bildirgec.org

sürü hakkında tüm yazılar

NESLİHAN

teacher07 | 22 December 2009 09:20

Sandalyenin birini bir koltuğuna, birini öteki koltuğuna çekerek, üçüncüsünün de üstüne ayağını kıvırarak, altına alıp oturmuş, kasaba pazarına gelip gidenleri izliyordu Kasap Ali.Kasabalı kısaca Kasap diyor, kasaplıkla yakından uzaktan ilgisi yok. İri kehribar tespihini şakırdatarak çekerken, cebinden metal tabakasını çıkardı. Sigara dumanından sapsarı olan bıyıklarının altında görünmez olan dudaklarını kenarına bir sigara sıkıştırdı. Muhtar çakmağı dedikleri çakmağını şıkırdatarak bilmem kaç kere çaktıktan sonra sigarasını yakabildi. Kahveci Mevlüt, yanına ilişerek garsonlara seslendi.

Büyük Hayvan Savaşları

Max27 | 02 March 2009 12:14

İnsanlar yaşadağı zamana kadar hep savaşmışlardır. Hükmetme isteği ve kendilerini savunmak gibi bir çok nedenden dolayı ordular kurup savaşmaya devam etmişlerdir. Ama bunu yapan sadece insanlar değilmiş hayvanlarda birbirleriyle savaşmışlar ve hatta bu savaşları da birlikte toplanıp yapmışlardır. Hani belgesellerde görürüz. Sürüye saldıran bir aslan olur ve sürü aslandan kaçmaya çalışır o an çoğu kişinin aklına “Altı üstü tek bir aslan kos koca sürü birlikte niye sadır mıyor?” gibi bir düşünce gelir. Benim de aklıma hep böyle düşünceler gelmiştir.

Yılmaz Güney

pardus01 | 13 February 2009 09:47

Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.

Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.

Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

YILMAZ GÜNEY: “Vatanından Çok Uzakta, Sürgünde Ölen Sinemacı”

| 05 December 2008 11:17

Akdeniz’in şirin bir köyünde (Yenice/Adana) Pütün soyadı ile dünyaya gelen Yılmaz Güney (1937-1984), sefalet içinde büyüdü. Köy hayatından kurtulup üniversitede iktisat fakültesinde okumayı başardı. Genç yaşta devlet yönetimi ile çekişmelere katıldı. Güney, 1958 yılında “Üç Bilinmeyenlerin Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsü yüzünden komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve 1961 yılında yargılanarak, 18 ay hapis ve 6 ay sürgün cezasına çarptırıldı. Bu hüküm ile yönetmen yardımcılığı, senaryo yazarlığı ve başrol oyunculuğuna kadar geldiği sinema kariyeri yarım kaldı.

Yılmaz Güney, yüzden fazla macera filminde oynadı. “Türk Sinemasının Çirkin Kralı” lakabı ile sevildi.
1966 yılında senaryosunu yazıp aynı zamanda oynadığı, Lütfi Akad’ın yönetiminde çekilen “Hudutların Kanunu” adlı filmi, Güney’in sinema kariyerinde dönüm noktası oldu. Film, büyük beğeni topladı.

Muro’yu vursunlar mı, yoksa Atatürk vatan haini miydi?

khun | 31 August 2008 17:51

Bence Yiğit Bulut yanılıyor, devletin Muro filmini engellemesi gerektiğini düşünerek.

Çocukların Muroculuk oynaması, sadece yeni sonuçlar doğuracak bir sonuçtur.
Her nasılsa başla(tıl)mış bir akım, engelemesi mümkün olan noktayı henüz geçmemiş bile olsa
engellenmemelidir. Dış desteği kesin olan hatta dışarıdan başlatıldığı belli bir hareketle
mücadele, engelleme girişimleriyle yapılabilemez. Tabii ki filmden bahsetmiyorum.
Bu ülkedeki neredeyse her evden bir şehit verilmişse artık biraz da psikoloji gibi sosyoloji
gibi çatışma dinamiği prensipleri gibi daha nitelikli yöntemleri devreye sokmak gerekmez mi?
Akımı yönlendirmek, kanalize etmek, enerjisini dağıtmak, sıradanlaştırmak, marjinalleştirmek,
genel çerçeve içindeki sıradan bir dinamik haline getirmek akılcı bir yöntem olmaz mı?

8 – 0

khun | 21 July 2008 09:38

Derin devlet 8 küresel güç ve temsilcileri 0.
Uzun zamandır olan biteni anlayamamaktan ve devletin kendini koruma yeteneğini büsbütün kaybetmiş olması endişesinden huzursuzdum, fakat şimdi rahatladım, çünkü artık bariz şekilde ortaya çıktı ki bu geri çekilme, uzun soluklu bir stratejinin sonucuymuş.
Rusya’da Putin’in iktidara gelişinin bir derin devlet operasyonu olduğu daha baştan belliydi.
Burda da benzer bir operasyon mu yapılıyor diye düşünürken gördük ki bizdeki daha farklı bir süreç ve hiç de lehimize gelişmiyor.
Her ne kadar Putin’in Rus halkı için ne derece iyi olduğu tartışma götürse de devletin güçlenmesi açısından başarı ortadadır. Fakat, Rusya’da demokrasi zaten geleneksel olarak pek rağbet görmez. Halk açısından birşey farketmiyor denebilir. Ayrıca bu onların sorunu.
Bizde ise, devlet yapısına sistematik şekilde sızma gayretleri belli ki tahammül sınırlarının çok ötesinde başarıya ulaşmış ve kesin bir temizliği kaçınılmaz hale getirmiş.
Ancak temizlerin arada kaynamayacağı, içerdeki uzantıların da en net şekilde deşifre olmasını sağlayacak kapsamlı bir operasyonun çok zor olması sebebiyle;
-zamana yayılarak kamuoyunun hazırlanması,
-oyunu kaybediyormuş görüntüsünün verilmesi,
-iç ve dış dengelerin devletin çıkarlarını zarara uğratacak şekilde değişmemesinin sağlanması
-ve de dış politikanın, kontrolden çıkmadan devamının sağlanması gibi son derece başarılı bir operasyon icra edilmiş durumdadır.
Benim gördüğüm odur ki, bu devletin sırtı yere gelmez.
Bu kadar profesyonel iş çıkardıkları için bir vatandaş olarak teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.

İNŞAATTAN KAVAL SESİ GELİYORDU

teacher07 | 26 March 2008 23:34

Şaşırdı, duyduğuna inanamadı.Yorgun muydu,hayal mi görüyordu,rüyada mıydı yoKSA…İnşaattan kaval sesi geliyordu…On ikisindeydi daha.Babası pazardan getir-
mişti.Yepyeni,gıcır gıcır. Ne güzel parlıyordu cilası.Soktu kavalı beline,ağılın kapısını açtı. Çoban sopasıyla hafif hafif sırtlarına dokunarak saydı çıkan keçileri.Akşam döndüğünde de sayacaktı aynı.Yoksa bilemezdi eksikleri,yitikleri.

en iyi filmimiz hangisi-5

kahramancayirli | 28 March 2007 12:36

ZEKİ ÖKTEN / SÜRÜ / 1979
Kanımca, Sürü’nün başarısını senaryoya yani Yılmaz Güney’e yormalı. Sürü, geçiş dönemindeki Türkiye’nin iyi bir fotoğrafını çeker. Aşiretin koyunlarını taşımak için yapılan tren yolculuğu, halkımızın panoramasıdır aslında. Değişmekte olan düzen, çöken değerler başarıyla resmedilir. Silo’nun kaçışı ile Ankara’nın en işlek caddelerinden birinde tek başına kalan Hamo Ağa’nın (Tuncel Kurtiz) onu umursamayan kalabalık içindeki çaresiz haykırışları 80lere doğru ülkemizin geldiği noktayı anlamak için önemlidir. Senaryonun gerçekçiliği, sürükleyiciliği filmin akıcılığı açısından gerekli bir koşuldur. İyi bir senaryodan kötü bir film meydana getirilebilir ancak iyi bir filmin senaryosu kesinlikle sağlamdır. Çünkü sinema filminin gizli başrolü senaryodur.

sessiz çoğunluk

khun | 08 March 2007 15:01

sessizdir, çünkü tahriklere gelmez,
sessizdir,çünkü tehditlere aldırmaz,
sessizdir, çünkü sesini duyuramayacağını bilir, çünkü bütün sesler gürültünün içinde gürültüye gider,
sessizdir, çünkü düzen zaten kurulmuş ve tıkır tıkır işlemektedir,
sessizdir, çünkü bu düzende şansın bir gün kendisine de güleceğini ümit eder,
sessizdir, çünkü kendisi adına konuşanlar zaten yeterinden fazla konuşmaktadır,
sessizdir, çünkü ses çıkaracak mecali kalmamıştır,