Canımı sıkmayan şey yok der gidersin,şu divanşu pencereşu oda..Dünya da vız gelir sanakendin de..Bilirim çeker gidersin..
Gitsen iyi olacak, gitmezsen n’olcak?hiçbir şey…………………………………………………
Kamaradaki adam ” Bir konyak daha belki açılırdınız”
“Benim bütün çivilerim sökülmüş, nefes almak gibi kötü alışkanlıklarım var. Bu yüzden gidemiyorum”
Kamarada bir Korsika havası çalıyor “Mais où sont passées les gazelles” şarkı da adam da sıkıcı..
” Bu adamın daveti de hiçbir şeyi değiştirmedi, konyak konyak! ne bu be?”
Rüzgar adamı iyicene şamarladı, kamaradaki adamdan da, sıkıldı. Ne yapmalı diye düşündü.
“Yürümek boş, bir kahveyemi girsem, orada düşünürüm”
Vazgeçti. Beyoğluna yöneldi “kazık” bir birahanede, karnını bira ve taze bademle doldurdu.. Bira midesinde ekşidi o vakit yeter dedi. İnsanlıktan çıkmama ramak kaldı uzamalıyım burdan..
İstanbul’da da Beyoğlunda da olmadığını farketti.. Bu hissi daha önce de yaşamıştı, berbat bir duyguydu;
İnsanın aklı vucudundan sıyrılırdı sanki!.
Artık rüzgar durmuştu.. Etrafındaki her şeyin buğulandığını, kanının ısındığını, saatlerdir çalan telefonunu açmadığını hatırladı..
Saat gecenin 3’ünü gösterdi.. Etrafa baktı herşey ne kadar kirli ve bıktırıcı idi, bıktırıcı değil de murdar. Her taraf illet saçıyor.İllet ve pislik..
Eskilerde olsaydı küfeci bir çocuk gelir, onu alır gideceği yere bırakırdı..