bildirgec.org

sonsuzluk hakkında tüm yazılar

Bağban…

gencay seysi | 21 December 2009 16:26

İki elimde iki nefes…
Portakal kokusu,
Işığın dokusuna, bir de,
şu gürültü,
Gözeneklerine…
Gelmişsin.
Yol ediyor gelişin…
Hoş beş,
İnşallah maşallah…
Bir sırt dönüyor.
Güvercinler uçmuyor,
Güneş batmıyor…
Hayat durmuş değil
Ve uzayıp kısalmıyor gölgeler.
Aynı hızda dönüyor semazen,
Aynı hızda başım.
Hepi topu bir gitmek işte!
-Elleri ceplerinde…-
Durgun bir denize girerkenki halkalar
Gözlerinin çevresinde yine.
Bilirim ki, aşk doludur cepleri.
Biliyor ki son kez dönüp baktığında,
Yeni bir bağ kuracak,
Toprağın eskisine
Bağbozumu mevsiminde bile!
Bir bakışla bağban olacak
Yeni eskiye…
El değmemiş fidelerinde
Kara bir pençe,
Kör bir makas gibi…
Gelecek…
Öyle biliyor,
Bilsin…

Sonsuzluk Varsa…

olcax | 17 September 2009 17:54

Sonsuzluk Varsa

Bu şiiri hangi kız arkadaşıma söylediysem, benim aşkım olmaktan vazgeçti. Sorunun nerde olduğunu hala bulmuş değilim. Gözler mi? sözler mi? derken, gözlerin yetmediği yerde sözlere başvurdum. Sonuç yine aynı. Dünya mı değişti yoksa duygusallık mı öldü. Bu kızların tek derdi para mı? Taha3045’e itafen

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…

| 21 December 2008 12:19

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…
Boş bir sandalı dolduran gölge, ben miyim? Etraf zifiri karanlık ve sadece mehtabın yansıması ile ağaçların gölgesinde, sakin akan bir nehirde yol alıyorum. Puslu havanın sis dalgaları üzerime gelirken, nehir hızlanıyor ve küreklerin ağırlığı ellerime çöküyor, acıyor ellerim, çok acıyor. Kabaran nehrin sularında boğuşan pençelerimi artık hissetmiyorum. Beynimde çınlayan, göğün haykırması mı yoksa şelalenin gürlemesi mi, ayırt edemedim. Hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, nehrin ejderha gibi dalgalarıyla kayalıklara çarpan sandal, yolun sonuna geliyorum. Birden bir ışığın belirmesi ile küçücük bir çocukken yaptığım resimlerdeki güneşin içinden geçiyorum, güneşin kavurucu sıcaklığı buz gibi olan yanağımı yakıyor. O da ne okyanusun tam ortası, nasıl geldim ben buraya derken sandal su alıyor. Masmavi bir su sızıntısı doluyor ayaklarımın altına ve ben yine üşüyorum. Kurtulmak için koyu maviye bakarken dipte beliren devasa gölge, soğuk okyanus sularını yüzüme çarparak bana bakıyor. Üç kollu, dişleri öne doğru ve yedi boynuzlu kamburumsu sırtı olan yaratık. Birde ortalık siyah beyaz kesiliyor gözüme ve gözlerim tabiri caiz ise yuvalarından çıkıyor, zıplıyorum ve birden açılan gözlerimle etrafa bakınıyorum. Kaybolmuştu yaratık, sağıma baktım birde soluma, kimseler yoktu etrafta. Bir oh çeken ben! sanki karşıki dağlar beni duyacak derken arkamdan gelen gürlemeyi duymuyorum, hayır duymayacağım. Dönemiyorum arkamı, bende tık yok, “nutkun mu tutuldu” diyeceksiniz ama tutulmamış, aniden dönecekken omzuma dokunan bir el üzerime doğru eriyor. Fakat dokunan el o kadar yumuşak ki bu yaratığın eli olamaz diye düşünüyorum. Birden gerçekten fal taşı gibi açılan gözlerim kapkaranlık odanın içine bakıyor. Yine mi diyecektim ki, “susadım” diyen bir sesle irkildim…

Evet, bu bir rüya idi, ama gördüğüm değil, yazdığım bir rüya.
Siz, hiç görmeden rüya yazmayı denediniz mi?
Hayata, hiç Sürrealist yaklaşanlardan oldunuz mu?

İyi düşün, hayatın iyi olsun.

srkncntrk | 27 August 2008 16:16

Yine bir gece vakti
Uzandım koltuğa düşündüm geçmişi
Daldım sonsuzluğa, anladım muhtacız yalnızlığa
Yalnız gelmiştik dünyaya
Nasıl da avaz avaz ağlamıştık
Neydi bu yakarış neden ağlamıştık
Dünya idi ağlatan bizi
Anne karnının huzur içindeki sessizliğinden
Bilmediğimiz gürültülü bir ortama çıkmıştık
Artık bir cenin değil, insandık
Sorumluluk başlamış
Hayata ağlayarak merhaba demiştik
Derken büyüdük, öğrendik gülmeyi
Kimi zaman unuttuk neden geldiğimizi
Böbürlendik, hiddetlendik, isyan ettik.
Oysa ne kadar yanlıştı.
Şükretmedik, aksine oflar çektik.
Her of deyiş birşeyler aldı bizden
Yaşamın güzelliğini farkedemedik
Ben, sen kavgasına girip biz olamadık
Bizlik duygusuydu huzura kavuşturan.
Egoist düşüncelerdi ruhumuzu bozan
Para, Mal, mülk sevdasına kapıldık
Kimde çoksa ona el, etek açtık.
Bize hayat vereni unutuverdik.
Ama o bizi hiçbir zaman unutmadı
Hatta devamlı bizi izlemekte
Bunu bile bile nasıl günah işliyoruz
Zaten ne kaldı ki ecele
İyiliği düşün, kötülüğü men et.
Aldığın her nefeste.

Öyle..

Dejavuu88 | 17 July 2008 10:46

Hayatı çıplak gözlerle seyrederken gönül gözünü kör eden sen..Adının geçmediği yerde adımın da olmazdı, şimdi bir elin yüreğinin kapı kolunda. Hafifçe aralanıyor kapı ve olmak istemediğin yerlere huruç eyliyorsun..Sesli düşünüyorsun bir İstanbul’a bir de bana sebepsiz oluşunu. Sustuklarım gerçeğin ispatı, ümitten ümidi olmayan kozmopolit insan.. Yaşadıkça içerler, içerledikçe ufunet dolan kalbini salıverirsin Kaf dağının ardına. Gülümsemelerimiz ironik, alfabemiz retorik. Tesadüflerin zorlanışı tek silah, her ceza suç gerektirmiyor. Düşünmeden düşmüyor düşler izana. Karanlıklar açgözlü yetmiyor gece, o vakit ebediyete bırakıyorum bizi usulca; gün ışığı için.. Sen çalmaya devam et gitarınıGelecek yetersiz, geçmiş erişimsiz. Öyle bir an gelecek ki, hayatın yükünden usandığımda olmadığın halde kollarım sana uzanacak ve sessizce omuzunda ağlamak isteyeceğim. Bir gün aşkın bizatıhi kendisiyle tanışacağım, mış gibi yapmadan..

Döngü Deviniyor…

xmetisx | 18 March 2008 22:05

“ve yırtılmış bir tül gibi savrulup duruyor zaman”
Kayıpları çekmecelere kaldırmış, geçmişe teslim olmuş, sonrakileri acı gerçeklerden kışkışlamış…
Ağaçların yapraklarının ucundan ağladığını görüyorum, histeri krizleri içerisinde yüzen dünyaya bakmaktalar. Bileylenmiş hiçliğini son sözcükler, son haykırışlar duyar yoksunu olmayan… yapraklar şarkı söylemekten ziyade geleceğe ilişkin düşüncelerini söylüyor artık, susturulmuş bir coğrafyanın ağaçlarını susturamadılar bir türlü … nedense basit; bitmeyen çıkar ilişkileri… kuruyup düşerken her yeşil ağaç parçası son kez çığlık atıyor…
Bir avuç kumla oynuyor derisi bahtının rengi çocuk, başka oyuncağı olmadığından. Dünden kalma cinayetlerin katil zanlıları kovalamakta bu ufaklığı… ninniler mırıldanarak yaklaşmakta sulu boyayla siyaha boyanmış sarmaşıkları korkunç sonların… yavaşça ele geçiriyor… kaosun arasından görür gibi oluyorum, gözlerim acıyor

Dağınık Tuhaf Yazı

pilli pati | 12 December 2007 09:36

speed of light
speed of light


Kiminin işi bulut saymaktır. Kimininki ise bahar çiçeklerinin tomurcuklarını patlatacakları zamanı beklemek… Kimi izler bir salyangozun gezintisindeki ince salınımı, kimi ise karıncalarla iletişim psikolojisi üzerine sessiz sohbetlere dalar.

Onlar kar tanesinin türlü şekillerini karelere alıp sonsuzluk kütüphanesine depolayanlardır. Bazıları insanın kanını donduran bekleyişlerle, insan vücudunun açık havaya maruz kalmış, suda ya da toprak altındaki halinin doğaya karışma sürecini günlük tutar gibi not ederler. Kimisi köpekbalıklarının neden kanser olmadıklarını anlamaya çalışır, kimi ise balinaların neden baş aşağı uykulara daldıklarını…