BİR TANIK VE BİR SANIK; AKIL VE KALP
…yine tartışmışlardı ve yine aynı konu… Neydi bu kalbin bu akıldan çektiği; her fırsatta onu bütün işlerine duygusallık karıştırmakla suçluyor, senin yüzünden ben de çekiyorum diyor ve son hep aynı bitiyordu, akıl kapıyı çarpıp gidiyordu… Bu sefer de yüzüne çarpılan kapı sonrası kalp ağlıyordu. Sanki görevi ağlamakmış gibi ha bire ağlıyordu, akıl haklımıydı ki acaba, gerçekten kalp olur olmaz işlerde de ön plana mı koyuyordu duygularını… Biraz sakinleştikten sonra konuşmak için akıla gitmeğe karar verdi kalp. Tereddütlüydü oldukça, acaba derdini anlata bilecek miydi bu sefer. Ama çok da kararlıydı içinden gelenleri söylemeye. Bir de teşekkür borcu olduğunu düşünüyordu akıla. Giderken aynı zamanda söyleyeceklerini de düşünüyordu. Anlatacaklarını toparlaya bilmek için sanki yolu uzatmak istiyor gibi ağır – ağır atıyordu adımlarını. Ağlamaklıydı, dolmuştu yine gözleri yaşla ve kırpmamak için zor tutuyordu kendini. İkna edebilmek için güçlü görünmeliydi akıla. Bu son fırsatı olabilirdi, atışları bir fırsat daha vermeye bilirdi ona. Ve son kez kendini toparladıktan sonra kapıyı hafif – hafif tıklattı… Kapı çalar çalmaz, akıl hemen ‘gel’ diye seslendi. Sanki kalbi bekliyormuş gibi hazırdı ‘gel’ demeye. Eliyle işaret ederek kalbe oturacak bir yer gösterirken sanki yakınına oturmasını ister gibiydi, gösterdiği yer sol yanıydı. Çünkü alışmıştı onu hep sol tarafta görmeğe. Ve söze her zamanki gibi akıl başladı:- Buyur, seni dinliyorum… Aslında anlatacaklarını biliyorum ya…- Evet, anlatacaklarımı bilme konusunda haklı olabilirsin ama her seferinde ya benim hıçkırıklarımla ya da senin bağırmalarınla kesilen atışlarım yüzünden anlatamadım anlatmak istediğim her şeyi.- Kararlısın yani bu sefer!- Eh, sen de izin verirsen bir defalığına da olsun sözlerimi bitirmeden hıçkırıklara boğulmayacağıma dair söz verdim kendime.- İyi, ben de söz veriyorum atışlarına engel olmayacağıma, bir defalığına da olsa…- Başlarını biliyorsun zaten, hatta onu bana sen göstermiştin. Sen ilk görüşte ben de ilk hissedişte âşık olmuştuk ona. Uzun – uzun anlatmıştık birbirimize, bıkmadan, usanmadan. Aynı hikâyeyi defalarca, farklı cümlelerle süsleyip – süsleyip konuşurduk saatlerce, günlerce, aylarca ve derken yıllarca, ta ki sen pes edinceye kadar. Merak ederdik hep sen onun gözlerini ben de kalbini, acaba onlar da bizi fark ettiler mi diye. Sonra da sen beni ben de seni, karşılıklı teselli ederdik birbirimizi. Beraber mahcubane bir tavırla yazdığımız ama bir türlü veremediğimiz o küçücük mektubu saklarım hala.Kalp, bir eliyle gözyaşlarını silerken bir eliyle de cebindeki mektubu akıla uzattı ve sözlerine devam etti:- Ara sıra açar okur, bu mektuptan sonra yaşananları düşünür ve o ilk günlerdeki safiyeti özlerim aniden. Ve kendimi deniz sahilinde dalgaları izlerken bulurum her seferinde. Dalgalara katarım içimdeki sıkıntıları her sahile çarpıp dönüşlerinde. Topraktan altını ayırır gibi ben de aşkın safiyetini yaşananlardan ayırmaya çalışırım.- Bu kısmını iyi bilirim, maalesef bu kısımlarda ben de devreye girerim çünkü. Ne de olsa ben de bir görgü tanığı sayılırım.- Evet, sen görgü tanığı bense gönül sanığı… Aşkın avukatlığını yaparken, sanık kürsüsünde buldum kendimi. Sanık olmanın sonrası değil de öncesi öldürüyor işte beni. Sonrası hapis, öncesi ayrılık. Suçumsa, sevmek…- Ve bütün bunlara rağmen benim unut dememi kınıyorsun hala!- Ama unutmak senin işin benim öyle bir yetim yok ki. Olmasını da istemezdim zaten. Unuta bilseydim eğer, her ay ilk buluşmamızın hatırına aynı saatte, aynı yere gidip, aynı masaya oturmak için ısrar eder ve sonunda ikna eder miydim seni?- Yaa, bir de oralara götürdün ya beni boşu boşuna tam altı ay…- Boşuna deme ne olur, kalbime dokunuyor… Zaten sonunda istediğin olmuş sen unutmuştun. Ben de sana ikna olmuş gibi gözüksem de aslında hiç unutmamıştım, unutamamıştım. Artık onun gözleri başkasını görüyor, kalbi de başkası için atıyordu ama, ama içimdeki susmayan bir ses hep, sanki, ‘bir gün’ diye haykırıyordu. Sana inanmadığım gibi onu kaybedişime de inanmamıştım veya inanmak istemiyor ve kendimi buna zorluyordum. Artık hayattan işaret bekliyordum hep. Ne yöne olursa olsun, bir işaret işte. Kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi gibi olmuştum sanki unutmak için uğraşıyor ama bir taraftan unutmak da istemiyordum…Akıl gecenin karanlığını bozan ay ışığında parlayan ıslak gözlerini kaçırmaya çalışıyordu kalpten. Kalpse sadece hıçkırıklara boğulmamaya söz verdiyi için ağlayışını saklamaya çalışmıyordu bile. Titreyen sesi buna izin vermezdi de zaten… Söze akıl devam etti:- İtiraf edeyim, derken benim dırdırım başladı… Ben sevmedim mi sanıyorsun. Başkasını görmemek için az mı kaçırdım gözlerimi dünyadan. Artık hiçbir şey görmek istemiyordum onun üstüne, o kareleri korumak, kollamakla geçti günlerim belki de aylarım. İradem dışında gözüme takılanları da sana yansıtmamaya çalıştım ve zaten senin bir türlü unutamamanda benim de rolüm var. Bu fırsatı tanımadım ki sana hiç. Ne sana kıya bildim ne de ona. Böyle yürüyemeyeceğini anlayınca da ona mutluluk dilemekten başka bir şey yapamayacağımı ama sana onu unutturabileceğimi sanmıştım, gel ki bütün çabalar beyhude.- Hayır, beyhude değil. Sen direndikçe ben de direndim ve sonunda onu gerçekten sevdiğimi anladım. Aslında sen bana onu unutturmaya çalıştıkça unutmamamı, unutamamamı sağladın. Buraya gelişimin bir nedeni de bu yüzden sana teşekkür etmekti zaten.- Peki, beklediğin işaret ne oldu hayattan?- Geldi sonunda, bir fırsat daha vermişti sanki hayat…- Ee, benim neden haberim yok?- Fırsat dediğim, sadece bir umut zaten. Ve umutlar da akla değil kalbe hitap eder de ondan…- Haklısın galiba… Ee, Sonra?- Sonrası öncesine pek benziyor. Hala bekliyorum. Sabırla bekliyorum.- Ama ne zamana kadar bu bekleyiş?- Ta ki ihtimalin kalmadığına dair sen beni ikna edinceye kadar.- Bir çözümü yok mu sence de bunun?- Çözümü bulmak senin, sonucuna katlanmak da benim işim veya katlanamamak.- Peki, benden bir isteğin var mı şimdilik?- Hani demiştin ya, o kareleri korumak ve kollamak için günlerce, aylarca uğraştım diye; ihtimalin bittiği güne kadar devam etmeni istiyorum senden.- Bu akılla başka seçeneği düşünemezdim bile zaten…- Teşekkür ederim, beni dinlediğin ve onu bana unutturmadığın için.- Ben teşekkür ederim, unutmadığın ve hep koruduğun için.- Seni kalpsiz…:-)- Seni akılsız…:-)Gülüşmeler…