bildirgec.org

kalp hakkında tüm yazılar

kalp şeklinde mouse

| 02 February 2008 11:26

Sevgililer günü geliyor hediye telaşı başlıyor. Siz de her yıl bir çiçek ya da bir yüzük almaktan sıkıldıysanız kendinize farklı bir bakış açısı kazandırmanın zamanı gelmiş demektir. bu kalp şeklinde mouse sizin için iyi bir fikir olabilir. fiyatı 25£
kaynak 1 2 3

SENSİZLİK KALBİME AĞIR GELİYOR

darjeeling | 15 January 2008 22:43

‘Bende daha önceden sık görülmemiş bir kalp ağrısının eşiğinde yazıyorum tüm bunları. Kalbim sıkışıyor, halsizleştim, hastaneye gidecektim, yerimden kalkamıyorum, parmaklarım her bir tuşa zor basıyor ama yazacağım çünkü bunun son yazım olmadığı ne malum..

Sen ile beni düşündüm bugün. Sana olan aşkımı ve her şeyi. Tam da artık ebedi yalnızlığım son bulacak, o artık ömrümün sonuna dek yanımda olacak dediğim anda benden daha da uzaklara gidiyor olduğunu gördüm. Her şey yetmiyor gibi bir de taşınıyorsun. O taşındığın yer o kadar uzak ki başka bir şehir desem belki yalan olmaz. İstanbul içinde ama İstanbul’a – bana ait değilmiş gibi uzak..Zaten görüşemiyorduk, zaten zaman yaratamıyorduk hiçbir şeye, şimdi nasıl görüşeceğiz?

Bisikletiniz için dijital dikiz aynası

mturkmen | 27 December 2007 11:38

Bisiklet için dijital dikiz aynası sizi sürüşünüzde güvende tutacak. Eğer yürüyüş yolu olmayan yollarda bisiklet sürmeyi seviyorsanız belki de bu icat sizin hayatınızı kurtaracak.
Zamazingo şimdilik prototip, fakat yaklaşık 200 dolara mal olacağı hesaplanıyor. Hatta üzerine GPS desteği ve kalp atışlarınızı ölçecek bir eklenti bile yapılabileceği söyleniyor.

Kaynak

Yıldızlara Seyahat ve Bilimkurgu

| 12 December 2007 08:50

Eskiden bilimkurgu filmlerinde geçen hayalürünü bazı kurgu fikirler, uzay istasyonlarında (mir, uluslararası uzay istasyonu), yapılan çeşitli deneyler meyvelerini verince gerçek olmaya başladı.
Realitenin yolları yavaş yavaş bilimkurgudan geçmeye yüz tutmuş durumda. Uzun mesafeli yolculuklar, sonsuz uzayda seyreden sabırlı gemiler.

Kızlar Buna Bayılacak

nzright | 07 December 2007 18:21

Heart Beat USB Memory Key
Heart Beat USB Memory Key

1 GB data (yaklaşık 250 şarkı veya 1,000 fotoğraf) kapasitesiyle; şifre korumalı ve yüksek hızla USB 2.0 arayüzüne sahip, paslanmaz çelik ve kristallerle kaplı bu aletekızlar bayılacak!

Heart Beat USB Memory Key
Heart Beat USB Memory Key

Yaklaşık 165$ olan bu ürün; yılbaşında ilginç ve kullanışlı hediye arayışı içinde olanlara duyurulur. Buradan ve buradan alabilirsiniz.

BİR TANIK VE BİR SANIK;KALP VE AKIL

gayei hayal | 04 December 2007 16:16

BİR TANIK VE BİR SANIK; AKIL VE KALP
…yine tartışmışlardı ve yine aynı konu… Neydi bu kalbin bu akıldan çektiği; her fırsatta onu bütün işlerine duygusallık karıştırmakla suçluyor, senin yüzünden ben de çekiyorum diyor ve son hep aynı bitiyordu, akıl kapıyı çarpıp gidiyordu… Bu sefer de yüzüne çarpılan kapı sonrası kalp ağlıyordu. Sanki görevi ağlamakmış gibi ha bire ağlıyordu, akıl haklımıydı ki acaba, gerçekten kalp olur olmaz işlerde de ön plana mı koyuyordu duygularını… Biraz sakinleştikten sonra konuşmak için akıla gitmeğe karar verdi kalp. Tereddütlüydü oldukça, acaba derdini anlata bilecek miydi bu sefer. Ama çok da kararlıydı içinden gelenleri söylemeye. Bir de teşekkür borcu olduğunu düşünüyordu akıla. Giderken aynı zamanda söyleyeceklerini de düşünüyordu. Anlatacaklarını toparlaya bilmek için sanki yolu uzatmak istiyor gibi ağır – ağır atıyordu adımlarını. Ağlamaklıydı, dolmuştu yine gözleri yaşla ve kırpmamak için zor tutuyordu kendini. İkna edebilmek için güçlü görünmeliydi akıla. Bu son fırsatı olabilirdi, atışları bir fırsat daha vermeye bilirdi ona. Ve son kez kendini toparladıktan sonra kapıyı hafif – hafif tıklattı… Kapı çalar çalmaz, akıl hemen ‘gel’ diye seslendi. Sanki kalbi bekliyormuş gibi hazırdı ‘gel’ demeye. Eliyle işaret ederek kalbe oturacak bir yer gösterirken sanki yakınına oturmasını ister gibiydi, gösterdiği yer sol yanıydı. Çünkü alışmıştı onu hep sol tarafta görmeğe. Ve söze her zamanki gibi akıl başladı:
– Buyur, seni dinliyorum… Aslında anlatacaklarını biliyorum ya…
– Evet, anlatacaklarımı bilme konusunda haklı olabilirsin ama her seferinde ya benim hıçkırıklarımla ya da senin bağırmalarınla kesilen atışlarım yüzünden anlatamadım anlatmak istediğim her şeyi.
– Kararlısın yani bu sefer!
– Eh, sen de izin verirsen bir defalığına da olsun sözlerimi bitirmeden hıçkırıklara boğulmayacağıma dair söz verdim kendime.
– İyi, ben de söz veriyorum atışlarına engel olmayacağıma, bir defalığına da olsa…
– Başlarını biliyorsun zaten, hatta onu bana sen göstermiştin. Sen ilk görüşte ben de ilk hissedişte âşık olmuştuk ona. Uzun – uzun anlatmıştık birbirimize, bıkmadan, usanmadan. Aynı hikâyeyi defalarca, farklı cümlelerle süsleyip – süsleyip konuşurduk saatlerce, günlerce, aylarca ve derken yıllarca, ta ki sen pes edinceye kadar. Merak ederdik hep sen onun gözlerini ben de kalbini, acaba onlar da bizi fark ettiler mi diye. Sonra da sen beni ben de seni, karşılıklı teselli ederdik birbirimizi. Beraber mahcubane bir tavırla yazdığımız ama bir türlü veremediğimiz o küçücük mektubu saklarım hala.Kalp, bir eliyle gözyaşlarını silerken bir eliyle de cebindeki mektubu akıla uzattı ve sözlerine devam etti:
– Ara sıra açar okur, bu mektuptan sonra yaşananları düşünür ve o ilk günlerdeki safiyeti özlerim aniden. Ve kendimi deniz sahilinde dalgaları izlerken bulurum her seferinde. Dalgalara katarım içimdeki sıkıntıları her sahile çarpıp dönüşlerinde. Topraktan altını ayırır gibi ben de aşkın safiyetini yaşananlardan ayırmaya çalışırım.
– Bu kısmını iyi bilirim, maalesef bu kısımlarda ben de devreye girerim çünkü. Ne de olsa ben de bir görgü tanığı sayılırım.
– Evet, sen görgü tanığı bense gönül sanığı… Aşkın avukatlığını yaparken, sanık kürsüsünde buldum kendimi. Sanık olmanın sonrası değil de öncesi öldürüyor işte beni. Sonrası hapis, öncesi ayrılık. Suçumsa, sevmek…
– Ve bütün bunlara rağmen benim unut dememi kınıyorsun hala!
– Ama unutmak senin işin benim öyle bir yetim yok ki. Olmasını da istemezdim zaten. Unuta bilseydim eğer, her ay ilk buluşmamızın hatırına aynı saatte, aynı yere gidip, aynı masaya oturmak için ısrar eder ve sonunda ikna eder miydim seni?
– Yaa, bir de oralara götürdün ya beni boşu boşuna tam altı ay…
– Boşuna deme ne olur, kalbime dokunuyor… Zaten sonunda istediğin olmuş sen unutmuştun. Ben de sana ikna olmuş gibi gözüksem de aslında hiç unutmamıştım, unutamamıştım. Artık onun gözleri başkasını görüyor, kalbi de başkası için atıyordu ama, ama içimdeki susmayan bir ses hep, sanki, ‘bir gün’ diye haykırıyordu. Sana inanmadığım gibi onu kaybedişime de inanmamıştım veya inanmak istemiyor ve kendimi buna zorluyordum. Artık hayattan işaret bekliyordum hep. Ne yöne olursa olsun, bir işaret işte. Kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi olmuştum sanki unutmak için uğraşıyor ama bir taraftan unutmak da istemiyordum…

Akıl gecenin karanlığını bozan ay ışığında parlayan ıslak gözlerini kaçırmaya çalışıyordu kalpten. Kalpse sadece hıçkırıklara boğulmamaya söz verdiyi için ağlayışını saklamaya çalışmıyordu bile. Titreyen sesi buna izin vermezdi de zaten… Söze akıl devam etti:

Kalbimi ellerine alan adam…

linet | 26 November 2007 11:36

Ameliyathane; ne kadar boş geliyor bazı kelimeler insana, o yeri ve durumu yaşamadan önce…
Sedyenin üzerine yatmadan önce arkası açık önlüğü giydirdiler, üşüdüm, içimde bir boşluk duygusu, kendimi ellerine teslim edecektim, uyuyacaktım ve vücudumda gezinen yabancı eller, derimin altına girecek ve iç organlarıma dokunacaklardı, şimdi bunları düşünmenin sırası değildi, ama beynim durmadan çalışıyordu. Sabah duşumu almış, gözlerime rimel sürmeyi ihmal etmemiştim, yanaklarım kendiliğinden al al olmuştu zaten, ya çok heyecanlandığımda, korktuğumda yada çok utandığımda kızarırdım, şimdi ki ruh halim korku ve heyecan karışımıydı, aynada kendime baktım, bir daha bakabilecek miydim bilmiyordum..

Suzidil ve Kerpeten

pilli pati | 19 October 2007 09:36

...


Ah, bir gönül kırıklığı ki; sorma, anlatamam. Tarifi imkansız. “Farzet” diyorum kendime, “sanki hiç olmadı!”…

Biraz zaman geçiyor, yine acımaya başlıyor.

bu bir pilli patisözüdür!

Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Yaranın üzerine esen rüzgar; rüzgarın taşıdığı o dokunuş; dokunuşun seni kendine getirişi… O bir anlık nefesini tutuşlar gibi, gözünü sıkıca yumuşlar, dudaklarını ısırışlar gibi…

Nereye kadar karşı koyabilir can? Sen kaderine hangi noktada “dur!” diyebilirsin? İşte, o nefesini artık tutamayacak raddeye geldiğinde, gözünden sızan bir damla yaş artık bedenini terk ettiğinde ve “dudağım acıyor” dediğinde, pes ediyorsun.