bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

bebek..

taha3045 | 29 August 2010 17:34

Çocuktum ilkokul bire gidiyorum , yavaş yavaş bana annen sana kardeş getirsin mi sorularına maruz kalmaya başladığımda anlamamıştım, bunlar benden izin istiyor ama bebek çoktan yola çıkmış zaten, bari bana sormayın.

Annemin karnı büyüdükçe daha çok tepesine binme isteğim oluyordu, zavallı kadın beni mi üzmesin, kendini ve bebeği mi korusun bilemiyordu.

Bir gün gidip kucaklarında kızkardeşimle geldiler, sonraki günler her sabah yastığımın altında çikolata, gofret gibi yiyecekler bulmamla geçti, neymiş efendim bunları bana kardeşim hediye ediyormuş, bende yedim .(gerçek anlamda yiyordum, farazi anlamda ise yemiyordum) Bir gün kalktım baktım ne çikolata var ne gofret, sakıza bile razıydım o bile yok, hemen koşa koşa gittim anneme bağırdım: Anne, yastığımın altına yiyecek koymayı unutmuşsunuz.

Koca Bir Asrı Deviren Basın Efsanesi: Yeni Asır Gazetesi…

firatocal | 29 August 2010 15:47

Ege Bölgesi ‘ nin lider gazetesi Yeni Asır , 116. yaşını kutladı… Koca bir asra sığmayan ömründe ne yokki… Yayın hayatına ilk adımını attığı 19 Ağustos 1895 yılında Selanik ‘ te başlayan tarihe tanıklık hikayesi , devrimlere önderlik yapan bir çizgide devam etti… İlk çıktığında adı sadece Asır iken , 22 Temmuz 1908 Çarşamba günü , ‘. Meşrutiyet ‘ in ilanını verdiği sayısıyla birlikte Yeni Asır ‘ a dönüştü… Harf Devrimi ‘ nin gerçekleşmesinden 20 yıl önce Osmanlıca logosunun altında latin harfleriyle Yeni Asır logosunun yayınına başladı…

Aynı önderliği dili kullanma biçiminde de sürdürerek Harf Devrimi ‘ nden 6 ay önce de Türk Alfabesi ile çıkmaya başladı… Basım tekniği ve teknoloji alanında da önderliği bırakmayan Yeni Asır , ilk farklı mürekkeple basımı 23 Temmuz 1909 da , dönemin en modern basım tekniği olan ” Rotatif ” ‘ e 14Mayıs 1930 ‘ da , Ofset baskı tekniğine 1967 ‘ de , bilgisayar destekli basıma da 1977 ‘ de geçti… Bu yükseliş trendi onu Ege Bölgesi ‘ nin gözü kulağı haline getirirken , tiraj rakamları o dönemin rekor düzeyleri olan 120 binlere ulaştı…

2000 yılında internet sitesini devreye sokan Yeni Asır , artık sadece Ege ‘ nin değil , tüm Türkiye ‘ nin en eski ve en güvenilir gazetesi olma özelliği ile yayın hayatını ” Nice 116 yıllara ” sloganıyla sürdürüyor…

çalakalem

mucizemsin | 28 August 2010 11:31

2007 yılından beri bir göçebelik yapışmış yakama bir türlü bırakmıyor. İzmir-Adana-Bursa derken şimdide güzel yurdumun güzide kentlerinden birine haziran ayı itibariyle kapağı atmış bulunmaktayım. Hazirandan beri de yerleşme teraneleriyle başım fena dertteydi. Ev bulmak dert depozitosu ayrı dert, ilk ay kirası, su, elektrik doğalgaz faturalarının üzerine alınması gibi bir yığın angarya iş. Tüm olumsuzluklara rağmen hallettim herşeyi. Bu arada da bir aylık yaz tatilim başladı. eeee sıfırı yükettiğim için tatil planlarımın hepsi suya düştü. Fakat daha okadar da düşmedik diyerek bir haftalık İzmir turumuz oldu tabi. Sonra da tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır misali atladık geldik babaocağına.
İşe başlama tarihi belli 25 Ağustos, sayılı gün çabuk geçiyor denir ya evet aynen öyle çok çabuk geçti. Tarih belli oluca tabi dönüş için hemen otobüs biletinden bile ucuz olmaya başlayan uçak biletinden aldım bir tane. Aldım almasına da bu bana dert oldu aldığım günden sonra. -neden dediğinizi duya gibiyim.- efenim açıklayayım. 12-13 yıldır memleketinden kilometrelerce uzakta yaşan ve yaşı kemale ermek üzere olan biri olarak hiç uçağa binmedim, binemedim. çünkü yüksekten çok korkuyorum. Hatta öyle korkuyorum ki, 13.katta oturan abimin evinde bile bifena oluyorum, yegenlerim pencereye veya balkona yanaşmasına bile tahammül edmeyip basıyorum çığlığı, kendim zaten yanaşamıyorum da. Açıkçası resmen uçağa binmekten tırsıyorum. Bir çok fırsatı da ucunda uçak yolculuğu var diye teptiğimi bilirim. aman aman hemde ne fırsatlar.
Sonunda korkuların üzerine gidilmeli psikolojisiyle uçak biletini edindim. Fakat gitme zamanı yaklaştıkça bende bir korku bir karın ağrısı bir kalp çarpıntısı derken bişeyleri bahane ederek gidişimi engellemenin tek çaresi olarak 15 günlük iş göremez raporu aldım. anlıyacağınız yine yapamadım, olmadı…Oysaki sadece bir saat dişimi sıksam olacaktı, bu sefer okadar çok yaklaşmıştım ki hedefe. Bayram tatiline inşallah…
Hatta şuan dudağımda uçuk bile çıktı desem inanır mısınız?

yüz tanı

massay | 27 August 2010 12:44

Gorki Parkı’ndan-
Gorki Parkı’ndan getirilen kızın yüzü tanınmayacak durumdaydı; buna rağmen, bir heykeltıraş ya da anatomi uzmanınca incelenerek eksik uzuvlar tamamlanabilirse, gerçek yüz ortaya çıkarılabilecek şekildeydi. Kızın tüm boyun kasları yerli yerindeydi ve sanki bir deriyle kaplanmayı bekleyen zarif birer kolon gibiydi. Pembe kas ağı, geniz boşluğundan çıplak diş etleri boyunca yayılmıştı. Düz şakak kasları, yanak ve şakak kemiklerini bir yelpaze gibi sarmıştı. Kaslar çene şeklini düzleştirmişti. Kas örgüsünü oluşturan bütün bu plaster pembe şerit ve şekiller hem kafatasının o çıplak halini biraz yumuşatmış hem de bir mumya kadar korkunç bir görünüm vermişti. Kızcağız, kahverengi cam gözlerini dikmiş öylece bakıyordu.”

En çok satan heyecan romanları serisinden olan
“Gorki Parkı” nda bir Sovyet Pataloğu, öldürülen kişilerden birinin yüzüne yeniden şekil vererek tüyler ürpertici üç cinayetin aydınlığa kavuşturulmasını yardımcı olur.

Kitabın yazarı Martin Cruz Smith’e göre konu, “ yüz tanımlayıcısı ” olarak bilinen paleontolog M.M Gerasimov’un ölmüş kişilerin hayattayken sahip oldukları yüzlerini araştırma çalışmalarından esinlenerek ele alınır.

Adli heykeltıraşlık veya yüz tanımlama olarak bilinen bu teknik, bir cinayet soruşturmasında çok önemli bilgiler sağlar.
Bilinen tüm yolların denenmesine rağmen kimlik tespiti başarısızlığa uğramışsa, yüz tanımlayıcılar çağırılır ve çıplak kafatasının fizyonomik biçimlendirilmesi istenir.

ARKANDA DENİZ

mavilikler | 27 August 2010 10:11

İstanbul’da olmak var!

Sabah yürüyüşe çıkmışsın. Dönüşte fırından ekmek alacaksın. Bu son derece sıradan görünebilecek durum, İstanbul’daysan olağanüstü bir şölene dönüşebilir.

Martılar da katılır işin içine. Deniz zaten hep vardır… Sonsuzluk katar her şeye. Küçücük bir hareket, önemsiz bir durum bile sonsuzluğun içinde başka başka anlamlara bürünür. Hiçbir şey yok olamaz sanki, fonda deniz varsa.

Hele o yosun kokusu… Ekmek falan silinir aklından. Kıyıda bir banka bırakırsın kendini. Önünde derya deniz… Sen de ondan bir parça olur, sonsuzlaşırsın.

SANAL TACIZ,TAKIP,SALDIRI(CYBER-HARASSEMENT,STALKING,BULLYING)

cellat erdem | 27 August 2010 09:28

Sanal taciz,takip ve saldiri birlikte ele alinan konular olmakla beraber aralarindaki iliskide cok gucludur.Aslinda bircogumuzun hergun karsilastigi bu durumla ilgili turkce kaynak hic yok ve bu konuya iliskin uzun bir arastirma sureci sonucunda ayrintili bilgililere ulastim ve ozet olarak sizlere bu konudan bahsedecegim.

Siber teknoloji bircok kisi tarafindan bilgi saglamak,iletisim ve eglence amacli kullanilmaktadir.Sanal taciz,takip ve saldiri konularini tek bir ad altinda birlestirip sanal zorbalik olarak adlandirabiliriz.Sanal zorbaligin tanimi ise genel anlamiyla refah toplumlarinda karsilastigimiz iletisim araclarini kullanarak iletisim icin zararli olabilecek uygulamalarda bulunmak olarak tanimlanabilir.Tanima ele alirsak kimlik,zorbalik ve iletisim teknolojilerinin uygunsuz kullanimindan bahsetmektedir ve bu konu suanda sandiginizdan daha buyuk zararlara sebep olmustur.Ilgili orneklere ornekler basligi altinda ulasabilirsiniz.

Sanal zorbalik sanal iletisim ortamlarinda giderek buyuyen bi fenomen ve bunu durdurabilmek icin hukugun,teknolojilerin,okullarin yada ailelerin yapabilecegi seyler az gorunuyor.Neredeyse hepimiz facebook,twitter, friendfeed gibi sosyal aglara uyeyiz ve sanal kabadayilik karsilasma olasiligimiz cok fazla hatta bircogumuz karsilasmisizdir.Bu yazimda klavye kabadayiliginin teoril altyapisindan bahsederken gelecekteki 2. yazimdada kurtulma yollari,karsilasmama yollari,karsilasma durumunda yapilacaklar hakkinda bilgi verecegim.Yazimda sanal zorbaligi cep telefonu ile (konusarak,mesajlasarak,resim ve videolar gondererek, cep telefonundan internete baglanarak)ve internete baglanarak(sosyal gruplara,sitelere uye olarak,chat,haber gruplari, e mail,web siteleri) yapilan sekliyle deginecegim.Zorbalik,predasyon,bir gruptan nefret etmek,kisisel gizliligin istilasi,taciz,takip,zararli konusma,siddeti icermekte,ayrica zararli maddelere erisimi icermektedir.Zorbalik icin giderek ses,resim,animasyon,video ve fotografcilik gibi kaynaklari icerek coklu iletisim formalari kullanilmaya baslanmistir.Sanal zorbalikta failin kimligini saklamasi daha kolaydir.Bu yuzden faili bulmak kimi zaman zordur.Sanal dunyada sosyla normlar ve kisitlamalarin etkisinin az olmasi bunlarla etkilesimin az olmasi insanlari kotu davranislara itmektedir.

Siber zorbaligin bircok turu vardir.En yaygin olanlari:
SIBER TACIZ SEKILLERI

Su bütün dertleri siler

hayalicindegecti | 26 August 2010 17:00

İlk adımın biraz çekingendir, sonra hızlanırsın, ama koşmazsın hiç. Sabahın köründe koşmak sinirine dokunur, hem zaten o enerji çoook gerilerde kalmadı mı?
Yürürsün yürürsün, hızla nefes alır verirsin. Son günlerin terslikleri, felaketleri tatsızlıkları, suratsızlıkları ise hep aklındadır:
Onu öyle yapmasaydım, neden ona öyle dedim ki? Kırılmıştır kesin.
-Hay Allah, kalp krizi geçirmiş ve 48 saat yaşamış sadece… İnanamıyorum onun öldüğüne, tamam kabul ediyorum, çok yakın değildik, ayda yılda bir bile aramazdık birbirimizi ama hala yaşasaydı keşke…
-Karşıdan gelen şu adamlar ve kadınlar da ne suratsız öyle? Olur mu ama yahu? Her gün bu parkurda karşılaşıyoruz. İnsan biraz gülümsemez mi?
-Ufff ya şu referandum ne olacak? Ya evet çıkarsa? Zaten kan uyuşmazlığın olan bu idarenin daha da ceberrutlaştığını düşünebiliyor musun?
-O zaman onun iş bulması daha da mı zorlaşacak? Zaten kimsenin ne ehliyete ne deneyime baktığı var, öyle değil mi?

Adımların gittikçe hızlanır, güzel bir rüzgar eser. Kendi kendine bir oyuna girişirsin, o suratsız kadına gülümsesem karşılık alır mıyım? Ah evet, hem öyle güzel gülümsedi ki. Hiç de suratsız değilmiş, dişleri de bembeyazmış. Hele şu yaşlı adam, gülümsediğinde en az on yaş gençleşti gibi…
Yürüyüşünün son dakikalarında nedense kafandaki bütün olumsuzluklar gitmiş, sihirli bir el bütün düşüncelerini değiştirmiştir:
-Ona söylerim, biliyorum seni ihmal ettim ama bunun sebepleri vardı derim… Seni aslında o kadar çok seviyorum ki derim. O da bana gülümser hemen.
-Biliyorum ölüm çok acı, ama ne yapabiliriz ki, yaşamın kanunu bu… Hiç olmazsa acı çekmemiş. Hem kaç yıl oldu bilmiyorum ama son görüşmemizde nasıl güldürmüştüm onu.

Ooo, yarım saat nasıl da akıp gitmiş sen yürürken. Heryerinden şıpır şıpır ter akıyor. Haydi koş şimdi kumsala… Kumlar nasıl buz gibidir. Ayakkabılarını, çoraplarını çıkarıp at bir kenara. Kumlara bas. Ohhhh nasıl serin…
-Aslında hayat çok güzel. Bu bana verilmiş bir şans, tek bir şans tamam mı? Ve bunu sonuna kadar değerlendirmeliyim.
-Yeni bir sayfa bugün… Bembeyaz yepyeni bir sayfa. Hiçbir şeye üzülmek zorunda değilim. Üzülmeyeceğim, söz.
-Amaan, referandumdan ne çıkarsa çıksın. Ben miyim yani o yükün altına giren? Sonuçta her toplum layık olduğu biçimde yönetilmiyor mu?

Uffff boşver bunları. Haydi at kendini suya…
Ayakların suyun içinde, haydi koş, iki adım sonra su derinleşir, kulaç atmaya başlarsın… Ne güzel, denizde günün bu saatinde sadece sen varsın, önce seni ürperten serin sular, saçlarını da ıslattığında sanki bütün dertlerini de söküp, siler atar.
Birazdan eve dönersin. Güzel bir çay demlersin, yanında domates, peynir ekmek, biraz da üzüm… Gazeteni alırsın eline…
Yaşamak güzel şey be kardeşim (*)dersin.