bildirgec.org

benlik hakkında tüm yazılar

İçimdeki Çocuk Ağlıyor

PAUQYLN | 27 August 2008 10:15

Bir çocuk ağlıyor içimde. Sanki elinden şekeri alınmış gibi kırgın. Gücü de yetmiyor şekerini geri almaya ama ağladığını hiç belli etmiyor.Uzun zaman önce içimdeki çocuğu bağladım. Kimse onu kırıp, incitemesin diye. Yağmurlarda ıslanmasın diye. Esen rüzgârlar onu yerden yere vurmasın diye…Koruduğumu sandım ama aldandığımı er geç anladım. Korumak isterken, gelişmesine engel olmuşum. Hırpalanmasın derken, hayata hazırlayamamışım.

Bil…

GRAFTONCUN | 22 August 2008 19:30

İhanet etme fıtratına
Nizam sen değilsin
Bölme bu gününü yarınına
Direnmeye devam et
Hayâsızlığı son gelene kadar
Koş, hiç yorulma
Nerdesin, ne yaparsın,
Kimlesin, kimin için yaşarsın,
Heba olmuş ömrünü
Kimin için harcarsın
Soluklan, silkelen
Varlığını hisset
Yaratanından ötürü
Sevildiğini bil
Yalnız değilsin
Olamazsın da
Şah damarına dokun
Anla, ağla, anlat
Hadi
Nasıl sevdin?

smsg…

dublintiger | 12 February 2008 01:08

kaybettiğim benliğimi ararken ruhumun derinliğinde
rastladım yine vaçgeçemediğim eşsizliğine
kesmişken umudu aklımdan kalmışken sessizliğinde
yoksun yine unuttuğum manasız gerçeklikte

gerçek hep yalanın hayat hep ölümün içindeyse
benim yaşamım da bir rüzgardır bu sonsuzluk çölünde
sürükleyip götürdüğü bunca kum tanesinin içinde
bir sen yoksun anıların biriktiği bu kum tepelerinde

bir dakika bile durup düşünmem kovsan beni hayalinde
gitsem bile uyanamazsın bu uykudan soyut gerçekliğe
uykularım düşlerim kabuslarım büyüyor hep seninle
hep korktuğun ölüm ondan kaçıp saklandığın yerde

Bastırılan benliğimiz, bastırılan Biz!

d e g g i a l | 09 December 2007 18:50

Sade
Sade

“Beni bedensel, günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkûm ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.” demişti Sade 1784’te Bastille’deyken…

Herkes tarafından sadizmin kökenlerinin Marquis de Sade’a dayandığı bilinmektedir, yaşadığı uçlardaki sapkınlıklarla dolu hayatından dolayı hapse tıkılmak belki de onun için bir ölüm olacaktı, bu yüzden de yazarak günlerini geçirmek istedi. Sodom’un 120 Günü onun en önemli eseridir. Şahsen kitabını okuma fırsatım olmasa da filmini izledim. (Salò o le 120 giornate di Sodoma)

Ben de okuyan ya da izleyen herkes gibi dehşet içerisinde kaldım, ben sadizm ve mazoşizmin herkesin içinde az ya da çok varolduğuna inanan biriyim fakat en uçlara varan görüntülerden rahatsız olmamak mümkün değil, yani aslında filmden burada ayrıntılı bahsetmek isterdim ama inanın anlatılacak gibi değil fırsatınız olursa ve midenizin kaldıracağına inanıyorsanız izlemenizi öneririm.Çivi yedirmek, dışkı yedirmek,canlı canlı kafa derisi yüzmek, köleleri zorla cinsel ilişkiye girmek durumunda bırakmak, tecavüz, idrar içme vs vs vs.

Salo
Salo

Bu filmin yönetmeni pier Paolo Pasolini‘nin sonu da dönemin faşistleri tarafından cinayete kurban götürülmek olmuştur. Film;
1. anti-inferno
2. the circle of manias
3. the circle of shit
4. the circle of blood gibi 4 bölümden meydana geliyor eşcinsellik, ensest, fetişizm gibi türlü cinsel sapkınlığa yer veren film sonunda eğer varsa sizi vicdan azabınızla bırakıyor, bu açıdan bence sinemanın en rahatsız edici kültüdür.
Sadizm ve mazoşizm çoğu zaman fetişizmle
birlikte görülmekte,bu sapmaların cinsel bir tutum olarak benimsenmesi özellikle de Türk toplumunda yadırganmaktadır. Yani elbette sokaklarda elinde kırbaçlı kadınlar ya da erkekler göremezsiniz bunlar kişilere özel durumlar olduğu gibi aynı zamanda bastırılan hisleri de barındırıyor, istatistikler giderek artan oranlarda cinsel sapkınlık eğilimlerine raslandığını söylese de etrafınızda pek göremiyorsunuz çünkü yadırganıyor. Bu tür sapmaların hep eğlenceli oyunlar haline getirildiği söyleniyor, peki nedir toplumu bu denli korkutan ? Tanrı Sodom şehrini günahlarından ve sapkınlıklarından dolayı tarihten silmemiş miydi? Aşırıya kaçmayan her şey güzeldir(!).

BEN BUNU HEP YAPIYORUM

sesiber | 06 December 2007 09:14

Ben bunu hep yapıyorum evet, sonra da yine aynı şeye kalbimin mi, midemin mi, beynimin mi ağrıdığını ayırt edemeden acıyor biryerlerim.
Farkında ola ola bu tuzağa düşüyorum. Çevremdeki seçmece 3-5 kişiye karşı en güzel yönümü dönüp, en cömert sevgimi verip sadece bu kişilerle sarmalanmış bir hayat istemek çok mu lüks? Çok mu imkansız? Herkesi sevmeden seviyormuş gibi görünmek, sayıyormuş gibi görünmek, onlara güleryüz-tatlısöz göstermek için gururumla onurumla yaptığım savaştan benden başka kimin haberi var, anlatsam kim anlar… Kim bilir o an çektiğim acıyı. Rahat olayım istiyorum, ne şartladın kendini buna takılma herkes gibi oyna, diyorum. Her lafı dinliyor bunu dinlemiyor dik başım. Acı çekiyorum acı. Açık sıyrık deri yarası gibi hava aldıkça yanan sinir edici bir acı. Uykumdan uyanıp ben neye üzülmüştüm diye düşündürüp uykumu kaçıran yüzsüz arsız bir acı… Ve hep kendimde suç, sorumluluk, keşkecilik aramaktan bıktım artık, biraz da beni üzenler, dilleriyle yaralayanlar düşünsün istiyorum. Ne istediğimi bile tam olarak bilemiyorum, daha doğrusu ne isteyeceğimi… dualarım bile boş. İstediğim öyle büyük öyle ulaşılmaz ki yüzüm tutmuyor. Para değil, pul değil, aşk değil, iş değil… değil işte. Kendime yapamadığım şeyi sitiyorum.
TÜM İNSANLARI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORUM, kendimi değiştirebilmişim gibi.”Ben uyandım, siz de uyanın; beraber olmuyorsa ayrı ayrı mutlu olalım”, diye bağırmak istiyorum.

BENLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR

quare | 14 October 2007 17:57

Bir yere ait olma isteği var oldukça, insanoğlu hep yarım bir hayatın mahkumu olacaktır. Ait olma isteği tatminsizliğe dönüştüğünde ise mutsuzluğa adım atmak kaçınılmazdır. Objektif olabilme çabası (ki buna ütopya da diyebiliriz.) kalıcı sorgulama hastalığına yol açabiliyor ve tedavisi mümkün olmayıp; beyne format atma, düşünceleri mikser ile ezip buzlukta saklama, düşünebilme özelliğini yok etme gibi ütopik isteklere sebep olabiliyor. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde “boş ver” kelimesini hayat felsefesi olarak kabullenip, beyin hücrelerinin yok olmasını aynı boş vermişlikle en ön sıradan izleyebilirsiniz.

İçten İçeri

| 23 September 2007 11:05

Bitap düşmüş bedenler, yüzlerdeki derin on yıllar kemirmeli seni!
Kalbindeki binlerce çentik, cehennem kadar derin ve kanlı olmalı
O yitik benliğin, her göz göze gelişte utancın olmalı, ateşten daha sıcakla kavrulmalı ve yanmalı.
Tanrı yok! tanrı işte burada!!! Çelişki düşkünü aciz!
Acı çekemeyecek kadar korkak, şükranlarını belirtemeyecek kadar faydasızsın.
Zayıfsın ve yitirilebilirsin.
ve simdi utanmazca telafi et olmuşları.
Hey!!! Lanet şey! Bırak artık gölgenle oynamayı ve bırak artık seni terk eden o tanrıyı!

OYUNCAĞIMI ELİMDEN ALDILAR!

miyazaki | 02 May 2007 10:09

Hepimizin küçükken öyle yada böyle mutlaka bır oyuncağı olmuştur,arkadaşlarımızdan ve kardeşimizden bıle kıskandığımız.sonra ergenlık falan derken bu oyuncaklar ya çöpe gıderler yada tavan arasında bır yerlerde yenı mekanında tozlanmayı beklerler.bızlerde zamanımızın çoğunu onunla geçirir iken hatta uyurken bıle yanımızdan ayırmadığımız bu sessız ama yününe tarafımızdan can katılmış canlıları terk ederız. çünkü artık büyümüş kocaman bir insan olmuşuzdur ve oyuncak dönemının tavan arasında kaldığını sanarız.halbukı öyle değildir büyüyüp insan içine karıştığımızda onların yerını başka şeyler alır. bu oyuncakların en önemlısı de bence İNSANdır insan dediğimiz varlığı bazen farkında olmadan oyuncak yerıne koyar bırısının yardımına sıcaklığına sesine sexine dokunuşuna tesellısıne ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda onlarla evcılık oynarız.fakat oynadığımız oyunu bılmeyen karşı taraf bu durumdan etkılenıp zarar görmeye başlar bır süre sonra, ama oyun oynanmıştır zaten. bırısı onun sahıbı diğeride elden bırakılmayan oyuncağı olmuştur çoktan.bızler bu durumu ençok eski sevgılilerimize yaparız eğer bırde kavgasız ayrılmış ama arkadaş olarak hala görüşüyor isek.eskı sevgılımıze yenı sevgılımızı anlatır onun kucağında başkası için salya sümük ağlar sonra barışınca onu bır kalemde yenısı gelınce attığımız oyuncak gıbı atarız herkes bızı terk ettiği zamanda onun arkadaşlığına sığınır ”benı senden başka kimse anlamıyor” dıye yakınırız.sonra oyuncak başka bırı tarafından içi ruhla doldurulunca başka bır sahıp bulur tabı, onun elınde oynamaya başlar.derken senınde yıne ay halın depresyonun yada ne bıleyım terk edilmişliğin tutmuştur işte cindy bebeğini attığın yatağın altından almak için eğilirsin ve boşlukla kalakalırsın herşeyın yerını sessiz bır çığlık halını alan şu söz kaplar OYUNCAĞIMI ELİMDEN ALDILAR!