Godot’yu beklerken, Samuel Beckett‘ın absürd tiyatro biçiminde yazdığı, beklemeyi konu alan ünlü bir eseridir.Beklemek, talihsiz bir eylemdir; kontrol sizde değildir, gelip gelmemek beklenenin elindedir. Beklenen, bir çocuğu gönderir ve “bugün gelemeyeceğini ama yarın kesinlikle geleceğini” bildirir. Çaresiz beklersiniz. Çünkü iki seçenek vardır; beklemek ve vazgeçmek. Vazgeçmek intihardır; sizi yaşama bağlayan tek şey her gün Godot’yu bekleyişinizdir çünkü ve Godot’nun her gün gelmeyişi.İki kahraman asla gelmeyen Godot’yu beklemektedir. Oyun boyunca Godot’yu hiç görmeyiz, işitmeyiz. Godot belirli bir kişi, bir şey değildir çünkü; herkesin kendine ait bir Godot’su vardır çaresizce beklediği. Belirsiz bir zamanda, herhangi bir yolun kenarında, iki kişinin bu olaysız hikayesine Pozzo ve Lucky katılır, köle-sahip ilişkisi içinde. Kahramanlarımız Vladimir ve Estragon’da beklemek, Pozzo ve Lucky’deyse birbirine köle veya sahip olmak artık alışkanlık haline gelmiştir. “Alışkanlıklar duyarsızlaştırır insanı”, Vladimir’in uyuyan Estragon’a bakarken söylediği gibi. “Bana da bir başkası bakarak, uyuyor diyor. Kendisinin de uyuduğunun farkına varmadan uyuyor, hiçbir şey bilmiyor. Uyusun bakalım diyor, benim için.”Godot’yu beklerken, beklemek ve vazgeçmek çelişkisi içinde sürüp giden hayatlarımıza yapılmış sert bir eleştiri, çaresizliğimizi yüzümüze vuran bir şaheserdir. Oyun bitince aklımızda tek bir şey kalır: “Bu muazzam karışıklığın içinde açık seçik olan bir şey var: ‘Godot’yu bekliyoruz- “….”