Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

Cezaevine Giderken
Cezaevine Giderken

Yaşamı neredeyse adliye koridorları ve film setlerinde eş oranda geçen Güney adliye ile tanışıklığı 1955 yılında ‘On Üç’ adlı dergide yazdığı ‘Üç bilinmeyenli eşitsizlik sistemi’ adlı yazısı ile başlamıştır. 1957 yılında İstanbul’a İktisat öğrenimi almak için giden yönetmen aldığı 7.5 yıl ceza ve 2 yıl sürgün kararının temyizinde 1.5 yıl hapis ve 6 ay sürgünle cezalandırıldı. Hapisten çıktıktan sonra Konya’da sürgün cezasını tamamladı. 1971 yılında birçok Aydın gibi gözaltına alınan Güney bu seferde 3 ay Nevşehir sürgünü yiyerek Evliya Çelebi gibi Türkiye’yi arşınlamaya başladı.
16 Mart 1972 tarihinde hakkında açılan bir dava nedeniyle tutukla ve yargılama sonucu 10 yıl ağır hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı. Ancak 1974 Ecevit affı ile cezaevinden çıkan Güney tekrar içerdeydi. 14 Eylül 1974’de Adana’nın eskiden sayfiye şimdi uluslararası enerji kapısı konumundaki şehri Yumurtalık’ta ilçe yargıcı Sefa Mutlu’yu aralarında çıkan tartışmadan dolayı bir gazinoda tabanca ile öldürmekten 19 yıl hapse mahkûm olmuş ve cezasını tamamlamadan hapisten kaçıp, geri kalan yaşamını Fransa’da sürdürmüştür.Bu dava ile ilgili spekülasyonlar günümüzde dahi açıklığa kavuşturulmuş değildir. Güney’in asistanları Şerif Gören ve Ali Özgentürk’e göre Hakimi vuran Güney değildir. Sonradan yeğeni Abdullah Pütün hakimi kendisinin vurduğunu beyan etmişse da bu netliğe kavuşturulamamıştır. Güney ve film çekimi için yanında buluna ekip daha ilk gün meydana gelen bu olayda kendilerinin değil hakimin masasından sataşma geldiğini ve bunun üzerine mukabele edildiğini söylemişlerdir. Nuran Mutlu ise eşinin Güney’in elinden tabancasını alamak için boğuşurken ateş aldığını söylemiştir.Cezaevinde boş durmayan sanatçı ‘Güney’ isminde bir sanat-kültür dergisi çıkardı. Ülkede ilan edilen sıkıyönetim tüm dergileri olduğu gibi onun dergisini de kapatma kararı aldı ve 13 sayılık dergi serüveni ona 10 ayrı dava ve ”100” yılı aşan ceza istemi olarak fatura edildi. Isparta Cezaevi’nden izinli olarak çıkışı bir daha Türkiye’yi görememesine malolacak bir yolculuğa başlangıçtı. Firar etmişti; Fransa’ya kaçan Yılmaz Güney, Yaşar Kemal’in ‘Sarı Sıcak’ olarak nitelediği Çukurova ve Anadolu’yu bir daha göremeden Paris’te kansere yenik düşmüştü. Anadolu’nun hemen her cezaevini gezen Güney toplam olarak 12 yıl içerde kalmış ve bu da ciğerlerinin bozulmasına yolaçmıştı. Çirkin Kral 47 yıllık ömrünün dörtte birini demir parmaklıklar arasında geçirmiştir.

Sürü
Sürü

Yeşilçam tutkusu ile Ankara’dan İstanbul’a İktisat okumak için gelen Yılmaz Güney burada Dar filmde büroelemanı olarak işe başlamıştır. Sinemaya olan tutkusunun ise çocuk yaşlarda iş hayatına atıldığında yaptığı işlerden biri olan And Film film bobinlerinin taşınması sırasında oluştuğu söylenebilir. Simitçilikten boyacılığa hemen her işi yapan Güney bidikleti ile yaptığı bu iş sırasında acaba ilerde Türki’nin en iyi yönetmen ve sanatçılarından biri olacağını hesap etmiş miydi? Bilemiyoruz ama kısacık ömründe Cannes’ten ödül alacak kadar başarılı yapıtlara imza atan Güney’in yaşasaydı neler yapabileceğini düşünmek bile insanı üzüyor.Giriş cümlesinde kendisini ve yaptığı sinemayı özetleyen Güney Türk sinemasında kendine değin varolandan farklı olanı yapmıştı. Yılmaz Güney sinemasına kadar Yeilçam’da sadece melodramlar, uyarlamalar ve savaş öyküleri vardı. Yeni bir anlayış ve farklı bakış açısı ile yaptığı filmler belki de ömrünün hapislerde geçmesinin nedeniydi… Çünkü sisteme başkaldırmıştı, çünkü otoriteyi sorguluyordu ve geniş halk kitlelerini sinema yolu ile bu sorguya ortak ediyordu.104 filmde başrol oynayan Güney 50 filmin senaryosunu yazmış ve toplam 24 sinema filmi yönetmiştir. 1981 yılında çektiği ‘Sürü‘ çağdaş bir Türk destanı olarak nitelendirilmektedir sinemacılar tarafından. Altın Palmiyeyi getiren ‘Yol‘ ise 1982’de alır bu ödülü.Sinematografisi

1. Duvar (1983)2. Yol (1982)3. Sürü (1978)(Senarist)4. Arkadaş (1974)5. Zavallılar (1974)6. Baba (1973)7. Ağıt (1971)8. Umutsuzlar (1971)9. Acı (1971)10. Vurguncular (1971)11. İbret (1971)12. Kaçaklar (1971)13. Yarın Son Gündür (1971)14. Canlı Hedef (1970)15. Umut (1970)16. Piyade Osman (1970)17. Yedi Belalılar (1970)18. Aç Kurtlar (1969)19. Bir Çirkin Adam (1969)20. Pire Nuri (1968)21. Seyyit Han (Toprağın Gelini) (1968)22. Bana Kurşun İşlemez (1967)23. Benim Adım Kerim (1967)24. At Avrat Silah (1966

Kitapları# Boynu Bükükler# Salpa# Sanık# Hücrem# Oğluma Masallar# Zavallılar