bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bankalar, kan emiciler!

hayalicindegecti | 19 September 2010 14:20

Aşırı mı geldi? Abarttım diye mi düşündünüz? Hayır, aynen öyle, hatta fazlası. Neden diyorsanız buyrun size bir gerçek hikaye:
Bir tanıdığım var, ismi lazım değil. İki yıl öncesine kadar iyi ücretlerle özel sektörde çalışırken, malum, iktidar partisi çok başarılı! ya, (hani ülke dev bir şantiyeye dönüştü breh breh breh), işsiz kaldı…
“E, ne olacak? Çoğumuz bu durumdayız , ya da hepimizin bu durumda yakınları, tanıdıkları var” diyorsunuz duyuyorum. Durun durun, işte ben de onların halini ya da gelecekteki hallerini anlatmaya çalışıyorum size.
Evet işsiz kaldı. Olağanüstü çaba göstermekle birlikte tam iki yıl boyunca iş bulamadı. Peki ölsün mü? Tabii yaşasın, ama nasıl?
Devam eden hayat demek, harcama demek… Yani kira, evin-mutfağın günlük masrafı, çocukların, eşin (çalışıyor ama memur maaşları malum) harcamaları. Eh, gelsin borçlanma… Bankalar bol keseden kredi dağıtıyor, hatta “sıfır faizli ihtiyaç kredisi” açıyor ya… Evet, borçlar kar topu gibi büyümeye başladı, aradan bir kaç ay geçti, aradı aradı hala iş yok, başvurular, doldurulan formlar, araya sokulan hatırlı dostlar, mülakatlar, biz sizi ararızlar vs vs iş yok… Önce araba satıldı. Biraz rahatlayacağını sandı ama ne gezer? Meğer o sıfır faizli diye sunulan krediler anasının nikahı değil miymiş… Gelen para kızgın tavaya su damlamışcasına uçtu gitti. İş aramaya devam… Yer demir, gökbakır… İş yok…
Dur bakalım dedi şu bankanın kredi koşulları daha uygun diyorlar. Oradan alıp şurayı kapatmalı bari… İş hala yok… Babadan kalan küçük bir arsa vardı onu satışa çıkarmalı... Eh, kızgın tavaya bir damla su daha… İş yok…
Efendim uzatmayalım. O bankadan bu bankaya… Satılan arsanınkini ona, şunu buna derken bıçak geldi kemiğe dayandı. Yapılan şey şu oldu… Beraberlik dağıtıldı, yakınım o yaştan sonra bekar bir akrabasının yanına taşındı, hayat arkadaşı da annesinin yanına gitti. Çocuklar yetişkindi, onlar da kendi yağları ile kavrulmak üzere arkadaşlarının yanına yerleştiler (bir yandan günlük işlerde çalışıyorlar.)
Evet, bıçak kemiğe dayandı demiştik değil mi? Ne oldu sonra peki? Yakınım kardeşi ile olan evinin yarı hissesini sattı, onunla da borçlarını kapama maratonua girişti… Kan emici bankaların kapılarını tek tek çalmaya başladı. Ona şu kadar, buna bu kadar… Ama mübarekler geciken borçlara öyle faizler tahakkuk etiriyorlar ki… Of of of… Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Üstelik telefonda (borç takip bölümleri şubelerden bağımsız, ancak telefonla ulaşılabiliyor!) söylenenlelerle, bankada karşılaşılan rakamlar birbirini tutmuyor. Hele hele kan emicilerin şu otomatik santralleri yok mu? Dakikalarca süren konuşmalar, onu tuşla bunu tuşla, tekrar başa dön, şu menüye git, sizinle müşteri temsilcimiz birazdan ilgilenecekler, şu anda hatta bekleyen dördüncü kişisiniz, olmadı baştan… Resmen çıldırtıyor adamı.
Eveeet bütün parası bitti, üstündeki mal varlığı sıfıra sıfır oldu… Hala iş yok…
Sonuç mu? Sonuçta yakınım bu koşullarda yuvarlanıp gidiyor, pardon yaşamayı sürdürüyor, tabii buna yaşamak denirse.
Bilin bakalım bu rezaletin yaşandığı ve de insanların hala yöneticilerine biat ettikleri ülke neresi? Bir ipucu, T harfiyle başlıyor ülkenin adı… Trinidad, Tobago… Hadi canım söyleyiverin neresi burası?

Mudjekeewis II

pillibebekkuyuda | 18 September 2010 20:08


Dilimde güzel bir şarkı

Doyamam söylemeye..
Bir adım, geri mi gitsem
Aniden durup,
yönümü değiştirip,
Rüzgara karşı daha hızlı mı koşsam

Kadın, şirket kartını genel müdürün masasına bıraktı..Bu anlayışın kendisine uymadığını, Bettina ile bir saniye bile birlikte çalışamayacağını söyledi..Yeni bir iş planı hazırlanmasını istedi. ”Yoksa” dedi..
Bu yoksada, ne çağlayanlar ne nehirler, okyanuslara dönüşüyor, tatlı meltemler kasırga olmuş herşeyi önüne kata kata büyüyüyerek geliyordu..
Hırs böyle birşeydi..Hırs bir hamurdu, istediğinde onu bir çiçek yapar, istediğinde böcek yapar karşındakine sunardın..

YETMİYOR ARADA BİR GELMEK, HEP ORDA KALMAK GEREK, DOĞDUĞUN YERLERDE FİLİZLENMEK

pillihafif | 18 September 2010 18:26

Küçüktüm… Yalnız başına evde kalamayacak kadar küçük… Babam uzaklara her gittiğinde gözyaşlarına boğulacak kadar küçük…

90’lı yıllardı acının ne olduğunu bedenimde ilk hissettiğim vakit. Yine birkaç yıl sonrasıydı güven duygusunun ne olduğunu, kaybetmekle anladığım sancılar… Hiç aşık olmamıştım. Aşık olmak lükstü yaşadığım hayata ve bulunduğum coğrafyaya o yıllarda. Çalışmalıydım. Çok. Sadece çalışmalıydım. Babamın yardıma ihtiyacı vardı. Çok yardıma…

Günler hızla ilerliyordu. Uzaklarda buldum kendimi sonra. Sonra mı? Hep uzaklarda…
Öteki uzağa hasret …

Türk televizyonlarının yarattığı son yıldız

kahramancayirli | 18 September 2010 16:08

80lerde Müjde Ar için deniyordu. 80lerin ikinci yarısından itibarense Hülya Avşar için. “Türk Sineması’nın son yıldızı.” Sonra özel televizyonların ortalığa saçıldığı 90lar geldi geçti. Peşinden kitle iletişiminin bambaşka boyutlara taşındığı 2000lerin ilk on yılı. Ve nihayet nur topu gibi bir yıldızımız oldu: Deşilmeye müsait, bol malzemeli bir geçmiş; kendine güvenmekten bir basamak daha yukarısı; ışıltılı bir duruş, medyanın her türlüsüyle Hülya Avşarvari bir ilişki, genelde sanatçıların çoğundan alışkın olduğumuz saygılı, “arkadaşlar da işini yapmaya çalışıyor”dan fazlası, yerine göre ters, bazen azarlayıcı, kimi zaman evin küçük, sempatik kızı modunda, oynadığı iki film, kaliteli sinema çizgisinin altında da olsa, artık yıldız o. Onun reklamında oynadığı patates cipsinin, deodorantın satışı önemli ölçüde artıyor. Günbegün, gitgide marka olma yolunda. Türk televizyonlarının yarattığı son yıldız. Beren Saat. Uzak, mesafeli, az röportaj, az görüntü ama bir vesileyle hep haber. Dizi çekimi için Çeşme’de kaldığı otelini değiştirmesi de haber, saçındaki beyaz tel de, … Birçok televizyon figürünün, sunucu, oyuncu, yapımcı,… “yenilerden kimi takip ediyorsunuz, beğeniyorsunuz” sorusunun direkt yanıtı.Yeni dizisi Fatmagül’ün Suçu Ne’nin tanıtım filminde Saat’in gölgede bir görüntüsü var. Bir an gerçekten dizide Hülya Avşar’ın oynadığını sandım. O kadar benziyor yani. Kim bilir, belki kaderleri de benzer, ne dersiniz? Çok tutan, kaliteli diziler, büyüyen hayran kitlesiyle birlikte herkesten daha da uzaklaşan bir oyuncu?

Hasan Sabbah ve Suikast Timi

runnaal | 18 September 2010 14:43

Zamanın tarih yazıcıları yaşadıkları çağ için “Bu dünyayı Nizam-ül Mülk yönetti, Ömer Hayyam yorumladı ve Hasan Sabbah korku saldı” olarak anlatırlar. Ben bu başlık altında, dönemlerine damgalarını vurmuş adamlardan Hasan Sabbah ve Fedailerini anlatmaya çalışaçağım…

İlk olarak Hasan Sabbah‘ı tanıyalım. Bu isimle ilk karşılaşmamı lisedeki tarih derslerinde oldu. Onu, o zamanlar İran bölgesinde Selçukluların başına musallat olan bir Şii lider olarak tanıdım. Bu isim her zaman bana sempatik geldi, bir de orası var. Neyse…

Hasan Sabbah kimine göre -yandaşlarına- çok büyük bir önder, kimilerine göre ise kötülüklerin kralıydı. Ama gerçek olan birşey varsa o da yaşadığı döneme damgasını vurmuş bir şahsiyetti. Hasan Sabbah’ın yapmak istediği, bulunduğu yerden tüm dünyaya korku salmak ve yönetmekti. Bunu yapmak için de kendisine körü körüne bağlı adamların olması gerektiğini düşünüyordu. Bu adamları elde etmek için ise inanılmaz bir plan yapmıştı.

Sarkastik soruya kısa cevap… Kutuplarda namaz meselesi…

kaankisisi | 18 September 2010 14:26

“Kutuplarda namaz kılınabilir mi? Kutuplarda yaşayan adam ne yapacak?”… İslam’la ilgilenen herkesin gün gelip de duyacağı kaçınılmaz sorudur. Ünlü yazar Edip Yüksel, “İlginç Sorular” isimli kitabında, kendisine gelen soruları “tutarsız sorular” , “komik sorular” , “artniyetli sorular” diyerek sınıflandırır. Elbetteki İslam, bilgi sahibi olmak kadar bunun kaçınılmaz yolu olan soru sormayı da teşvik eder. Kuran, ” … Bilmiyorsanız uzmanlara sorunuz.” (21:7) diyerek soru sormayı teşvik eder. Ancak “soru” kavramı temelde “nötr” olması gerekirken, cevabını baştan yönlendiren ya da “uman” pozitif ya da negatif “soruların” cevapları da Kuran’da benzer alaycı bir üslupla verilmiştir.