“ve yırtılmış bir tül gibi savrulup duruyor zaman”Kayıpları çekmecelere kaldırmış, geçmişe teslim olmuş, sonrakileri acı gerçeklerden kışkışlamış…Ağaçların yapraklarının ucundan ağladığını görüyorum, histeri krizleri içerisinde yüzen dünyaya bakmaktalar. Bileylenmiş hiçliğini son sözcükler, son haykırışlar duyar yoksunu olmayan… yapraklar şarkı söylemekten ziyade geleceğe ilişkin düşüncelerini söylüyor artık, susturulmuş bir coğrafyanın ağaçlarını susturamadılar bir türlü … nedense basit; bitmeyen çıkar ilişkileri… kuruyup düşerken her yeşil ağaç parçası son kez çığlık atıyor…Bir avuç kumla oynuyor derisi bahtının rengi çocuk, başka oyuncağı olmadığından. Dünden kalma cinayetlerin katil zanlıları kovalamakta bu ufaklığı… ninniler mırıldanarak yaklaşmakta sulu boyayla siyaha boyanmış sarmaşıkları korkunç sonların… yavaşça ele geçiriyor… kaosun arasından görür gibi oluyorum, gözlerim acıyorSaatin tik tak larına soruyorum sonsuzluğa ulaşmanın yolunu… tek ve net bir cevap aldığım “sonsuzluğun parçasısın sen ve senin parçaların” sonsuz çarpı sonsuz diye kavga edesim geliyor huysuz, hala çocuk olan tavrımla… ve tekrar sanrılar… küller… yakılmışlığın genizimde sızıldamaları… döngü deviniyor…