amelya Hanımdır.Aynı zamanda abisi olan Selim Naşit Özcan da tanınmış bir tiyatrocudur.1950 yılında hayatını birleştirdiği eşi Ziya Keskiner’de bir tiyatro sanatçısıdır. Adile Naşit sahnede Keskiner soyadını hiç kulllanmamıştır.Babasının vefatından sonra okulu bırakan Adile Naşit, 14 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları,Çocuk Tiyatrosuna girdi. 1961’de Eşi Ziya Keskiner ve abisi Selim Naşit Özcanla birlikte Naşit Tiyatrosunu kurdular.Tiyatro bir müddet sonra dağıldıktan sonra Gazanfer-Gönül Ülkü Özcan tiyatrosunda 1975 yılına kadar görev aldı.

Boşversene..

pillibebekkuyuda | 12 July 2010 13:40

Kuru bir yaprak buldum bugün, kendiliğinden dağıldı ellerimde..
Kaç gece sarhoş olmuşum sevişmeden önce,kaç gece sarılmışım, karanlık gölgelerine..
Kaç kez boşalmış ruhum, yine senle doldurmuşum, sayamıyorum.
Kaç kez kendime geldiğimde sensizlik tokadıyla bayılmışım.
Rüyalarım siyah beyaz benim, sadece sen kırmızısın.
Boyadım seni, siyahsın artık..
Ruhumu boşluğa bıraktım..Yükseklik korkum geçti birden.
Uçacağıma inanmazdım, konamıyorum şimdi..
Senden uzak kalacağıma nefessizliği tercih ederdim, adresi ben de bilmiyorum bugün..
Ben ne vurgunda öldüm, ne kazada..
Onların adı var, benim adım yok
Sensizlikte yok oldum..
Hissetmemeyi istemezdim hiç, kötü değilmiş meğer. Yaralarım kapandı birden.
Şiir yazmıyorum,şarkı söylemiyorum artık..
Derinliğimde kayboldum şimdi, niye istemişim ki seni.
En iyi ressam benim, kendime sevda çizmişim..Sen bensiz yaşarken, bir terzinin dükkanında kendime çaresizlik biçmişim..
Bir sürü güzel çaresizliklerim var şimdi..
Ödülüm sensizlik, iyi duruyor üzerimde..

Bir beden var, ama yürek sesi duyulmuyor artık.
Hey, resmini çekiyorlar, gülümse bana, gülümse tüm yapmacıklığınla hayata..Elde kalan onlar olacak. ”Çok mutlu” desinler..
Her resimde en çok ben gülüyorum artık..

Yanıma mı geleceksin, arada bir istasyon mu var..

Boşversene..

osmanlı’da mor çatı: hatuniye tekkesi

nazokiraze | 12 July 2010 12:24

Eyüp Sultan yakınlarında Gümüşsuyu Caddesi’inde yer alan Hatuniye Tekkesi (diğer ismi ”Karilar Dergâhı”) onsekizinci yüzyılda yapılmış, dönemin zor durumda kalan kadınların sığınabildiği bir tekkeydi. On dokuzuncu yüzyıl başlarına kadar çeşitli hizmetler verdi, buraya sığınan kadınlara çeşitli zenaatlar öğrenir, paralarını kazanırlardı.

Geçtiğimiz yıllarda keşfedilen tekke (Kurtuluş Savaş’ında silah deposu olarak kullanılmış) Seyip Hasan Efendi tarafından yaptırılmış ve kadınlar için sığınma evi kullanılırken, ihtiyaç sahibi yaşlıları da barındırmış.İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon çalışmaları başlatılan tekke Tarihi Mirası Koruma Vakfı tarafından korunmaya alındı.