bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

yazar olamamak ve kötü yazı yazabilmek üzerine…

firatocal | 13 August 2010 12:47

bugüne özel canım inanılmaz bir iştahla kötü yazar olmak istedi… öylesine kışkırtıcı döktürmüş ki arkadaşlarım.. dayanamadım ben de yazamamayı ve yazar olamamayı yazmak istedim… ama şimdiden söyleyeyim yazım gerçekten kötü olacak.. lütfen ” sen zaten öylesin eleştirileri ” düzülmesin…

birkaç gündür yaşadığım güçlükler sebebiyle günlük yazma alışkanlığımı kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldım… hem hayatın hay huyu hem de yaşadığım teknik problemler beni neredeyse yazı yazma alışkanlığımdan uzaklaştıracaktı…

düş

neceff | 13 August 2010 10:52

mutlaka masadaydın mutlaka benziyordun
biz böyle iyiyiz
biz böyle şans eseri güzeliz

-bu fotoğrafınızda çok güzel çıkmışsınız…sanki cehennem sizinle yazılacak

mizah dolu reerkarnasyon, şefkat dolu uzaklaşmalar
manifesto dolu bar kalabalığı
aşkı, su içmek için yatağa eğilen başından savıyordun
hepsiyle dolu nick cave
üzgün kemiklerini mutlaka zorluyordun

-aa siz de mi geceleri penguene sarılıp uyuyorsunuz…sizde mi gökyüzünü yeryüzü sanıyordunuz..

uzun cümleler kurmaktan ibraet tüm erkeklerin gece seansı..
birden bir film başlıyor odanın duvarında
onu da izlemeli, onun da hakkında konuşmalı uzun uzadıya

Mor külhani, kural tanımaz şair; Ece Ayhan

queennothing | 13 August 2010 10:07

Bir şiir; yazım kuralı olmayan; özel isimlerin baş harflerinin küçük yazıldığı, kelimelerin tersten okunuşlarıyla anlamlandırıldığı, yeni anlamların kazandırıldığı; bir üzerinden yüzlerce doğrunun geçebildiği ve tabii ki bir satırın başka başka manalara da çekilebileceği, ‘somutun somutu’, bazen vuran, bazen çarpan; Cemal Süreya‘lı, İlhan Berk‘li, Edip Cansever‘li, Turgut Uyar‘lı bir şiir. Gariplere, Garipçiler‘e tepki niyetine doğmuş; Pazar Postası ile filizlenmiş yepyeni bir hareket; İkinci Yeni Akım.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinin üzerinden 8 sene geçmişti ki, Anarşizm’e kayan tavırları yüzünden ne sol, ‘muhafazakar’ diye adlandırılan Osmanlı savunucularına yaptığı eleştirlerden ötürü ne sağ tarafından sevilen, 1931 senesinin 10 Eylül günü Datça Yarımadası‘nda İkinci Yeni Akım’ın önemli isimlerinden olan Ece Ayhan Çağlar dünyaya geldi. Aslen Çanakkale, Eceabat, Yalova Köylü olan Çağlar Ailesi, Çanakkale’de yaşamaya başladı. 1940 senesinde İstanbul’a taşınan aile, Ayhan‘ı Fatih’te bulunan Hırka-i Şerif İlköğretim Okulu’na yazdırdı. Liseyi, Taksim’de bulunan Atatürk Erkek Lisesi’nde tamamlayan Ayhan, şiir de yazıyordu. Yazdığı şiir, ilk olarak 1954 senesinde Türk Dili Dergisi’nde yayımlandı. ’54 ve ’55 senesinde Türk Dili, Varlık Dergisi ve Yenilik Dergisi’nde yayımlanan şiirler, sonradan Türk Şiiri’nde çok önemli bir yere sahip olacak Pazar Postası’nda ve Yeditepe Dergisi’nde çıktı.

Özelleştirme

sigortaciaxa | 12 August 2010 17:03

Özelleştirme

Özelleştirme dar anlamı ile, devletin bünyesinde olan işletmelerin özel sektöre satışını kestirmeden anlatan bir sözcüktür. Özelleştirme dünya üzerinde her ülkede gerçekleşen bir uygulamadır. Cumhuriyet’ten sonra elektrik, su, tramvay işletmelerini, limanları yabancılardan aldık. Devletleştirdik.( Kaynak: Güngör Uras ) Buraya kadar her şey güzel ancak ülkemiz bünyesinde yapılan özelleştirmelerde bir tuhaflık yok mu ?

Bence var ! Nedir bu tuhaflıklar ;

Bakıyoruz; Telekom’u özelleştiriyoruz. Neden? Zarar mı ediyordu? Şimdi dışardan bakan biri olarak hiçbir rakamını bilmiyorum ama mantık yürüterek Telekom’un zarar etmesi olası değil! Telefon hizmeti, internet , kablolu yayın gibi bir çok kalemde para kazanma ve ekonomiye katkı sağlama şansı var! Nite kimde ihaleyi alan arap şirketler birliği 2 senede verdikleri parayı çıkartıp, 3. seneye + ile başladılar. Bunları da gazetelerden okuduk. Beklide 1 senede artıya geçmişlerdir.

Gerçek hayattan bir kesit.(Şeytandan dost olurmu?)

zarifce | 12 August 2010 16:46

Yalandan yüzüme gülen bu dünyada, yolun yarısını bitirdim. Sonlara yaklaşırken düşündüm. Ne idim ne oldum? Hani derler ya “elini kaptıran kolunu alamaz” . Gerçek dostlarıma tavsiyem şeytandan medet ummasınlar. Şeytan işini bitirene kadar dost olur. İşte benim dostum da şeytandı.

Bildiğimiz mana da olmasa da teşbihte şeytanı aratmayan dostum. Ne zaman başım sıkışsa yanına giderdim. Her gitmemde beni boş çevirmez. Hatta ihtiyacımdan fazla para verir “uzun zaman sonra iki katı ile isterim veremezsen iki katını dörde katlar beş ile çarparım haa!” derdi ama yine de benim dostumdu. Ne zaman başım sıkışsa yanına giderdim. Dostuma güvendiğimden beni boş çevirmeyeceğini bilirdim. Beni çok sevdiğini biliyordum. Zaman ilerledikçe dostumun arkadaşlarından birkaçıyla daha tanıştım. Onlar da benim dostum gibiydiler. Ne zaman başım sıkışsa yanlarına giderdim. Beni hiç boş çevirmediler. Beni çok sevdiklerini biliyordum. Bu sevişmeler yıllar sürdü. Birbirimizi çok sevmiştik. Ta ki ben aldıklarımdan bazılarını dostlarıma geri vermede zorluk çekmeye başladım. Zaten borçluydum, birde dostlarım verdiklerini almada geciktikleri için zamanı kısmaya başladılar. Ve ilk dostumun dediği gibi beni dörde katlayıp beş ile çarptılar ve işlerinin bittiğini anladım. Dostluğumuz bitmişti. Aslında hata ben de idi onlarda değil. Şeytandan insana dost mu olur. Şimdi dostlarımın bana yardım ediyoruz diyerek verdikleri paraları üç, beş katı ile onlara geri ödemeye çalışıyorum. Elimden geldiği kadarı ile yaşadım. Eşim ve çocuklarımla, maddi imkansızlık belimi kırarken, bir elbiseyi iki yıl bazen de dört yıl giydik. Çocuklarıma istediklerini almaya çalıştım, elimden geldiği kadarı ile yaşadım. Çoğu zaman ağladım, sessizce ağladım, suç bende idi, başka yerde suçlu aramadım. Ama dostlarım beni uyarsaydı bu duruma düşmezdim. Belki kafam çalışmıyor, neden uyarmadılar. Şunu söylemeliyim, ben paramı hiçbir şekilde kumar, alkol, bar-pavyon gibi kötü yerlerde harcamadım. Ben paramla kardeşlerimin okumasına yardımcı oldum. Babam emekli maaşı ile kıt kanaat geçinirken, ben yardımcı oldum. Bu yardımların karşılığını aldım. Cebimde zerre miktar para kalmadığında işte o meşhur dostlarım imdadıma yetişti ve beni önce ihya ettiler sonra rezil. Şimdi dostlarımı bildiniz mi? Şeytandan farkları olmayan dostlarımı.Dünya için maddi anlamda bir şey düşünmüyorum. Kendime yetecek biraz param, ayağımı yerden kesecek bir araba ve başımı sokabileceğim bir ev. İşte benim hayalim bu. Bu hayal sadece benim değil herkesin hayali. Bir ev alabilir miyim?

saf intikam

kemalcanizm | 12 August 2010 15:28

Tetiği gerili bir silah gibi kaygılıyım
şeytanlar karşı bana
onlar beynimdeki urlarım

çünkü bilirler,
çığlıklarımla düşse toprağa ateş

zaman,
bir kısrağın gözlerinde benimle direnir

aynalar;
gölgelerimin raksına mahkum

onlar,
en soylu gülüşlerime zehirlenir..

panik defans

kemalcanizm | 12 August 2010 13:28

yıldızlarda yara izi
mekan;
çekilmiş jilet
yanına gökyüzü aralığı..

ve mağlubum kendi zindanımda
sırtlanların kahkahalarına karşı

şiir de ne
meçhul-ü istikbalde
bıçağıma yazdıklarım
hükümsüzdür dumanla

Düşün ve Zengin Ol!

ozanTi | 12 August 2010 12:04

Yeni bir kitap çıkmış piyasaya adı da “Düşün ve Zengin Ol” imiş. Yeni diyorum çünkü ben kitabı az önce mim nehri sayesinde farkettim. Ne zaman basılmıştır bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum aslında. Kim yazmıştır onu da bilmiyorum. Yazıyı tam yollayacakken baktım ve öğrendim Napoleon Hill diye birisiymiş kitabın yazarı. Hatta aynı adamın şöyle kitapları da varmış:

  • Başarının Anahtarıları
  • Huzurlu ve Zengin Olmak

Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım. Ben asıl diyeceğime geleyim efendim. Bu adamlar ne diyorlar? Düşünerek zengin olun gibi şeyler diyorlar. Peki nasıl olacak çok para düşününce çok mu param olacak? Ya da sadece düşündüğüm için bana Mehmet Emin Karamehmet, Sakıp Sabancı, Rahmi Koç servetlerini mi verecekler? Anlamıyorum, nasıl olacak?

blogger olmak yada blogger kalmak… işte bütün mesele bu…

firatocal | 12 August 2010 11:14

blogger olmaya karar vermek zor bir seçim zannederdim… meğer blogger olarak kalmaya karar vermek asıl zor olanıymış… onca koşunmaca arasında yazmaya fırsat bulmak inanılmaz derecede güç bir beceri… işi sadece yazmak olanlar çok şanslı… tüm dünya parmaklarının ucunda ve klavyesinin yada kağıdının başına oturduğunda onu oradan söküp alabilecek , yazmaktan vazgeçirebilecek tek dişi kalmış hiç bir canavarı yok…

sadece yazılarımı bloglarıma ve siteme girebilmek için hergün nasıl mücadeleler verdiğimi anlatsam bizimle dalga geçiyor diye kimsecikler beni okumaz ve dinlemez…

okullar açık olduğunda sabahın 7 sinde başlayan eğitmenlik maceramın akşam 5 buçağa kadar beni esir eden koşturmacası yetmiyormuş gibi , evdeki sevgili ailemi memnun etmeye çalışma telaşım üstüne kreması oluyor mücadelemin…

maddi kaygılar sebebiyle her ek gelir getiren vakit öldürücü işlere el atmamı geçtim , hafta sonlarında eşimi ve çocuğumu gezdirme yada yatılı bölge okulunda nöbet tutma veya evde kalıp birazcık internetimle haşır neşir olma arasında seçim yapmak alacağım kararların en zoru oluyor hep…

şimdilerde ise tatil koşunması çıktı başıma… genelde yazılarımı internete girebilme işimi herkesin uyuduğu çok geç saatlerde , yada ne bileyim sevgili bebeciğim Rüzgar ‘ ımın dinlendiği öğle civarı yaratabildiğim huzur anlarında gerçekleştirebiliyorum…