Gün boyu yedim içtim, bazen acılı bazen tatlı yiyeceklerle karnımı doyurdum. Yemek yemeği seven biri olarak yerken hepsi iyidi ama yediklerimi sindiripte kalın bağırsaklara gönderdikten sonra sancılarım başladı. Hani çıkartmakta sorun değil de, çıkartma yerini seçen biri olarak eve kadar dayanmak çok zor. Eve vardım, koşarak tuvalete yetiştim, yolda elime okuyacak birşey buldum (eski gazete parçası, bedava restaurant kuponu, deterjan kutusu… önemi yok üstünde yazı var), ve genel bir hava ayarından sonra pönck, şurt sesleri arasında rahatlama, bunlar bilinen doğal gelişimler. Şimdi sorunsalım, olayı icra ettikten sonra pislenen kıçımı nasıl temizlemeli… işte kıç temizliği üzerine…
Geleneksel Türk yöntemi: Alaturka tuvaletlerde, bir tas yardımıyla veya her Türk alafranga tuveletinde bulunan taharet musluğu aracılığıyla sağlanan su ve sol el ile kıçımızı temizleme. Bu geleneksel yöntemi ilk büyük ablam öğretmişti bana tuvaletin dışından şöyle bağırarak(herhalde daha önceki tuvalete girişlerimde bir top tuvalet kağıdını telef edip kendimi temizledikten sonra harcadığım kağıtları tuvalet deliğine atmamdan dolayı böyle bir tavır aldı diye düşündüm sonraları) “önce sol elinle yıka sonra tuvalet kağıdıyla kurula, tuvalet kağıtlarını çöpe at, sonra ellerini bol sabunlu suyla yıka, tamam mı?” “tamam”. Bu meselede anlamadığım konu neden “sol” elimizi kullanmamız gerektiğiydi. Bu konuyu babama danıştığımda, dini olarak bu kuralın böyle olduğuydu. Peki neden sağ eli kullanamıyoruz dediğimde ise, babamın açıklaması “ o elin başka işlere yaradığıydı”. Ya adam solaksa ya da sakatsa dediğimde ise babam gel seni tatlıcıya götüreyim deyip polemiğe girmemişti, daha sonraki günlerde ise sağ elin önemini anladım. Geleneksel yöntemin savunması ve detaylar için bu siteden yararlanılabilinir.
Avrupai yöntem: Düşünceme göre bu yöntem en ilkel kıç temizleme yönteminin geliştirilmişidir. Şöyle; bir ağacın arkasına git, olayı icra et çevrendeki otla/kayayla kıçını temizle. Günümüzde sadece temizlik için kullanılan objenin değiştiği aşikardır, acaba bizim dedelerimiz neden bu yolu devam ettirmek yerine suyla temizlenme yoluna gitmişlerdir. Avrupai yöntemle ilgili olarak kendilerini haklı çıkarmaya çalışan savunucular; gelişmişlik tuvalet kağıdıyla doğru orantılıdır demişlerdir yani ne kadar tuvalet kağıdı o kadar gelişmişlik, biz kıçımızı elimiz boka değmeden temizliyoruz da bu konunun haklılığında kullandıkları en iyi dayanaktır(hijyen falan hep bu arkadaşların icadıdır, ama bir önceki yöntemde verdiğim linkte böyle demiyo). Konuyu araştırırken Arap abilerimizin bizden daha çok tuvalet kağıdı kullandıkları haberiyle aklım biraz bulanıklaştı. İşte avrupai akımın haber bülteni.
Gelelim bu iki yöntemin gelecekte yerini bırakacağı otomatik temizleme yöntemine: İlk ve son olarak otomatik tuvaleti İsviçre Zürih otelinde tanımıştım. 6 yıl önce bi şekilde vardığımız İsviçre de 4 yıldızlı bir otele yerleştik. Yerleştiğimiz oda vasat bir odaydı, ulan bu kadar para veriyoruz bu da ne be derken, tuvalete girdim ve olayı anladım. Otel sahibi bütün sermayeyi tuvalete yatırmıştı. Küçük su faslında bir numara yok ama akşam olup ta büyük faslına geçince tuvalet marifetlerini döktürmeye başladı. Oturak sıcak, iyi bunu 20 sene önce arabalarda yaptılar dedim. Kıç hizamın sağındaki panelde tuşlar dikkatimi çekti. Birine bastım bir çubuk çıktı geleneksel mahrem yerime soğuk su sıktı, huylandım diğerine bastım bu sefer aynı musluktan sıcak su geliyordu, dur şu düğmeye basıyım dedim sıcak hava üflemeye başladı, o ne hemen kalktım tepkisel olarak, hepsi durdu, bir kaç saniye sonra da sifon çalıştı, işte dedim olay budur. Bu olay japonya da space toiletadı altında bulunmakta.
Peki ben ne yapıyorum. Duruma göre davranıyorum yerine göre Türk yöntemini yerine göre avrupai yöntemi uyguluyorum, ama iki yöntemide sakıncalarından dolayı fazla sert uygulamıyorum.
Ama şuradan copy/paste yaptığım aşağıdaki konu beni oldukça derin düşüncelere zerk ettirdi:
Tehlike 2: Simitçinin tuvalet alışkanlığı;
Şehir yaşamında kahvaltılar simit, boğaça ile geçiştirilir. Simitçiler elleri ile tüm simitleri elden geçirirler. Elllerinin çok temiz olduğuna inanarak. Bu simitçilerin tuvalet ihtiyaçları olacağı muhakkak. Tuvalet sonrası sıhhi olarak nasıl temizleneceğini biliyorlar mı acaba? Simitçilerin, fırıncıların ne kadarının tuvalet kağıdı kullanma alışkanlığı olduğu hakkında bir araştırma yapılmış mıdır? Hiç sanmıyorum. Adetlerimiz ve alışkanlıklarımız genelde çıplak elle taharetlenmeye yöneliktir. Tuvaletten çıktıktan sonra eller sabunla şöyle bir yıkanır sadece. Halbuki o mikropların elden çıkması için dezenfektan maddelerle, tırnak araları fırçalanarak en az beş dakika yıkama gereklidir. Bu şekilde yıkanmayan bir elden simitlere, simitlerden de sizlere her türlü mikrobun bulaşması kaçınılmazdır. Özellikle sık sık ishal, bulantı, kusma, halsizlik gibi yakınmalarınız oluyorsa simitçinizin tuvalet alışkanlığını sorgulamalısınız.
yorumlar
tamam lafı diil diyeceksin ama daha sırada neler var? ya annen fırçalıyor mu tırnak aralarını 5 dakka yıkıyormu dezenfektan maddelerle ile… geç. ya sen ne kadar dikkat ediyorsun?
ya da ben?. ölmedik…
Kucukken hep merak ederdim, madem popomuzu ellememiz gerekiyor, neden elimizle yikamamiz isteniyor diye. Okulda din bilgisi dersine giren ogretmenim, tirnaklarim uzun diye bana kizmisti bir keresinde, “Nasil taharet aliyorsun/oluyorsun sen?” diye. (almak mi olmak mi hatirlayamadim) Anlamadim saf saf baktim. Taharet ne ola ki? Sordum bi tez ogretmene, kizardi bozardi, “Buyuk tuvaletinden sonra sen nasil temizleniyorsun?” dedi. O zamanlarin bi tuvalet kagidi reklami slogani vardi, siritarak onu soylemistim kendisine. Kizginligi dinmedi nedense. Oysa ben o zamanlar coktan tuvalet kagidini islatma yontemini kesfetmistim. Ustelik evimizde yanlis hatirlamiyorsam taharet borusu da vardi. Alaturka tuvaletler bence kesinlikle daha saglikli ya neyse.
Hollanda’dan bir arkadasim gelmisti beni ziyarete, taharet borusunu gorunce saskinlikla bu ne diye sormustu, ben de acikladim. Butun malzemeleri Turkiye’den alip, Hollanda’daki evine bi tane taharet borusu yapti sonra.
Turizmde calisirken en buyuk problemim turistlere o taharet borusunu anlatmak olurdu. Aliyorsunuz havaalanindan, bir yerde mola veriyorsunuz sonra, basliyorlar hafif bir cekingenlikle sormaya “O boru ne icin? Neden onu oraya koymuslar?” Hadi bakalim, ayikla pirincin tasini. Anlatiyordum “biz popomuzu once yikar sonra tuvelet kagidiyla sileriz” diye. Daha steril hem diye de belirtmek gerekiyor, cunku adamlarin kafasindaki ilk dusunce: “Aha geri kalmis bi ulkeye geldik, bu boru da neyin nesi ola ki?” Epey bi onceydi gerci bunlar, simdi otomotik tuvaletler var.
Aklima geldikce geliyor, bir arkadasim da Almanya’da bu robot tuvaletlerden birine girmis. Vijuuuv diye sesler duyunca hemen ayaga firlamis, “Aha, Marslilar geldi” diye. Buraya yazdigimi bilse oldurur beni, isim vermedim hic degilse.
Isin ozu sevdim ben bu yaziyi. Gordugunuz gibi pek bi cok anim var bu konuda. Icim rahatladi, tuvalet sorunsali ile hayatinda pek cok kere karsilasan tek insan ben degilmisim diye.
Bir de işin sifon kısmı var. Ortaokul sonunda yurt dışında olduğum bir aylık dönemde, evlerinde kaldığım ailenin tuvalet sifonu anlamsız bir karmaşıklık içinde çalışıyordu. Alışmışız bişileri hart hurt çekmeye veya asılmaya bundaki düğmemsi karmesi ne idüğü belirsiz birşeysine ittir kaktır bi halt beceremediğim gibi geldiğimin ikinci haftası tuvaleti tıkamıştım. Feci utandım tabi, ve fakat yapacak bişi yoktu küçüktüm ve sorunu tek başıma halledebliecek yeteneklere sahip değildim. Bence tüm sifonlar dünyada standart olmalı!
ben de rastladım italya’da.aslında o kadar eglenceli ki tüm hemcinslerim bi sigara yakmalı bence tuvaletten çıktıktan sonra…dişiyim ben bu arada
bayıldım Tey Tey’in yorumuna. İlk fırsatta tecrübe edeceğim. Belki evime de alırım, neden olmasın? 😉
kol hizanda düğmeler var ; bi düğmeye basıyosun vızzz boru çıkıyo su püskürtüyo ,bi düğmeye basıyosun vızzz içeri giriyo haydi yeni boru çıkıyo bu sefer buhar püskürtüyo
simit mevzusuna ise mikroba mikrop bulaşmaz diyorum bünyelerimiz artık bağışıklık kazanmış ama böyle yazılınca ve hayal gücünü kullanınca (garsonların , simitçilerin tuvaletten çıkması yiyeceklere ellemesi)insanın midesi kalkıyor tabii
Ayrıca alafranga diye tabir edilen tuvaletlerin kapısının altından bakınca sadece Türk erkeklerinin ayakları tuvalete doğru bakar pozisyonda görükebilirmiş.
Bi de Türk`ün aklı tuvalette çalışırmış derler, doğrudur, tecrübeyle de sabittir. Sanırım Türk insanının tuvalette temizlik anlayışıyla, kafasının çalışmasının bir ilgisi var. Ama nasıl bir ilgi daha çözemedim.
Bi de bazı yurdum insanlarının tuvalet mermerlerini deldikleri dilden dile dolaşan şehir efsaneleri arasındadır. Sanırım bunun da Türk`ün aklının tuvalette gelmesiyle bir ilgisi var. Bu durumda ne oluyormuş, tuvalette temizlik tuvalet mermerine zarar verebiliyormuş.
Sakıncalı..
ama o bizim küçük acı biber turşularını yiyipte tuvalette soluğu alınca soğuk su iyi geliyor… acı yemek döt ister derler ayrıca taharet musluğu da ister sanırım
Yurt dışında yaşarken onlar gibi sildim kıçımı, Türkiye’deyken de Türk gibi. Ne oldu yani öğrendiniz de?
Sormuşmuyuz ki?
peki ecnebi tuvaletlerinde su seviyesinin genelde bizdekinden epey yukarıda olduğunu düşünürsek, “splash faktörü” için ne düşünmüşler? ya da suyun böyle yüksek olmasının pratikte faydası ya da nedeni nedir?
tuvalette kitap okurken daha fazla konsantre olabiliyorum. tuvalet kağıtlarının hepsini tuvalete atıyorum annem çok kızıyo çöp kutusuna atmıyorum diye ancak bilmiyoki avrupai yöntemi kullandığımı. çok denedim türk yöntemini ama olmuyo. keşke utangaçlık duygusunu salgılayan hormonlarım pek gelişmemiş olsaydı da anneme eskisi gibi “bittiii!” diye bağırabilseydim.
Yıllardır uygularım ve en yüklü ve en ani ve en hızla gelen her durumda dahil en küçük bir splash olayı yaşamadım.Ecnebi yada akraba tuvaleti farketmez önemli olan delik çapı ve su seviyesinin göz kararı ile doğru tespiti.İlk günlerde bir 1-2 splash olayı yaşarsanız nerde yanlış yapmış olabilirim diye düşünün ve denemelerinize devam edin,umudunuzu yitirmeyin.
Anlatıyorum;Öncelikle T.kagıdı yada selpak,peçete şart vb.Deligin çapı ve su seviyesinin dogru tespitinden sonra malzememiz suyun üzerine nazikçe serilir ve malzeme suyu emip batmadan sorun giderilir.Eger herhangi bir splash olayı yaşarsanız bunu bu yöntemde degil kendinizde arayın.Yani formülize edersek;Madde’ye M diyelim peçete falan,B’yi biliyorsunuz,yükseklik H basınç’ta P olsun(katının kütlesi,sıvı haldeyse debi si gibi detaylara girmiyorum tabiki)Bu durumda şöyle olur
BxP/M/H=splash
Örnek ugygulamalar;
Örnek 1:Delik geniş-su seviyesi yüksek,malzeme T.kagıdı:Kagıttan 24 cm uzunlugunda 2 parça alınır ve geniş yüzeye yanyana serilir.
Örnek 2:Delik geniş su seviyesi az,malzeme T.kagıdı:Bu en ekonomik yöntemlerden biridir sadece bir parça 15-22 cm gibi bir parça sorunu çözer.
Örnek 3:Alaturka Tuvalet:Genelde dardır ve su seviyesi 8-13 cm kadar aşagıdadır,malzeme yine 15-22 cm kadar alınır ve delige denk getirilir eger emin degilseniz bir parçayıda çapraz serin.
Örnek 4:Bu durum tuvalet gibi bir şeyin olmaması halinde geçerlidir.Önemli olan gözden uzak bir yer olması ve rüzgar yönünün doğru hesaplanması konumuz bu olmadıgı için uzun uzun bahsetmiyecegim.Burda en acil durum kagıt ve benzeri malzemeniz olmaması bu durumunda yaprak ve/veya taş seçiminde titiz olmanızlazım.Yapragın kimyası çok önemli(ısırgan otu vb)yapısıda,kalın dayanıklı ve en önemlisi taze olması.(Not:Oturdugunuzda yapragın dalda olmaması gerekiyor.)
Taş konusu tercihe kalmış bir durum.Bu konuda kişisel beğeniler ön plana çıkar.Hatta taş degilde daş’ın daha iyi oldugunu iddia edenler var.Bu durumu sizin tercihlerinize bırakıyorum.
Splash’sız günler temenni ediyorum.Allah kimseyi bu konularda zorda bırakmasın.
yahu bu bahsi edilen tuvalet degilmi ? tuvalet.. o kadar .. girerim işimi gorur cıkarım 🙂 ama gel gelelim tuvalette sigara icmenin keyfi ap-ayrıdır 🙂
Konuyla alakalı mı bilmem ama burda güzel söylemiş bana da ne zamandır “aa tuvalette bişi okumadan duramam” diyenleri duymak garip geliyodu: “Tuvalete kurulup bir şeyler okumak, soyluluktan kalma bir burjuva alışkanlığıdır bence. Roma generallerinin muhabere planlarını oturaklarında otururken hazırladığını, lükse düşkün Romalıların altın ve mücevherlerden tuvalet çanakları yaptırdığını bir yerlerde okumuştum. Zaten 8-10 kişi tek göz bir odada sıkıp tepiş yaşayan, gece gündüz çalışan fakir bir ailenin şöyle rahat rahat tuvalete gidecek vakti bile oluyor mu bakalım?”
Mevzu dotten acilmiskem biseylerde biz salliyak bari…:)
Avrupadan ornekler felan verdınız (medeniyet orda ya).
Avrupalilar haclı seferlerini yapmadan once bır gazete kagıdına edip sokak ortasına sallarlarmıs pohlarını.Yane tuvalette got yıkama usullerini daha ıcra etmemıslerdi.Sona biri cikmis ortaya; yahu ortadoguda adamlar gotu sole yikiyolar bole yıkıyolar deye hacli seferleri icin on ayak olmus.Inanırmısınız avrupalılar su andakı ekonomıc guclerını bu got yıkama meraklarına borclular.
Ulannn geyiklerrrr siz bu got yıkama usulleri hususunda da mı avrupayı taklıt edıyorsunuz.Sizi gidi taklitci zihniyetler:Pp
Rahmetlik KemaL SunaL da kanayan yaramız hususunda bir filim bile yapmıstı.Ve ibrigi adama uzatıp soyle demisti:-AL GOTU YIKARSIN…
Pecete bizi bozar be abi…
Mısır’da da bütün tualetlerde taharet borusu var ama biraz farklı… Boru düz geleceğine önce aşağı kıvrılıyor, suyun 7-8 cm yükseğine kadar inip sonra yukarı kıvrılıyor. Suyu açınca 12den vurmak için! Ordaki yabancılar buna “Shit catcher” yani “bok yakalayan” dio. Çünkü suyu açınca bir önceki arkadaşın füzesine isabet etmek mümkün. Biz ilk gördüümüzde önce mal mal baktık soora fotosunu çekip, yana kıvırdık.
bazı lüks otellerde hem sıcak hem soğuk taharet musluğu var. ılıtabiliyorsun duruma göre. diğer önemli detay taharet aldıktan sonra ellerin mutlaka ama mutlaka çok iyi yıkanması hatta steril edilmesi. insan kendi bokundan yataklara düşebilir allah korusun.
bir gün köprüaltında (Eski Galata) içiyoz, en eski kemancıda, gavurun biri vardı yanımızda, tuvalete gitti geldi ve sizin tuvaletler rahat ama oturup kalmak çok zor oluyor dedi bir de poponuz ıslanıyor… hepimiz zomduk tabi, sonradan anladık abimizin alaturka tuvalete oturmuş olduğunu. bir de ilginçti olay oradaki tuvalette, direk Haliç’i görürdün tuvalet deliğinden. Yani mıçanın ki direkt ulaşıyordu denize, bi bok zannediyodu kendini hal böyle olunca.
büyük hotellerin tuvaletlerinde işinizi gördükten sonra tam çıkarken kapıda isim ve imzaların olduğu bir liste vardır. işte o listedeki isim ve imzalar orayı kullananların isim ve imzaları değildir amman ha yanılmayın:)))
e ben housekeepersam n’olacak? 😛
Yok, aman aman, kimse “çok beğendim, harika olmuş” yorumu yapıp imzalamasın…
…geldi, yazayım istedim.. Tuvalette kalma sürem zaman zaman çok uzun oluyor.. İşim bitse bile bir şeyler okuyarak geçiriyorum vaktimi. Eğer evde yalnızsam tuvaletin kapısını kapatmıyorum, sebebi müzik dinlemek istediğim.. Tuvalete girmeden önce playlist bile hazırlıyorum zaman zaman..
Tuvaletin tavanında bir hoparlör olmalı bence, radyo falan çalmalı… Bu sistemi kursam mı acep eve? Dur bi düşüneyim..
…bir şeyler okumanın tadı başkadır bence de.. Okuyacak bir şeyler almayı unutmuşsam tam karşımda duran çamaşır makinesinin üzerinde yazanları okuyorum. Mesela “Sıkma” “Durulama” “Ana Yıkama” “Ön Yıkama” “Bastırma” vb. Çamaşır Makinesinin kapağındaki uyarı yazısını da okurum özenle.. Eğer işim uzun sürüyorsa veya tuvaletten çıkmıyorsam, makine üzerindeki yazıların kaç harf olduğunu bile saymışımdır 🙂
Makinenin üzerindeki bilimum temizlik maddelerinin kimyasal bileşimlerini de okurum zaman zaman…
Sigarasız s.çtığımı hatırlamıyorum..
(arka arkaya iki ahkâm girmiştim, ilk girdiğim ahkâm buydu, çıkmamış)…
caktirmadan sivisip, sakinlesmek, dusunmek ya da yalniz kalmak istiosam, hemen tuvalete kaciom, sessizce. kayboluom ortaliktan. “neredeydin?” dediklerinde cevabim hazir: “tualetteydim” 🙂
oolece cis mis yapmadan ya da aheste aheste iseyerek oturuyom orda, dusunuom, sakinlesiom ya da yeni kararlar aliom, ojelerimi tazeliom, bisiiler okuom, kave iciom, kola iciom.
konsantrasyonumu bozacak bisii yok, ne guzel. dielim ki kapi caldi; “doluuuuuuu”
ozellikle sevgilinin ofkesinden kacmak icin ideal. 🙂
ben azerice (azerice idi yanılmıyorsam) öğrendim tuvalette, “tişlarinizin mınınmınınmını balalar mınınmıı” komik oluyorlar, bir diş macunu kutusunda yazıyordu.
Kitap okurken kendimi tuvalette unuttuğum da oluyor hem. 🙂
en büyük korkum icraat halindeyken çıkan seslerin..alt yada üst katlardaki komşularimiz tarafindan duyulması.bu yüsden sesi örtbas etmek için önce tuvaletin camini kapatiyom bide musluğu açıyom..nuhaaaa.ulan bu işi orda da yapamicaksam daha nerde yapicam ama naapim….
geçmeyin dünyadaki en büyük zevklerden birisi hatta en önemlisidir. Eskiler buna def-i hacet demişler hatta bununla ilgili bir kıssa bile var aktarayım müsade ederseniz:) (isterseniz etmeyin)
”Bugün İstanbul’da oturup da bu şehrin Laleli diye bir semti bulunduğunu bilmeyen yoktur Burada yine bu isimle anılan bir de tarihi cami vardır Bu semt ve cami hakkında ilginç bir hikaye anlatılmaktadır:
Laleli Camiini Sultan III Mustafa (Padişahlığı 1757-74 yılları arasıdır) yaptırmıştır Sultan Mustafa bu camii yaptırırken çevrede Laleli Baba namında bir din büyüğünün yaşadığını, gerçek bir mürşit olduğunu, hikmetli sözler söylediğini öğrendi İçinde bu zatla görüşmek, söz ve sohbetinden yararlanmak arzusu doğdu Cami inşatını denetlemeye geldiği bir gün Laleli Baba ile görüşmek istediğini bildirdi Laleli Baba’ya hemen padişahın kendisini ziyaret etmek istediği haberi ulaştırıldı, o da buyur etti Padişah Laleli Baba’nın sohbetinden gerçekten memnun kaldı İçinde La leli Baba ile daha sık görüşme arzusu uyandı Ayrılacağı sırada bu din ulusuna bir soru sordu:
– Efendi Hazretleri, bu dünyada en güzel şey nedir acaba?
Laleli Baba cevap verdi:
– Bu dünyada en değerli şey yiyip içtikten sonra sıkıntısız biçimde def-i hacet (büyük abdest)ini yapabilmektir
Hükümdar bu cevaptan pek hoşnut olmadı Başından beri büyüleyici konuşmalarıyla herkesi etkileyen bir zata bu cevabı pek yakıştıramadı Hatta bu cevabı biraz kaba bile buldu Bundan sonra birşey konuşulmadı, hükümdar maiyetiyle beraber saraya döndü Fakat bu ziyaretin ertesi günü şiddetli bir kabızlığa yakalandı Bir türlü içini boşaltamıyordu Sarayın bütün ilgilileri ve hekimbaşı seferber oldular, bilinen bütün ilaç ve yöntemleri uyguladılar, fayda etmedi Padişah kıvranıyordu Nihayet birinin aklına geldi Laleli Baba’ya haber verilse, onun himmetiyle hükümdar bu dertten kurtulamaz mıydı? Zaten başka denenmedik yol kalmamıştı Padişaha danışıldı O
da “Ne gerekiyorsa yapılsın” dedi Hemen Laleli Baba’ya gidildi Ve saraya getirildi Hükümdar doğum sancısı çekiyor gibi kıvranıyordu Laleli Baba’ya yalvardı: “Aman bana yardım et!” Laleli Baba, “O kadar kolay değil, karşılık olarak ne vereceksiniz?” dedi “Senin bölgende yaptırdığım o camii sana hibe edeceğim” “Yetmez” dedi Laleli
Baba Sultan Mustafa daha bir çok şeyler ekledi, Laleli Hazretleri bir türlü tamam, yeter, demiyordu En sounda ağzındaki baklayı çıkardı: “Ben senin için dua ederim, Allah dilerse bu dertten kurtulursun ama, karşılığında saltanatı (padişahlığı-hükümdarlığı) isterim” Padişah kem küm etti ama çaresi yoktu “Tamam” dedi “O da senin olsun” Laleli Baba dua etti, sırtını sıvazladı, “Haydi git Allah’ın izniyle kurtulacaksın” dedi ve gerçekten kurtuldu Kurtuldu ama saltanat da elden gitmişti Şifa bulmanın sevincini, saltanatın elden çıkmış olmasının üzüntüsü gölgeliyordu Laleli Baba sultanın haline baktı baktı da dedi ki: “Bir saltanat ki bir defi hacete değişiliyor, öylesine ucuz bir saltanat bize gerek değil, al yine senin olsun”
Tuvalette işimi görürken bu kıssa hep aklıma gelir. Harbiden haklıymış Laleli derim.
burada çoğunluğun aksine tuvalet hiç favori mekanım olmamıştır. Onu küçüklüğümde oyuna eğlenceye ara vermeme sebep olan sıkıcı bir işlem, ileriki yaşlarda ise insana çok da mükemmel bir varlık olmadığı gerçeğini sürekli hatırlatan bir yük olarak düşünür, ben bir melek olmalıydım ama onlarda çok zeki sayılmaz iyi kalpli bir şeytan mı olmalıydım derdim. Şaka bir yana rapçilerde belirgin olarak gördüğüm şu kaka felsefesine hiç de ısınamadığım için tuvaletten hemen çıkmaya çalışır hiç bi şi düşünmek istemem.
benim gibi düşünen yazsada şu tuvalette(mevzuunda) yalnız kalmasam, hem şu konudan hemen çıksam zira batırdım 🙂
olaya bir de şöyle yaklaşmanızı öneririm, kemiği yiyen poposundan çıkacağını bilir. Bu durumda onu inkar etmek pek akıl karı değildir. Olabildiğince rahatlıkla bundan bahsetmeliyiz ki, “geçen gün bi balık yedim, harika” tadında, “geçen gün bi mıçtım, harika” muhabbetleri dönebilmelidir.
Biliyorum, iğrencim. :))
bıktım zik peşinde karakol karakol dolaşmakatan…..
-iki hafif ahkam sayfasi açmak
-bunnardan “işte sadakat , işte … !!! ” ahkam kesmek istemek
-yannişlikla buraya pastlamak
-özür dilemek..
bence huni gibi bişey olmalı, onu ince tarafından dötümüze sokup, öyle tatamızı yapıp, sonra da huni’yi çöpe atabilmeyiliz.
yan etkisi erkeklerde ipneleşme olabilir ama tertemiz olurus.
Tuvaletten bu kadar bahsedip üzerine derin ve yürek yakıcı ahkamları yapınca, Al Bundy’i anmamak olmazdı sanırım. Adamın en büyük ideallerinden birisi kendine özel, mükemmel bir WC idi..
Muazzam bi konu tabi. Ayri bi uzmanlik alanidir. Sarkac’i tebrik ederim. Vic beyin onemli sorusu ve mesih’in cevabi disinda dise dokunur bi sey yazilmamis. Hafif’lemenin bu temel bicimi konusundaki cahillik ve bu onemli hususu ‘uff, iirenc’ seklinde karsilayan zihniyet, milletce icine dustugumuz b.. cukurunun musebbib-ul bachloudja’sidir.
Yazayim bari, insanlik aydinlansin. Zaten son gunlerde aldigim ilaclar yuzunden constipe bi haldeyim; belki iyi gelir. Ama hala atesim dusmediginden, oyle yazi gibi yazi yazacak halim yok. Kisa kisa ve karisik attirmalar yapayim; bu ahaliye cok bile.
. Def-i hacet, aptes bozmak, buyuk ve kucuk, biz buyukle ilgileniyoruz, sicmak, diskilamak, kaka yapmak, bu sonuncuyu avrupa’dan almisiz, latince cacare’den geliyor…
. Bu latinlerin 150 sene oncesine kadar diskilarini pencereden sokaga firlattiklari herkesin malumudur. Avrupa saraylarinin hemen hicbirinde tuvalet bulunmaz. Lazimlik kullanirdi beyler. Halbuki mesela gidiniz Yildiz’a ve Abdulhamid’in o muthis art nouveau tuvaletlerine bakiniz. Tabi bizim tuvalet konusundaki hassasiyetimiz sadece musluman olmakla ilgili degildir. Bu konuda dogu roma’dan da cok sey ogrenmisizdir. Bakiniz Eco’nun son romani.
. Hizli bi gecis bugune. Tuvalet hususunda kimse Japonlarin bi tarafina su dokemez. Gittim, gordum, sictim, cok memnun kaldim. Kabin. Cockpit desek yeridir. Kaptan Kirk’un koltugu gibi bi sey. Sagda solda kumanda panelleri. Neler neler. Oturma yerinin egimi, yuksekligi, isisi… Arkana yaslanma imkani. Su sesi efekti; etraftakiler cikardigin sesleri duymasin diye; bu sesin cinsi, yuksekligi ve ne kadar sureyle surmesini istedigin… Nihayet basliyosun. Vakum sistemi. Dolayisiyla splash kaygusu yok. Ama yuzeyde de hic bisey kalmiyor. Ozel bi metal. Geldik sulamaya. Gizli bi su fiskirtma deligi var. Kumanda panelinde de bi joystick! Ayarliyosun tam seyine gore. Suyun debisini ve isisini da tabi. Sonra yuzlerce delikten fiskirtilan sivilarla butun alt taraf dezenfekte ediliyor. Ne el ne kagit. Sonra kurutma fasli. Super fan. Daha ne diyim. Cikiyosun, arkandan buyuk bi gurultu. Butun kabin dezenfekte ediliyor.
. Latinlerin kuru temizleme adetini anlamak mumkun diil tabi. Sadece soyle bi sey var: Onlarin b..u bizimkine kiyasla cok daha az yaglidir (yemeklerden tabi) ve bu da kagitla yapilan temizligi goreceli olarak mumkun kilmaktadir.
. Ancak isin icine su ve el girince tam bi temizlik mumkun tabi. Sag veya sol el farketmez. Problem elin sonradan nasi temizlenecegi. Son 6-7 yildir el dezenfektanlari cikti. Jel. Gayet iyidir. Ozellikle toplu calisilan yerlerde sarttir kullanmak. Zira tuvalet kapilari islak olur. Bunlari da tutmayiniz ciplak elle. Cikarken yaniniza tuvalet kagidi veya havlusu alip, bunlarla tutunuz. Ah maalesef problemler bitmiyor. Gecenlerde dermatologa gitmek zorunda kaldim. Dedi ki, bunlari kullanmayiniz, bakiniz elleriniz asiri derecede kuru, bu jeller elleri kurutuyor, deriyi mikroplar karsisinda savunmasiz birakiyor.
. Peki ne haltedicez? Bi solusyon tavsiye etti. Hacet giderip ellerini yikadiktan sonra yine ellerini icine bandiriyosun.
. Daha cok detay var. Simdilik yeter.
. Son bisey. Eskiden tuvalet kagidi yoktu bizde. Onun yerine tahret bezi denilen kucuk havlucuklar kullanilirdi. Hic unutmam, Erenkoy’deki konagimizin butun tuvaletlerinde sira sira tahret bezleri asilir; bunlar her kullanimdan sonra ayri ve ustu kapali bi sepetin icine atilirdi. Justine hanim hatirlamaz bu detayi, zira henuz dogmamislardi kendileri. Daha sonradan da hep el bebek gul bebek buyutuldukleri ve kucuk yasta latin illerine egitime gonderildikleri icin, bizim gibi cefa cekmediler; konak hayatini hep oryantalist bi hosluk olarak hatirlayageldiler. Neyse.
geleceğimizi tuvaletlerde düşünüyorsak elbette sonumuz roma gibi olacaktır. bence tuvalet işini türlü oyunlarla sevimli hale getirmek yerine gerçekçi olup iğrenç olduğunu kabullenmek daha ‘akıllıca.’
Geniş bir mevzu olduğuna gelince doğrudur. Ivır zivir tarihi diye bir çalışma var son günlerde ve bu da aslında herşeyin büyük bir mevzu olabileceğinin kanıtı. Ama tuvaleti bu kadar baş köşeye oturtmak kusura bakmayın ama kafaya don geçirmek gibi geliyo bana. Hijyen, rahatlık vs. için gerekli ne varsa yapılmalı sonra konu bir kenara atılmalıdır. Tuvalet maceraları üzerine konuşmak insanlara garip bir haz mı veriyor nedir, son zamanlardaki bu modaya dikkat çektim. (iğrenç selpak reklamları)
Hem bu uygarlık dediğimiz herşeyi doğru yapmıyor ki. Uygarlığın dayatması ev içi tuvaletler belki alternatifi yoktur ama sağlık için hiç de iyi değiller. O saydığınız ultra modern gereçleri her yerde bulamaz, sizden, üst komşunuzdan gelen uygarlığın kokusuyla yaşarsınız, başka yol olmarığı içinde harhalde bunu sevimli bir nale getirmenin yollarını ararsınız.
bi’ arkadasimda toplanmis, sohbet ediyorduk. tesadufen memleketi olan koyundenden de (gecmis zaman, hangi koy olduunu hatirlamiyorum, zaten onemli de diil) bi’ kac uzaktan akraba misafiri vardi evinde. aralarindan birisi, hayretler icindeydi cunku tuvaletin evin icinde olduuna inanamiyordu!?
ona bu cok iirenc gelmisti. evin ortasina nasi’ oluyo da siciyormusuz?! hmmmmm… ne diiceimi bilememistim. nasi’ izah ettim hatirlamiyorum simdi. :o/
ilk tuvalet, bu kral, bu halk modeli, bu da portable. Ama konumuz temizleme modelleri idi, konuyu saptırmayayım o halde, hintlerin çok eskiden kalan temizlik kuralları.
Gelelim ciddi konulara.
1. Iyi b.. susuz olur. Hayvanlarda da boyledir. Zira su kiymetlidir, oyle haybeye atilmaz disari. Sulu b.. sagliksizlik isaretidir.
2. Kaliteli b.. kalin ve uzun olur. Ince ve kesik kesik olursa bi yerde problem var demektir. Anadolu’da ‘b..u kalin adam’ derler. Yigit adam, sozunun eri anlamindadir.
3. Hayvanlar diskilayarak kendilerine ait alani belirler. Insanlarda da benzer bi hal vardir. Herkes en rahat kendi evinde sicar. Bazi kisiler disarda hic yapamaz. Baska bir sehre, tatile suraya buraya gittigimizde, bi sure sicamamamizin sebebi de sosyo-biyolojiktir.
4. Tuvalet-gazete-red kit-bulmaca vaziyeti tabi buyuk keyiftir; ama cok zararlidir. Zira anus sarkmasi yapar ve oraniz giderek tutuculugunu yitirebilir. G..u basi dagitmak, g..u toplayamamak deyimleri buradan cikmistir. Bu yuzden hacet hemen giderilmeli, yikanip temizlenip giyindikten sonra, banyodaki koltuga kurulup gazetelere devam edilmelidir.
5. Asla ikinilmamalidir. Cok zararlidir. Kaldigi yerden kesiniz.
6. Ev disinda alafranga tuvalete kesinlikle gidilmemelidir. Eskiden pis de olsa alaturka tuvaletler vardi. Simdi Van-Tatvan yolundaki benzincide bile sadece alafranga tuvalet var. Rezalet. Otekinde mecbur kalinca hic bi yere degmeden yapilabiliyodu hic diilse.
7. Peki diyelim mecbur olduk ve sadece alafranga var, ne yapicaz? Bizde hala alafranga aliskanligi hic olmayan bazi cok yasli insanlarin veya sehre gelmis dag koylulerinin yaptigi gibi yapicaz. Yani alafranga tuvaletin ustune ayaklarimizla cikip, buna alaturka muamelesi yapicaz ki bu pozisyona tunemek diyoruz. Ayip diildir, siz de boyle yapin.
Bu arada voice diye bi arkadas bizi ustu kapali elestirmis, basimiza don mu gecirelim falan demis. Esas bu konuya gereken hassasiyeti gostermezseniz basiniza corap orulur guzel kardesim.
8. Sifonu cekmeden once, yaptiginiz seyi iyice kontrol ediniz. Cunku bi dizi rahatsizlik ilk once burada reaksiyon verir ve erken teshisle g..u kurtarabilirsiniz (veya b.. yoluna gitmemis olursunuz).
Uydurmuşsun.
halka referans verirken hala tencere tava çalmakla meşgul olduklarını unutmamak gerek.
budur
Tuvalet tasarimi konusunda uluslararasi bir unu vardir. Hakikaten muazzam isleri de vardir. Bi ara wired dergisi kendisiyle uzunca bi mulakat yapmisti. Murat birsel’in ablasidir ve elbette erkek kardesinden cok daha yeteneklidir.
Bitmisim bey, ben sifonu cektim ama yapisip kalmisiniz bakiyorum.
bitmişimben Bey umursamadan yerinden kıpırdamaz.
uf! aslinda bu tualet, cok buyuk sorun. “annneaa, bittiiiie!” dedi ya sarkac; aklima neler geldi…
“aman bebeim suraya dokunma! aman annecim buraya dokunma!”
klorakliom (egeliler camasir suyuna klorak der) klozeti her defasinda cunku misafir eksik olmuyo.
“anneaaa! hadiii, cok kakam geldiiiiiy!”
“anneeeaaa! isii aaaaaccccc!”
“anneeeciiiiym! bitiiiiiyyy!”
:))))
bokbocei!
Başlamadan once suya bi parça tuvalet kağıdı atarsak ilk parçanın düşmesiyle çılgınca popomuza fırlıyan soğuk su damlalarınıda engellemiş oluyoruz…
Tek bir kelimeden bu kadar alınman iç dünyandaki zayıflığı bana gösterdi ve bunu gördüğüm için de üzüldüm. Çok zekice ve kırıcı olduğunu mu sandın baby700, “sifonu çekiyoruz ve bitmişimben gitmemiş” ha, vah sana. Ama tuvaletleri pis bırakanlardan olmadığına sevindim. O zaman bu kadar, yumuşak davranmazdım.
bi de “bok bilen” diye bişey var, her konuda söyleyecek bissürü şeyi olan insanlar için kullanılır..
ben de sifonu cektim, tum dunya yerinde duruyor. bir baktim ben gitmisim. bir baktim baby de orda.
Tabi sana ayrı bir hassasiyetle yaklaşmak lazım. Çünkü sende insanlığın en kötü yapısal bozukluklarından biri var: Güçlü sandığın kişiyle aynı espiriyi yapmak. Sana, nazik durumundan dolayı bu tür davranışların için bir sorumluluk yükleyemem ve zayıflığını yenmen için elimden gelen yardımı yaparım. Ama bir daha sakın yapma.
Ne güzel şarkıdır o
pa rap pa, pa rap pa
öldün mü, kaldın mı?
durun bir saniye ne dediginiz anlaşılmıyor, yanınıza geliyorum. Ne diyordunuz, foşşş, ne, foş.. eee.. foş…imdaaaat, glup… ve Bitmişimben Bey üzülerek arkamdan bakarak “buna da bir bok olmayı öğretemedik” der.
Tuvalet üstüne tünemek yerine artık birçok büyük market ve eczanede satılan kağıtları veya bunlardan alamıyorsak yanımıza alacağımız bir rulo tuvalet kağıdından gerektiği kadarını kıçımızın temas edeceği yerlere düzgünce sermek gerekir. Fakat asıl önemli sorun kıçınızın değdiği alanlar değil, daha hassas bölgelerinize sıçrayacak damlacıklardır. Böyle bir durumla karşılaşmamak veya karşılaşıldığı takdirde hasarı en aza indirmek için yapılması gereken önce sifonu çekmek ve daha sonra Shapera’nın da belirttiği gibi bir parça tuvalet kağıdını kubura bırakmaktır.
suyun seviyesindenmis demek o. Acaip huzursuzluk verici bir fizik olayi. Bir kere basa geldimi de yapacagin birsey kalmiyor geriye, ruhun daraliyor. Uzerine dusunmeye devam etmenin faydasi olmadigi gibi ilerisi icin olusturulan taktikler genelde basarisiz oluyor. (vucudun sican bolumunu yukseltme vs.) fizik kurallari gene seni alt ediyor…
fena bok kokmus burasi
Selam dostlar, bu konu ile ilgili sizlere bir önerim var… Ben kullanıyorum süper bir şey. Arkadaşımın bahsettiği o isviçredeki sistemin çok daha basiti, ucuzu ve temizi herkese de tavsiye ediyorum. pislik içinde yaşamamak için. ürünün detaylı bilgisini http://www.bio-pak.net adresinde bulabilirsiniz. Tertemiz günler dilerim….
ilk insanlar yavrularının kıçlarını yalıyorlardı.
Görmüş gibi konuştun. Çok içli.
tahmin ettim, senin kafanda da canlandırmayı başarmışım demek ki ne mutlu bana