bildirgec.org

çocukluk hakkında tüm yazılar

Gidiyorum

pilli pati | 10 November 2008 16:33

Dark Heart
Dark Heart


Ben böyle bir yaşamak hiç bilmezdim çocukken. Berhudar oldum belki çok şükür, baka baka elime, saçıma, ayağıma… Büyürken yutkundum, kiminin elindeki bir parça ekmekte gözüm kalanda… Gün oldu seçti gözüm karanlığı, gün oldu döndüm aydınlığa, misal günebakan hızında… “Artık yeter!” deyu, arşınladığım topraklarda izi kaldı gözyaşımın, kendi ki filize karıştı, o yediğin ekmeğe karıştı, döndü tekrar yağmura karıştı, aktı da 7 cihanda, bir türlü durulmadı.

Karıncaya verdim bir kez yürek yükümü, “Ne yaptı?” bilmem, belki tüketememiştir bile. Şimdiye mevsim çoktan döndü, bak, yine de yakın gibi durur o günkü güneş. Şu hafıza denen şey çok garip bir illet be! Ne iyi bir dost ne de esaslı bir kalleş!

Dibek

| 31 October 2008 14:14

Başlık aslında amaçsız hareket etmeyi aklımıza getirse de, ailemizin geçim kaynaklarından birisiydi dibekte bulgur dövmek.

Mahallemizde herkesin “çırçır” dediği, mahalle çeşmesinin başında idi dibek. Buğday, tarladan kalktı mı sıra ile gidilirdi dibeğin başına. Büyük bir taş oyularak yapılırmış dibek. Ben nasıl yapıldığına hiç şahit olmadım. Büyük kazanlarda haşlanan buğday, (ki yenmesi çok hoş olurdu.Avuç avuç alır kaçardık arkamızdan kovalanacağını bile bile). Mahallelerde yerlere serilen çarşafların üzerinde kurutulduktan sonra, kabuklarından ayrılması için getirilirdi dibeğin başına. Daha önce haber salınan komşular da dibek başında hazır halde bulunurlardı.

Sonbaharda Reçel Kokuları

pilli pati | 29 October 2008 14:37


Sabahların artık yorganı, battaniyeyi üzerinden atması oldukça zor vakitlere döndüğü mevsimi yaşıyoruz.

Ayak parmaklarının azıcık dışarıda unutulması durumunda; ya onları en sevdiğinizin ayaklarına yaklaştırıp, onun ayaklarını soğuktan sızlatarak kendi ayaklarınızı onunkilerin sıcaklığında ısıtmak gerekiyor ya da yorganın toplanmış kısımlarını düzeltip parmaklarınıza en acilinden sığınabilecekleri bir ortam yaratmak! Kaçarı yok!

Günlük

yelkenlitren | 11 October 2008 14:58

Günlük
Günlük

Doğumumdan başlıyor herşey , ilk çığlığım yankılanıyor odada sevinç gözyaşlarıyla birlikte. Kucaktan kucağa geziyorum. Hep sıkıntı verici sıkı giysiler üzerimde üşümeyeyim diye. Herkezden önce kuruluyorum yatağıma ve gözümü bir açıyorumki popom yanıyor alev alev. Değştirsinler altımı diye yaygarayı basıyorum yine. Oh ne rahat hemende geldiler. Yeni bez , biraz süt ve artık uyuyabilirim mışıl mışıl.

Gün geliyor bitiyor çığlıklar. Anne tiş baba tukulata diye devam ediyor. Başka haylazlıklar yapmaya yeni yaramazlıklar icat etmeye başlıyorum gün geçtikçe. Ekmek almaya gidiyorum ama oyuna dalıp kaybediyorum kendimi sokaklarda. Herbir köşe başında yeni oyunlar her sokakta yeni maceralara atılıyorum. Birde bakıyorumki annem geliyor.
”Nerdesin sen sabahtan beri ? ”
” Oyun oynuyorum anne ”
diyorum polisin bile beni aradığını bilmeyerek 🙂

Sınıf İçi Sosyal Yaşam Çocuktuk O Zamanlar-*5

Culture Orange | 28 August 2008 21:32

Çocukluk döneminden yeni yeni sıyrılıyoruz. Artık hayatımıza sorumluluklar girdi. Bunlar klozetin kapağını kapatmak, anahtarı kapının arkasında bırakmamak ve varsa küçük kardeşimiz uyandığında komşudaki annemize haber vermek olsada sorumlulukturlar.

çocutuk o zamanlar
çocutuk o zamanlar

Artık dersler bize bıkkınlık verecek düzeye gelmeye başladılar. Kimimiz okuldan eve geldiğimiz zaman hemen yaparken kimilerimiz de yatmadan önceki 1 saate de bırakırdı. Hatta bazılarımız abartır ödevinin olduğunu hatırlaması için yatması gerekir. Hele birde ödev resim-iş dersinden ise vay halimize.
Şimdi kim boyayacaktı o kocaman resim defterini. Baştansavma bir resim çizsek olmaz mı?

Herkes Kendi Kağıdına Baksın! Çocuktuk O Zamanlar-*4

Culture Orange | 13 August 2008 17:19

Büyüyüruz galiba artık. İlk öğretimin tozlu yollarında gidiyoruz. Sınıf öğretmenine alıştık aileden biri gibi oldu artık. Hele birde ailenizle misafirliğe falan giderseniz biraz daha yakın olur fakat bu bir dezavantajdır. Şöyle ki size çok yakın bir sınıf öğretmeniniz olursa devamlı aileniz öğretmeninize “al hocam bunun eti senin kemiği senin” şeklinde şakalar yapar,ciddiyet barındıran. Siz korkmazsınız ama korkmalısınız çünkü öğretmen onu ciddiye alır ve size artık kendi yakını gibi bakmaya başlar. Okulda bir problem yaşandı ve siz içindesiniz,olayda sütten çıkan tek kaşık siz olsanız bile azarı yiyeceksiniz çünkü öğretmenle yakın ilişkiler içindesiniz.

İşte böyle öğretmen öğrenci ilişkilerinden dili yanan öğrencilerle öğretmene içten içe sinir olan öğrenciler olarak ikiye ayrılır ilk öğretim öğrenciliği.
Samimiyet kuranların dezavantajı var demiştik onlar bunu avantaja çevirebilirler şöyle ki artık öğretmen ile daha samimi oldukları için şakalarınızı kaldırabileceklerdir. Sınıfta bağıra bağıra biraz kaliteli espriler yaptığınızda öğretmende sizinle bir gülecektir. Kimileri abartık kopya çekme şakaları bile yapacaktır ileride 🙂

Kopya çekmek ayrı bir konu başlı başına. Her öğrencinin okul yıllarında mutlaka bir kopya anısı vardır. Ya kopya çekmiştir ya başkasına vermiştir ya da en kötüsü kopya çekmeye teşebbüs edip yakalanmıştır. Yani okula gidiyorsanız kopya anınız vardır. Tabiki kopyaya başlamak o kadar kolay değil. Önce kendi yöntemlerinizi geliştirmelisiniz.

İlk kopya teşebbüsleri antik Yunan zamanında tespit edilmiştir. Filozofların birbirlerinden kopyalar çekerek felsefe yaptıkları saptanmıştır zira bu günde bilinmektedir bu gerçekler.

Travma sonrası stres bozukluğu- 2/ Hamamböceği

mansonilized | 08 August 2008 11:33

Ben küçükken çok akıllı ve sağlıklı bir çocuktum. Maalesef hayat ağlarını örmüş ve beni yaşamım boyunca garip kılacak bir dizi olayı hazırlamıştı. Bunların birkaç tanesinin sebebi olan zayıf sümüklü ve ağlak bir kız vardı. Bugün ondan bahsedeceğim.

Bir gece annem beni sıcak yatağımda uyandırdı.Terlemişti ve saçları yüzüne yapışmıştı. Annemin saçları simsiyahtı upuzundu. Siyah kollar gibi annemin yüzünü sarmıştı. Korkmuştum. Annem inliyordu. Ben şaşkın şaşkın bakarken kızım kardeşin geliyor şimdi üst kattaki komşuya bırakacağız seni, sonra gelip alacağız dedi. Kardeşim dediği şey bir süredir annemin karnında taşıdığı koca şişlikti. Annem büyümüştü. Elleri, ayakları ve karnı kocaman olmuştu. Bana, eve bir kardeş gelecek şimdi karnımda büyüyor demişti. Annemi o hale sokan pis yaratıktan o anda nefret etmiştim.
Üst komşu şahane bir insandı. Bana kurabiye ve süt verip kızının bisikletine binmeme izin verdi. Sabah babam gelip aldı beni. Evde bir bebek vardı ama annem yoktu. Annen hasta oldu biraz doktorlarla kalacak dediler. Aşağılık bebek annemi hasta etmişti. İşte şimdi kızdırmıştı beni. Sonra yaşlı bir kadın geldi. Bebeğe süt verip bize bakacaktı. Kız kardeşim olan hainle tanışmam böyle olmuştu.

Travma sonrası stres bozukluğu- 1/ TÜKÜRÜKÇÜ

mansonilized | 07 August 2008 18:55

Ben küçükken çok akıllı ve sağlıklı bir çocuktum. Maalesef hayat ağlarını örmüş ve beni yaşamım boyunca garip kılacak bir dizi olayı hazırlamıştı. Bugün bunlardan biri hakkında konuşup belki de hiç duymadığınız bir meslekten bahsedeceğim sizlere.

Tükürükçülük.

Yurdumuzun Mersin’lerinde yetişmiş bir çocuk olarak sıkça rastlanan bir deri hastalığından muzdariptim. Hala latincesini bilmediğim ancak buralarda terme denilen bir hastalık. Bu terme dediğimiz gudubet hadise genelde ağız çevresinde derinin pul pul olmasıyla karakterize olup gerginleştikçe acı vermesine neden olmaktaydı. Ben çok rahatsız değildim ancak annem bu sorunun çözülmesini hem de ivedilikle çözülmesini misyon edinmişti. Efendim malumunuz halk arasında çok şahane koca karılarımız vardır. Bunlar gerek kurbağa ciğeri olsun gerek yılan kuyruğu olsun çeşitli nesnelerle çorba kaynatır, efendim ottan boktan reçetelerle insanı tedavi ederlerdi. Annem zaferle adi ve aşağılık komşular yardımı ile terme olayına kesin çözüm öneren bir tükürükçü bulduğunu deklare ettiğinde mesleğin isminin mecazi olmadığı konusunda hiçbir fikri olmayan masum bir yavruydum. Birkaç kaçma çabasından sonra randevu alındı ve annem beni de peşine takıp tükürükçü insanının mağarasına ( yok artık daha neler) doğru yola çıktı.

Susam Sokağı’na Açılan Kapı

visnekompostosu | 01 August 2008 17:00

İnsanların çocukluklarından kalan,tüm hayatları boyu hatırlayacak anılarına açılan “somutları” oluyor.Baba oğul sohbetlerini, açıkçası ,pek sevmeyiz biz.Bu yüzden daha çok arkadaşızdır, daha “klasikten ileriye” açılmışlardanızdır babamla.Sıkça benim şimdiki, babamınsa bundan 25 yıl öncesine kadar olan flörtlerinden, onların kuşağından bizim kuşağa miras kalan müzisyenlerden, beraberce izlediğimiz saçma korku filmlerinden, kısacası yorganda yaşayan ve kanımızı emmek için can atan tüm pirelerden konuşuruz.Zamanı gelince de cevizden yapılmış, beş iri adamın zorlanarak kaldırdığı sandığı açarız.

Çocuğunuzun Oyuncakları

Chat Noir 1 | 04 July 2008 17:45

Çocuklar bizim yarınlarımız, umutlarımız,en çok sevdiklerimiz.Hiç birimiz onlara en ufak bir zarar gelmesini istemeyiz.Onlar düşse bizim canımız yanar.Yanımızda olmadıklarında aklımız hep onlardadır.Sanki yanlarında olursak onları tehlikelerden daha iyi koruyabileceğimizi düşünürüz.Peki sizce çocuğunuz evde yanı başınızda uslu uslu oyuncaklarıyla oynarken yeterince güvende mi? İşte bu sorunun cevabını bir tek siz verebilirsiniz.Çünkü oyuncaklarını ona siz alıyorsunuz. Polyester maddesinden içi doldurularak üretilmiş oyuncaklar çocuğunuzun astım olmasına sebep olabilir. Çocuğunuzun sağlıklı büyümesi için her şeyine olduğu gibi kullandığı oyuncaklara da dikkat etmelisiniz. Burada çocuğunuz için organik ve çevre dostu oyuncaklar alabileceğiniz yerlerin ufak bir listesi var.İlgili sitelere doğrudan ulaşmak isterseniz; bir, iki,üç,dört,beş,altı,yedi. Umarım ilginizi çeker.