Ben çocukken, çok uzaklardan çok sevdiğim biri gelirdi zaman zaman. Öyle ki dünyalar benim olurdu o geldiğinde, babadan okulu asma izni güç bela alınırdı. Yanımda kaldığı o kısa zaman kırıntıları en sevdiğim şarkı kadar kısa gelirdi hep. Gitme vakti geldiğinde çıkamazdım uğurlamaya, anlamazdım çünkü neden gittiğini, iş? güç? arkada bekleyen biri?…anlayamazdım hiç birini, kabullenemezdim gidiş sebebi olarak. Seviyordum işte onun yanımda olmasını, onunla vakit geçirmeyi, yemek yemeyi, ufak bahçemizde top oynamayı ve saklambaç bazen…anlayamazdım niye gitmesi gerektiğini, anlatamazlardı bana. O giderken çıkamazdım uğurlamaya. Evin en arka odasına, dolabın arkasına saklanır kendimin bile duyamayacağı kadar sessiz, bir çocuğun gönlünün kaldıramayacağı kadar şiddetli ağlardım.Gidiyorsun…Çıkamam seni uğurlamaya, hiç uğraşma boşver anlayamam gidişinin sebebini. Sözler yok artık, işin kötüsü şarkılarda yok bugün ortalıkta. Hoş, burada olsalar da paylaşamam bu sefer acımı en dokunaklısıyla bile. Ama söz anlamaya çalışacağım gidişinin yalancı bahanelerini. Belki dolap arkalarına sığamayacak kadar büyüdü bu beden, belki utanır ağlayamam eskisi gibi ama titrer gene yüreğim aynı şiddette. Dedim ya çıkamam seni uğurlamaya, el sallayamam ardından git işte güle güle, şarkılar yoldaşın olsun ama gene de çok dönme sırtını onlara, güvenme gereğinden fazla, yıkılırsın benim gibi. Git işte güle güle, her şey gönlünce olsun, ama sen gene de güvenme gönlüne gereğinden fazla, yanarsın benim gibi. Git güle güle, senden tek dileğim gittiğin yerde yalnızlığı anla. Ve yalnızlığa güven gereğinden fazla, çünkü kimse yokken bir tek o var. Yalnızlığı anla….