bildirgec.org

hypatia

11 yıl önce üye olmuş, 12 yazı yazmış. 206 yorum yazmış.

Anlamazdın…

hypatia | 06 February 2009 18:18

Anlamazdın,

Anlamazdın, anlamazdın diye ne güzel söylemiş rahmetli Ayla Dikmen. Nur içinde yatsın.

Anlamazdın gerçekten ne istediğimi, belki de anlamak istemezdin. Belki de sen kendi dünyana bağımlılığının esiriydin. Kısaca sen buydun, senden hep bir el bekleyen ise ben. Belki belki diyerek. Hani derler ya sevgi verirsen sevgi bulursun diye, anladım bende ne kadar boş olduğunu.

Anlamazdın kalbimde seni koyduğum yeri, görmek istemezdin,
Anlamazdın içimde seninle olan huzurumu, paylaşmak istemezdin,
Anlamazdın hayalimde seninle olan mutluluğumu, boş boş bakardın sadece,
Anlamazdın başımın omuzuna ne kadar ihtiyacı olduğunu, yük olurdu hep sana,
Anlamazdın kelimeleri değil, sıcak bir bakışını istediğimi, ne var diye sorgulardı bakışların,
Anlamazdın eline, tenine dokunmanın bana verdiği gücü, anlasaydın ne var demezdin,
Anlamazdın karşılıksız kalmanın yorgunluğunu, fark etmezdin bile tükenmişliğimi,
Anlamazdın gözlerimdeki cansız bakışlarımın sebebini, hiç anlamak için bakmadın ki,
Anlamazdın mutsuz kadınların bakışlarının donuk olduğunu,
Anlamazdın kalbimin kırgınlığını,
Anlamazdın sana duyduğum sevginin hatırına herşeye razı olduğumu,
Anlamazdın hala hayalimde seninle yaşadığımı,
Anlamazdın o senin nasıl hüzün verdiğini,
Anlamazdın hayallerime başkasını sokmamak için savaşımı,
Anlamazdın hırçınlığımı,
Anlamazdın gözyaşlarımı,

Hüzün…

hypatia | 13 March 2008 09:52

Ya hüzünsün, ya hüznümsün…

Ya da hüzün benim. Ben olmuşum.

Tüm bedenimi kaplamış , kendimi alamadığım, içimden çıkaramadığım , içinden de çıkacak gücümün olmadığı bir hüzün. Öyle yoğun ki sanki bedenimi bile ayakta o yoğunluk tutuyor, hissettirmiyor, istetmiyor. Sadece gerekleri yapan teknolojik bir alet gibiyim. Nerdeyim, kimim, kim için ve kendim için ne ifade ediyorum bilmiyorum. Bildiğim bir tek şey var oda zorda olduğum.

Bir Erkeği Tanımak…

hypatia | 16 November 2007 15:56

Bir Erkeği Tanımak…

Aslında erkek veya kadın fark etmiyor. Bütün tanımakların özünde kabul edebilmek var koşulsuzca, kimliksizce, sadece ve sadece bir birey olarak görmek ve saygıyla karşılamak var. Erkeği veya kadını veya bir çocuğu. Belki de olmamız gereken anlarda ve durumlarda nötrleşebilmektir kısaca.

Kabul etmeliyiz doğalarımızın farklı olduğunu. Kabul etmeliyiz birbirimizi tamamlayacak şekilde rollerimiz olduğunu. Kabul etmeliyiz her erkeğin bizim kadar duygusal olamayacağını, bizim kadar hissettiklerini belli edemeyeceklerini… Yalan mı ki sanki ? Her kadın belli edebiliyor mu hislerini? Hiç mi soğuk görünen veya gerçekten olan kadın yok, hiç mi verdiğini anlayamayan kadın yok. Varrr hem de çok. Kadını da çok, erkeği de çok. Onun için ayrım yapmamak gerek aslında. Genel almak lazım ama yinede cinsiyetimizle hareket ediyoruz işte. Kabul etmeliyiz en basit fizik gücünden, ruh halimize, duygu selimize kadar aynı olamayacağımızı. Tabi bunların hepsi genellemeler, muhakkak istisnalar mevcut. Muhakkak erkek kadar güçlü kadınlar, kadın kadar duygusal erkekler var. Muhakkak hepimizin birbirimize göre kişiliklerimizin, yaşadıklarımız, çevrelerimizin yoğurduğu şekillendirdiği ve cinsiyetlerimizde oluşan betimlemeler var. Olacak ta. Topu topu iki cinsiz işte, KADIN ve ERKEK. Farklıyız yani farklı ama birbirini tamamlayabilecek bir farklılığa sahibiz. İşin güzel yanı da bu.

Bir Kadını Tanımak …

hypatia | 27 July 2007 14:33

Bir kadını her yönüyle tanımak…

Sevgi dolu kalbi, içindeki fırtınaları, çocuksu halleri, daha gelmemiş yaşlarının olgunluğu, aşkları, yalnızlıkları, cinlikleri, saflıkları, yalanları, itirafları, şehvetleri, vurdumduymazlıkları, takıntıları, rahatlıkları, içlerinde barındırdıkları farklı farklı kişilikleri ve saymakla bitirilemeyecek tüm yönleriyle kadınları tanımak.

Sevgidir ilk adım. Sevmekle başlar her şey. Sonra kabul edersin, parçan olur, bazen sen o olursun. İşte o zaman tanırsın bir kadını, hayatın tüm sırlarına bir anda girersin. Zorlu ama keyif dolu, gizemlerle dolu bir yolculuğa adım atmışsındır.

Yalnız Bir Kadın Olmak…

hypatia | 09 May 2007 09:40

Bu gece, kulağımda ki “Camdan Kalp” şarkısının hüznüne, mail kutuma gelen Sayın Ahmet Altan’ın yazısından bir alıntının, kalbime verdiği sızı eşlik ediyor.

Gözler, tüm gerçekleri söyleyen ve baktığınızda acı ve mutluluğu görebileceğiniz, duyguların saklanmasının en zor olduğu yerdir. Hele ki bir kadının gözlerinde…
Zihnimin kabul ettiği tek gerçektir, mutlu ve mutsuz kadını gözlerindeki ışığın ele verdiği. Mümkün değildir ki sevgiye doymuş bir kadının gözlerinin içinin parlamaması, şevk ve heyecan dolu olmaması, enerjisi ve kahkahası ile gururla gezinmemesi. Ne acıdır ki, sevgiye hasret bir kadının gözlerinin feri sönmüştür. Bakışları donuk ve hissiz olabilecek kadar tepkisizdir. Tüm heyecan ve isteklerini yitirmiş, ertelemiş ve hatta unutmuştur. Amaçları da, kendi ben’i gibi kaybolmuştur. Sadece ve sadece yaşamın gereklerini yerine getirmek için hareket etmeye başlamıştır. Kırgın ve kırılgandır. Artık yıkılmış umutlarını bile hatırlamamaktadır.

Çözülmeler… Gelsin Bakalım…

hypatia | 04 May 2007 16:59

İtiraflarrrr...
İtiraflarrrr…

ÇÖZÜLMELER…

Evet sevgili hafif ailesi,
Sevgili arkadaşım @mosaicus ile yaptığımız yazışmaların bir yerinde, mosaicus “kendi kendimi çözmeye çalışmaktan yoruldum.” dedi ve karşılıklı bu işi masaya yatırmaya karar verdik. Dedik biraz geyik olsun. Yapalım bir açık oturum…

Sevgili @mosaicus, ilk önce kendisi talip oldu bu işe. Siz sorun ben söyleyeyim. Rahat adamımdır, alınmam, yazar sensin yaz bir yazı başlayalım dedi.

Bende onun onayını alarak bu yazıyı girdim. Çözülmelere başlıyoruz, ilk konuğumuz @mosaicus, sonrasında tüm çözülmek isteyenleri bekliyoruz.

Haydi arkadaşlar, hepiniz davetlisiniz açık oturumumuza…

Niyazi Olmaya Aday Bir Ben… :)

hypatia | 04 May 2007 14:44

Niyazi’nin hangi yolda gittiğini yazmayacağım tabi ki. Ama adım Niyazi olmasa da benim gidişimde o yoldan olacak gibime geliyor. Neyse, bu işin espri kısmı.

Asıl anlatmak istediğim başka.

İnsanların Niyazi olmasının çeşitli sebepleri vardır sanırım. Benim örneğimde ki en büyük sebebi ise sanırım duyarsızlıktan olur. Hani şu “etliye sütlüye karışmamak” veya “boş ver sana mı kaldı” laflarımız var ya ondan işte. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın…” Peki… ya bir gün o yılan bize veya sevdiklerimize dokunursa ne olacak?

Aşkın Videosu…

hypatia | 04 May 2007 11:56

Uzun süredir çeşitli zamanlarda karşıma çıkan bir aşk videosunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Fazla söze gerek olmadığını düşünüyorum, herşeyi çok güzel bir şekilde anlatıyor çünkü.

İyi seyirler…

Bu Gün …

hypatia | 03 May 2007 16:53

 Hayatımın tek varlığı...
Hayatımın tek varlığı…

Bu gün, içimden ağlamak geldiği halde senin o muhteşem yüzünü, sıcacık, ne oldu der gibi bakan koca gözlerini gördüğümde gülümseyeceğim. Bu gün için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım, gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim. Bu gün, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim. Bu gün bulaşıkları lavaboda bırakıp 24 parçalık her gün yaptığın puzzle parçalarının nasıl birleştirildiğini bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip, bilgisayarı kapatacağım ve oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım. Bu öğleden sonra sana yaptığım dondurma teklifi karşısında senin attığın çığlıkların keyfini çıkartacağım. Bu gün senin o koca sesinle, öğrendiğin şarkı ve türküleri söylemeni dinleyeceğim ve bunların cennetin melodileri olduğunu anımsayacağım. Bu gün tüm o bilgiç tavırlarınla beni uyarmalarına karşılık sana teşekkür edeceğim. Bu gün o tavırları sergilerken sana eşlik eden o minicik ellerinin ve yüzündeki mimiklerinin tüm hatlarını ölene kadar unutmamak için zihnime kazıyacağım. Bu gün büyüdüğünde ne olacağın veya hangi okula gitmen gerektiği hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Ya da senin geleceğin hakkındaki konularda hiç bir düşünce üretmeyeceğim. Bu gün kurabiye pişirirken bana yardim etmene izin vereceğim ve çalışmayacağım. Bu gün Mc Donald’s a gideceğiz ve iki tane çocuk menüsü isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin. Bu gün seninle bebeklik resimlerine senin istediğin kadar süre bakmaktan hiç sıkılmayacağım. Bu gün senin bebekken yumurta ya mayna, makarna ya manina, karpuza babua demeni anlatırken, senin “tekrar söyle anneciğim” demene hiç kızmayacağım, istediğin kadar tekrar edeceğim. Bu gün sen hangi kitabı istersen onu okuyacağım. Bu gün kitabını okurken her kelimede araya girip okutmamana veya fikir değiştirmene büyük bir sevinçle bakacağım. Bu gün banyoda saatlerce balonuna su doldurmana ve suları bana sıçratmana hep güleceğim ve sana hadi yeter artık demeyeceğim. Bu gece geç saate kadar oturmana hiç karışmayacağım ve oturup seninle sonuna kadar çizgi film izleyeceğim. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim her şeyi bir kenara bırakıp parmaklarımı saçlarında dolaştırırken bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim. Bu gece yanağına iyi geceler öpücüğünü kondururken seni biraz daha uzun tutacağım kollarımda. Bu gece sen uyurken çizgi gibi olan o koca gözlerini seyredeceğim. Tüm gece her uyandığımda senin mis gibi kokunu içime çekip, ipek gibi tenini okşayıp, öpeceğim. Geceleri uyurken senin en sevdiğin nesquik li sütünü biberonunla nasıl içtiğini seyredip, işi biten biberonu bana uzatmana güleceğim. Bu gün sana hiç “dur, yeter artık” demeyeceğim bebeğim…

Işığını Yaymayı Bilmek…

hypatia | 02 May 2007 16:22

Hayatımızın ışığı...
Hayatımızın ışığı…

Bu sefer, kendi düşünce ve yorumlarımın yanında, sizlerle okuduğum bir yazıyı da paylaşmak istiyorum. Belki çoğumuz daha önceden okumuşuzdur ama bazen ilk anlarda her şeyin farkına varamayabiliyoruz. Arada ikinci ve üçüncü tekrarlara da ihtiyacımız olabiliyor…

Ben bu sefer çok daha farklı şeyler hissettim ve sordum kendime.
Neden ışığımızı serbest bırakmıyoruz ?
Neden ?
Hem kendimizi özgür bırakıp yüreğimizde o ferahlığı hissetmekten hem de çevremizde ki tüm insanları bu enerjiden neden mahrum bırakıyoruz.?
Nedir kendimizle alıp veremediğimiz ?