bildirgec.org

beklentiler hakkında tüm yazılar

Beklentiler ve Godot

sislipuslu | 22 December 2010 11:15

Godot’yu beklerken, Samuel Beckett‘ın absürd tiyatro biçiminde yazdığı, beklemeyi konu alan ünlü bir eseridir.

Beklemek, talihsiz bir eylemdir; kontrol sizde değildir, gelip gelmemek beklenenin elindedir. Beklenen, bir çocuğu gönderir ve “bugün gelemeyeceğini ama yarın kesinlikle geleceğini” bildirir. Çaresiz beklersiniz. Çünkü iki seçenek vardır; beklemek ve vazgeçmek. Vazgeçmek intihardır; sizi yaşama bağlayan tek şey her gün Godot’yu bekleyişinizdir çünkü ve Godot’nun her gün gelmeyişi.

İKİ ZİYAN BİR YALAN (son)

astral | 24 February 2010 13:57

(3. ve son bölüm: ‘Ateşte Zıplayan Bit‘)

Yine de kafam karışıyor.

Neden kafan karışıyor?

– Bana aşıksa kötü davranmaması gerekiyor.

Sen her konuda olması gerekenleri mi yaptın bu güne kadar? Bugün yaptın mı en yakın örneğin? Kafandakilere uygun mu davrandın? Neden bedenliyiz biz? Kendimizi geliştirmek için. O kadar erdemli olsak burada işin ne? Sen de erdemli değilsin. Erdemi bırak,sen dahi tutarlı değilsin. Yorma kendini. Kabul et. Beyaz isteme. Karışıklık, kirlilik anlamına gelmez her zaman. Biraz ziyan yalan anlamına da gelmez. Tamam mı?

İki Ziyan Bir Yalan (2)

astral | 23 February 2010 10:49

corbis.com
corbis.com

Sanki Tanrı anlatmak ister gibi, ‘Aşk kafana göre bir yazının devam etmesi değil, küçüğüm. Aklındakilerinin olmasıysa hiç gerekmiyor. Biraz karışıklık da işin içinin çamurlandığını değil tam tersine belki o çamur içinde senin yolunu bulmaya çalışırken büyüdüğünü de gösteriyor. Tamamen iyi yok.’

– Tamamen iyiyi aramıyorum.

– İyi de istiyorsun ki belki sorunsuz belki tutkusuna leke düşürecek ya da soru işaretleri yaratacak tutumlarda bulunmasın. Biz ne kadar koşut bir varlığız ki bunu başarabilelim. Çoğu zaman kendi içimizde de oldukça karışığız.

İki Ziyan Bir Yalan 1

astral | 22 February 2010 09:40

Yeşil, haki, gri karışımı bir palto giymişti. Yeniydi. Yakışmıştı. Badi badi ve sert sert atıyordu adımlarını dünyaya kızgın adam. Bana doğru geliyordu. Yine dudağında efkarlı bir sigara, en yakın arkadaşı. Gözlerinde çoğu zaman olduğu gibi tutku vardı.

Gözlerindeki o tutkuya mı aşığım ya da aşık olduklarımın arasında o da mı var bilmiyorum. Karşıdan bana doğru gelirken sahiplenici ve dünya yansa onu vermem diyen bir hali vardı. Bu hali benden başkası onun üzerinde okuyor mu bilemiyorum.

corbis.com
corbis.com

Çok ünlü bir oyuna bilet almıştık. Bana aşık eleman da orada bitmesin mi, bizimki ondan hiç haz etmiyor. Bir de üzerine üstlük tiyatro sahibi biletleri çifter dörder satmış.

ruhuma patlayan TOKAT

astral | 15 January 2010 09:07

facebook.com
facebook.com

Sakince oturmuş sıcağımda, kitap okuyordum, altını çize çize… Alacaklıların kapı çalması vardır ya, kapıya birden panik halinde vurulmaya başladı. Korktum. ‘Kim bu geri zekalı insan?’ diye geçirirken aklımdan, buğulu o küçükten göremediğim halde; yine de baktım, ‘Kim acaba?’ diye…

Hemen açtım kapıyı çünkü Elif’ti, balımdı, en yakınımdı. Deli gibi ağlıyordu. Sarı ıslak saçları jölelenmiş gibi ayrık ayrık duruyordu. Sırılsıklamdı. Sırılsıklam ve yıkıktı. Makyajsız yüzüyle dahi, çok çok güzeldi küçük çilli beyaz suratı. Kızarmış gözleriyle bana bakıyordu, boynuma sarıldı. Kapıyı kapatmama dahi izin vermeden sarıldı, boynuma dayadığı kafasından sular damlıyordu. İçerlemiş kadın tüm isyanıyla anlatmaya başladı. İçeri geçtik… Ellerini avuçlarıma aldım, kreşten beri beraber olduğum arkadaşımın hayatı kaymak üzereydi ve yine yanımdaydı, şimdi anlatmaya ihtiyacı vardı. Dinledim, başka ne yapılabilirdi ki…

gizli saklı

furkan iren | 22 June 2009 16:51

ve kendi cehennemimde yanarken vicdanım
beynim, düşüncelerim erirken anlamsızlıkların potasında
ben öylesine durağan ve durdurulmuş
geçmişe dair an’ları yeniden yaşamak çabasıyla bugünü, yarını elimde bir silgi
aldığım nefesleri silmeye çalışırken
herkese ibret bir delilik hali sayarken uzaktan izleyen yabancı gözlerin esaretinde
ben kendimi,
ben kendimden
olduğumdan uzak, olmak istediğimden ve senden uzak
kendime el olmuşluğumla, yüreksizliğimle
terk ediyorum bu şehri sana veda etmeye, seni son kez görmeye
cesaret edememişliğimle, sana söyleyemediğim hislerimle
gönülde özenle büyüttüğüm fakat o kadar çok kurgulamama rağmen karşına çıkıp dillendiremediğim
o kırık, o narin ve o söylenememiş tek kişilik yaşanmaya bağımlanmış ama bir türlü alışılamamış
bir sana dair; gizli gizli sevmek içimde hoyratça, asice, bildiğimce, hudutsuzca sevmek
bir sana adanmış, bir sana ait, bir tek sen diyen sevmek
ve sana bunu gizli gizli, suskunca
gözlerine her baktığımda her seferinde çekingen ve ürkekçe bir tutkuyla anlamanı dileyerek
tanrıdan, ağaçtan, ormandan, aldığın nefesten, yerdeki çiçekten, ondan bundan sebeple..
fakat kelimelere dökmeden sana söyleyemeden seni sevmek
belki bencilce, belki de çocukça, belki de.. belki de;
korkulardır bana suskunluk duvarlarını ördüren
senden adımlar beklerken gözlerim ve naif yürekteki sevdalık, tutku, hasret
belki gizli saklı seni sevmek istemek ve dahi sürekli bile bile acıların en beterini hissetmek
seni kaybetmekten korktuğumdandır belki de;
bu hodbinlik, bu anlamsız tecrit,
gözlerimdeki sevmek çoşkusunu saklambaç oynarmışcasına gözlerinden kaçırmaya çalışmam
belki de senin benden kaçıyor olmanın sebebidir benim tüm hatalarım
seni kaybetmemek uğrunda çektiğim acıya direnmem ve susmalarımdır
çünkü sen benden daha çok susuyorsun ve ben biliyorum ki
sen bana anlattıklarından daha fazlasısın, anlatacağın kısım anlattıklarından çok daha fazlası
senin suskunlukların, anlamayışların, gizemlerin, anlatmadıklarını bilmemi bekleyişin
yorgunluğumun senden değil hayattan olduğunu kabullenmeyişin
çekip gitmelerin ansızın anlamsız şeylere anlam katıp uzun uzun küsmecelerin
bunlar değil
seni benden uzaklaştıran
tamam diyorum her seferinde
anlatacaklarım bir kaç kelime, biraz daha varsa o anda cesaretim belki bir kaç cümle
ondan sonra bir ses derinden ya sonrası, ya sonrasında “ne olacak”?
işte bu his, bu düşünce senden kaçmak istememin
sana dair, sana ait sevmeyi dillendiremeyeşim, suskunluğum ve bir çok şeyin
nedeni, sebebi, anası, kaynağı

Hüzün…

hypatia | 13 March 2008 09:52

Ya hüzünsün, ya hüznümsün…

Ya da hüzün benim. Ben olmuşum.

Tüm bedenimi kaplamış , kendimi alamadığım, içimden çıkaramadığım , içinden de çıkacak gücümün olmadığı bir hüzün. Öyle yoğun ki sanki bedenimi bile ayakta o yoğunluk tutuyor, hissettirmiyor, istetmiyor. Sadece gerekleri yapan teknolojik bir alet gibiyim. Nerdeyim, kimim, kim için ve kendim için ne ifade ediyorum bilmiyorum. Bildiğim bir tek şey var oda zorda olduğum.

BİR ŞEYLER YAPIYORUZ:

cpgulen | 09 November 2007 14:45

İnce upuzun bir yoldayız,
Çıplacık ve de yalınayak,
Adım adım ilerliyoruz,
Bir öne,bir arkaya savrularak…Çırılçıplak ve yarı aç,İlerliyoruz milim,milimÜşüyerek,titriyerek,korkarak,Bir öne,bir arkaya savrularak…
Burnumuzdan soluyoruz,
Ağzımız kapalı,nefes almaya çalışarak,
Yüzümüz açık,başımız kel,
İlerliyoruz kararsızca
Bir öne,bir arkaya savrularak.

*KAVGAM*

egomeltem | 27 August 2007 10:44

Ve kavga biter! … havadaki boşlukta asılı kalmış kelimeler çoktan vücut bulmuştur. Savrulmuş harflerin tokat izleri azgın geceyi dondurmaya yeter de artar bile… Aksak masanın üstünden yere damlayan kansa, az önce yitirilmiş beklentilerin, şiddetli sancıyla doğurduğu hüsrandandır. Pelteleşmiş acıyı kıvamında bırakan isteksiz haykırış da artık yavaş yavaş gölgesini terk eder. Soluk alışlar o kadar hızlıdır ki nutkun tutulur nerdeyse, soğuk bir sızı başlar ve nefes aldırmaz sesine . Boğulmak üzere bırakılan acı sükunetle beslenir ve büyür sinsice kaderiymişçesine. Yük ağırlaşır kendini aşar ve çöker olduğu yere… Uzlaşmak mı bitkinlik mi bilinmez tırsak titrekliğin sebebi. Sonra Ampirik bir bilim adamı düşüncesi bürünür donukluk son çırpınışlara aldırmaksızın , boşlukta kaybolmaya mahkum izler teker teker yok olur… Seçim hakkı olmayan bir kabulleniştir bu yengiyi mecburiyetle birlikte. Son darmadağınıklık kalmıştır artık geride çaresizce….. Daha tüketemediğin ürkek hımbıllığı da omzuna alıp yavaşça aynadaki çatlak aksini okşarsın hüzünle… Kendinden vazgeçişle, süzülen tortulaşmış aciz tuzlu birikintiyi fütursuzca silip dikili verirsin yine de. Yakıcı soğukluk gecenin karanlığında belirir, hesaplaşmaya tek şahittir ama umarsız çatırtıdaki asi sessizlikle yandaş olup çekilir gerilere. Ve bilirsin artık ‘’ben‘’ bir başkasıdır gerçekte… Sarılıp, yarı uyuşuk bedenine hazırlanırsın yeni kavga hallerine. Kendini kandırma acizliğini yaşamak mı? yoksa vazgeçiş basamaklarına tutunarak çıkmak mıdır bu? Hangisi daha erdemli? Hangisi daha azlettirici? Kim bilir ve kimin umurundaki… Eziklik haline geçişlerin ulvi bir sebebi olabilir mi? Çaresizlik değil bu kabulleniştir aslında gerçeği, özgür bırakılmanın tek hali. Az biraz takatin de kaldıysa, tapınarak mecbur kalışlara, saygıyla eğil haykırışlara ve azat ed kendini kendinden, ayır,acıt ancak bütünlük ve özgürlük (sanırım) böyle sağlanır. Siz kaç kere vazgeçtiniz kendinizden, kaç kere yalan gerçeklere haykırdınız hıçkırıklarınızla düğümlüyken ve kaç kere döne bildiniz gerçekten özünüze, kendinize ? kolay olan zor olmayandır ya hani işte hep zoru mu seçiyoruz dersiniz bilinçsizce ???( bu hak revamıdır bize?) Meltemce:)

*LEZZETLİ SEVGİLER*

egomeltem | 02 August 2007 10:23

Bir yağmur tanesi düştü yanaklarıma,Ve onu tattım dudaklarımda. İstemeden oldu aniden inan bana… Sızdı masum bir sinsilikle çatlak dudaklarımın arasına.Tadı hoş biraz buruk sanki ama nedendir bilinmez güzel bir sızı bıraktı akıllarda…Düşünmeden oldu işte öylesine ,bilirim düşünmek yersizdir çoğu zaman gecede… ama bir düşünsene! çarpıntı yaptı ya yürekte… Hani yerli yersiz kontrole geçti sonra sessizce,belki de o bir sesti sessizliğin içinde…haklısın konuşmakta yersiz sence, ya beynim …durmaz işler gene de sonra vurur çeneme … ne yapayım ben böyleyim işte, istesem de istemesem de. Susmak yerine düşünmeyi seçtim yine… bilirim hayat acımasız bende hayata acımıyorum işte, öylesine yaşıyorum bazen çığlın bazen delice… Bazen duyarlı ve sinsi, çoğu zaman da bastırılmış duyguların esiri. Kim ne derse desin bana çelişkilerimle ben ; benim işte … Bir dahaki sefere kaçırılmış fırsatların eşiğinde ; tüm mutluluklar benim olmalı sorgusuz sualsiz ellerimin içinde…Hissedip karanlıktaki buruk gülüşü susmalıyım geceye… Sonu her neyse çıkarıp üstümdeki endişeyi koşmak çıplaklığın sesine… dizginlemeden yarı uysal dürtülerimi… şahlandırmalıyım gizemli düş bahçemde romantik düşlerimi. Ben bensem eğer ve kalmışsam kendimle, bir başka yalancı bahar yaşamak istemiyorum, koklamak istemiyorum sahteliği yapay çiçeklerde*** Sevginin nefesi vardır bilir misiniz? soluğunu keser pervansızca hani hani sadece yutkunu verirsin istemsizce ve midende uçuşan bir dolu kelebekler vardır çarpar yarı sarhoş yarı umarsız durdurumazsın , onlar kanat çırptıkça suratında ki güzel tebesüssüm baş köşeye kuluçlanır ve sen hiçbişey yapmazsın, ki zaten elinde de bir şey gelmez. Sahipsiz bir mutluluk sarar içini, niçin geldiğini asla sormazsın, gereksiz mi bilinmez ama huzurda yoldaş olur arsızca sokulu verir dokunulmaz yumuşaklığıyla… sonra zaman aşımından mı nedendir bilinmez yerini sahiplenme alır ve acı tebessümler başlar. Kelebekler her nasılsa yok olmuştur, artık karın boşluğunu sancılı öfke sarar, anlamsızlıkla beraber yayılır vücuduna, sarar sarmalar düğümlenir sayğısızca… Kişilik değişim sürecine girmeye başlamıştır salınımında…
Öfkeye karşı kazandığınız tek şey kişiliğimiz oluyor ne yazık ki bir müddet sonra. Sanki insanlar sevmeyi bilmiyor öfkeye ve şüpheye yenik düşüyor vee daha sonra sevilmek istiyor yani yanlışı bile yanlış yapıyor . Nedendir bilinmez ama yenik düşmeyi kâr sayıyor … Sevmek var olanı kabullenmek demektir olduğu gibi. Koşulsuzdur aslında ama etiketlenmiştir ne yazık ki … Sevinç giyinir, acı bürünür, karşılık bekler, yargılar, sorgular, değer biçer ve derken sevmek rafa kalkar ortada var olan etiketler dolaşır ve üstünde sevgi yazar… bu mu dur ? Ne yazık ki artık nerdeyse budur. Her şeye rağmen koşulsuz sevmek nerede ? kimin yüreğine kim dokunabilmiş incitmeden; hissetmek, düşünmek, özlemek hücrelerinde titremek umarsızca ve sadece var olduğunu bilmek, nerede? Soyutu somutlaştırmak için tezahür ettirirsin dokunursun okşarsın öpersin görürsün soyut somut ikilisini kardeş yaparsın koklarsın, bakarsın, duyarsın kısacası sadece var ettiğini seversin ama var olanı değil…işte bu yüzden beklentilerin başlar çoğalır çoğaldıkça hüsranında aynı paralelde artar kısır döngü döner durur. Beklemeden seversen sevmenin tadına varırsın, özümsersin, kalbinde beyninde yok olmayan tad olursa lezzetine varamazsın … Nice lezzeti sevgiler dilerim herkese…
—————————–