bildirgec.org

özlem hakkında tüm yazılar

Aşkın Videosu…

hypatia | 04 May 2007 11:56

Uzun süredir çeşitli zamanlarda karşıma çıkan bir aşk videosunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Fazla söze gerek olmadığını düşünüyorum, herşeyi çok güzel bir şekilde anlatıyor çünkü.

İyi seyirler…

BİR UMUT…

admin | 30 March 2007 03:12

...............................
………………………….

Niye bekliyorum bu adamı? Kızmıştım, sövüp saymıştım oysa zamanında; şimdi aynı patlamaya düşmeyeyim diye içime bastırıyorum kızgınlıklarımı sırasında. Genede bekliyorum işte! Delice sevgilere düştüğüm, çok eski günlerdeki söndürülemez, ateşli tutkularla değil. Ne kadar görmezden gelsemde yeterince yaşamıştım o duyguları hem… İçime ısılar yayan özlemle bekliyorum işte o adamı!
İstediğin kadar küçümse, yadsı, isteksiz kalırmı bu özlem?Yalnızlığımdan kuşkusu mu var? Evet!!! Birilerini acılardan kurtarmaya yönelik çabalar arasında, çevremi acımasızca kuşatmış kişilerle sıksık yalnızlığa batsam da, içimde milyonluk yığınların, paylaşımların ateşli şenliğini taşıdım onsuzluğumda! Bir nevi kendimden kaçıştı belkide. Sonunda o görkemli savaştan uzak kalmanın ağırlığı nasıl olsa tam olarak çökemeyecek miydi? İçime yavaş yavaş. Çöktü sonunda. Gerçek yalnızlık böyle oluyor demek!
Çimdik atıp canımı yaksada, çöküntülere düşmemi, belkide çürüyüp gitmemi önlüyor bu adam benim! Savunmaya, kendimi korumaya zorluyor hep. Kendimi savunuyorum, öyleyse varım! Herşeye rağmen iyiki bu adam da var! Ama düşünmeden edemiyorum… Peki bu adam neden arıyor beni? Galiba banane… Bunuda o sorgulasın! Tek dileğim binbir düşmanlıkla acıların yankılandığı yeryüzü yuvarlağında kötü olan olmasın…Çünkü; bu kadar yıpranmışlığın üzerine birde hayatta iyi bilip, kabul ettiklerimizin kötüye dönüşmesi kolay katlanılır bir acı değil….

mevsim normalleri

puli | 17 February 2007 13:05

mevsimin yağmurunu, rüzgarını al ve gel bana. dökülen yaprağını, bulutların arasındaki cılız güneşini al ve gel. sevdiğimiz denizin kıyısında koklayalım gün batımını. dalga sesine ver sen saçlarını, ben ardında dans edeyim alacakaranlık sema ışıklarının. yokoluşunun altıncı baharında gel tam da. ne ben sorayım nerelerdeydin diye, ne mevsim, ne gök, ne ay.

sen beni bilirsin.şiir de yazmam, çiçek te almam sana. kavgalarım sebepsiz, kıskançlıklarım tutarsız, sevmelerim sınırsız sana. sen beni bilirsin. yokoluşunun üzerinden geçen altı bahara rağmen değişemedim ben. hala tutarsız hala sebepsizim. sen yoksun ya onlar bile çekilmez oldular. kendine tutarsız kendine sebepsiz bir adamım bolukta salınan. baharlara böyle anlam yükler mi hiç insanoğlu yoksa? sen bilirsin beni teni yumuşacık, bebek kokulu sevgilim. ne çiçek aldım ne şiir yazdım sana. denedim ama kızma hemen. komik oldu güldün, sonra yazamadım işte bir daha. çiçeklerse, onu hiç sorma.

Yalnızlığı Anla…

tissss | 17 January 2007 02:55

Ben çocukken, çok uzaklardan çok sevdiğim biri gelirdi zaman zaman. Öyle ki dünyalar benim olurdu o geldiğinde, babadan okulu asma izni güç bela alınırdı. Yanımda kaldığı o kısa zaman kırıntıları en sevdiğim şarkı kadar kısa gelirdi hep. Gitme vakti geldiğinde çıkamazdım uğurlamaya, anlamazdım çünkü neden gittiğini, iş? güç? arkada bekleyen biri?…anlayamazdım hiç birini, kabullenemezdim gidiş sebebi olarak. Seviyordum işte onun yanımda olmasını, onunla vakit geçirmeyi, yemek yemeyi, ufak bahçemizde top oynamayı ve saklambaç bazen…anlayamazdım niye gitmesi gerektiğini, anlatamazlardı bana. O giderken çıkamazdım uğurlamaya. Evin en arka odasına, dolabın arkasına saklanır kendimin bile duyamayacağı kadar sessiz, bir çocuğun gönlünün kaldıramayacağı kadar şiddetli ağlardım.

Aman bre deryalar

kopanisti | 09 January 2007 09:47

Çocukluğumdan beri tek tutkum deniz oldu, sonradan bu tutkulara başkaları da eklendi. Defalarca da aşık oldum ama bir sonra gelen eskisini unutturdu hep.Unutamadığım sadece son aşkım. Çünkü kavuşamadık O’nunla.
Denize de aşığım, ona sıksık kavuşsam da tükenmiyor aşkım.

Gene denizlere dönmeliyim, ıssız denize, semaya
Bütün istediğim bir gemi ve yolumu gösteren yıldız
Çark vursun, rüzgar söylesin, beyaz yelkenler çarpsın havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istediğim yalnız

Gelgelelim beni böyle denizlere çıkaracak bir teknem yok. En iyi tekne arkadaşının teknesidir deselerde yine de bir yelkenli teknem olmasını çok isterdim. Böyle arkadaşlarım olduğu için de şanslı sayılırım. Acaba emekli olunca bir tekne alabilecekmiyim diye de hergün düşünmekteyim.

sansürttürme şair abüü

crashera | 05 December 2006 16:50

ben bi’ oto tilkisiyim yüreği e 5
gerede bolu yolunda pirtlamişim mandalina anamdan
ilk çay molasinda
toz olmuş bi’tir tekeri altina birakip cibilligimi
kamyonun gölgesinde
çeyrek çig tanesi gibiymişim abüü
serçeler toplaşmişlar başima
kuşlar ansiklopedisi’nde resmimi aramişlar cirk cirk
yokmuşum
bozulup gaga yapmişlar
can acisi üz’re
otturmuşum minik ağzimi acil ingaaa durumu
bulunmuşum
saygiyla ve sevgiyle aniyorum
şiir bahanesiyle anami
anami ve
mutlaka ve mutlaka trafik polisi olan babami
belki de şöfördü eşşoğlu
reklamlara kanip seçiyo’du dizel yağ markasini
en azindan muavindi tahminim it
saygiyla ve sevgiyle
yetim’anede subiş’anede memiş’anede
tekmeyle düşüp yumrukla kalkarak
ana/baba kismi boş nüfus cüzdanimi
saygiyla ve sevgiyle kalaylayarak

SÖZ SENDEN AÇILDI ÖRT ÜSTÜNÜ

mavisu | 25 November 2006 04:49

Ben mi? Biliyorum, bekler miyim hiç!? Geceleri günlere ekler miyim!?Kavuşmak söz konusu olduğunda, yüzyıllardır insanoğlunun zamanlaması berbat… Bu sadece bizim sevdamızın sorunu değil yani, üzülme. Bir gün döneceksin belki, ama şimdi değil, çünkü bi gelsen gökyüzü taçlanır şu an; çünkü bi gelsen içim bayram yerine döner hala; çünkü bi gelsen, gökten üç elma düşer, masal mutlu bir son bulur. Oysa bilirsin sevdalar hüzünlü… Bir gün döneceksin belki; içimde kuraklık başladığında, o bile bittiğinde hatta!.. Bir gün döneceksin; sana inancımı yitirip vazgeçtiğim zaman… Bir gün döneceksin, tıpkı o şarkıda olduğu gibi “lakin vakit geçmiş olacak” Gökten yine üç elma düşecek payımıza ama, üçüde kurtlu çıkacak!.. işte o gün tarihe geçecek adımız, kaybedenler bilmem kaç…

her evin kendine has kokusu

saltukbozok | 31 October 2006 16:29

hani her evin kendine has bi kokusu vardır , ilk defa girdiğinizde sarar etrafınızı. hayal edin yeni tanıştığınız birisin evine ilk defa eveine davet ettiğinde kapıyı açıpta sizi içeri buyur ettiğinde beyninizib bir kenarına köşesine işler o koku. ne zaman o kokuyu duysanız o ev, o ev halkı aklınıza gelir. ev ister başka bi eve taşınsın ya da başka bi mahalleye ya da başka bi şehre; evin kokusu değişmez. içinde yaşayanlarla, eşyalarla beraber taşınırgeçmişe özlemdir belki bu kokunun anımsattıkları. geçmişe duyulan sonsuz özlembu özlem sadece kokuyla ilgili değilkdir hani. bazen bir melodidir, bazen kurumuş çınar yaprağıdır gözünüze çarpan, bazen dokunduğunuz yeşil kadifedir

Meftun Bir Zihinin Tek Meşguliyeti

serdar99 | 09 April 2006 17:11

Öğleden sonra seni özlemek, akşamüstü seni özlemek, seni düşünmek maksadıyla, bütün bir günü sana ayırmak.Günler de geçiyor, aylar da, yıllar da…Zaman hiç bi zaman bu kadar hızlı akmıyordu hayatımda, ama aynı zaman, seni düşündükçe duruyordu, akreple yelkovan yas tutuyordu.

Bu büyük savaş içinde, kendime tarihi kişilikler uyduryorum; bir gün napoleon oluyorum, bir gün sezar. Sonra sıkılıyorum bütün bunlardan, kendim olmaya çalışıyorum fakat başaramıyorum, çünkü bütün benliğimi,”kendim” kelimesinin taşıdığı bütün anlamları sende bıraktım.
“Sen” ile başlayan her cümle sonu meçhul bir sergüzeştin tehlikeleri gibi ürkütüyor beni. Aynı zamanda “sen” ile başlayan her cümle bu büyük aşkı, her seferinde daha büyük harflerle kazıyor zihnime. Ah bu ne büyük çelişki, ne büyük buhran…
Hayatta herşey bu kadar ızdıraplı değil, hayatta herşey bu kadar toz pembe de. Ama sen bu iki kavramı birleştiriyorsun, sana dair tüm hayallerimde. Ying ve yang farz-ı misal. Tüm kötülüklerimin sebebi sensin, tüm iyiliklerimi senin için yapıyorum. Lord Macbeth´in gölgesi düşüyor sanki ruhuma, korkuyorum sonumun benzemesine.

Bir uyku fakirinin hezeyanları ve öykü denemesi

escape | 07 February 2006 07:29

Geceyarısını iki küsür saat geçe uyandım. Bir saat boyunca tekrar uyumak için boşa uğraştım. Uykum kaçtı yine işte. O kaçıyor, ben kovalıyorum. Peki yakalayabiliyor muyum? Hayır! Ne zamandır şöyle deliksiz, derin bir uykuya hasretim. Beden yorgunluğum önemli değil de, beynim her zaman gereğinden fazla dolu. Öyle ülke meseleleri falan değil düşündüklerim. Karlı, buzlu yollarda yürümek zorunda kalmadan, günlük yaşantısına devam etme kaygısında olanlardanım işte.

Güzel bir müzik, mesela Apocalyptica ya da Gregorian ya da Bülent ortaçgil dinlerken Nazım Hikmet şiirleri ya da Kemal Tahir romanı gibi bişiler okusam? Müzik dinlemek çok iyi bir düşünce değil gibi, sessizliği hep sevmişimdir, bu saatte bu sessizlik sabit kalmalı… Karanlığı da sevmişimdir. Işığı ise, sadece gerekli olduğu anlarda karanlığa tercih ettim hayatım boyunca.