Gündüz ofisine uğradığında, Elif zili çalıp da asistan açtığı andan itibaren, bu asistanın Elif’e aynı bakmadığını anlamıştı. Ki, asistanın hakkı yok denilirse yalan olurdu.
‘Elif Hanım hoş geldiniz’ dedi kadın başka biri gülümsemeyle. Bu gülümsemede ‘Şimdi Memet Bey’in sizi görünce nasıl gülümsediğini göreceğiz’ diyen ve bunu önceden, çok önceden bilen bir kadının bilmiş bakışları karşılıyordu her seferinde Elif’i.Elif bu durumdan rahatsız olsa da elden ne gelirdi…‘Memet Bey burada mı?’ der demez de, ‘Şu adam coşkusunu biraz gizlemeyi başarabilse’ diye geçiriyordu Elif.Aralarında şimdilik çok önemli bir şey olmamasına rağmen tüm işini bırakan adam, coşkuyla karşılıyor ve o andan itibaren yüzünü kaplayan huzur muayenehaneyi de kaplıyordu.Notalar önünde udunu çalmaya koyuldu Memet. Elif gelmeden de keyiflice çaldığı belli oluyordu. Elif’e söylemek istedikleri ağır basmışcasına birden bırakıverdi masaya udunu.Rahat, bordo, kocaman koltukta bacak bacak üstüne atmış ve yine siyah, fırfırlı bir şeyler giymiş olan Elif’i şöyle çaktırmadan süzdükten sonra;‘Karmakarışığım. Aştan korkuyorum. Seni görmek istiyorum. Sen benim ilham kaynağımsın ama sende kaybolmaktan, sana aşık olmaktan; deri/ne düşmekten korkuyorum dedi Elif’in gözlerine bakarken.
Mırıl mırıl konuşuyordu, dudakları kıpırdamıyormuş gibi. Bu ona ayrı bir hal katıyordu. Mistikti, kesinlikle gizemli… Bunu ona söylesen, kesinlikle kabul etmezdi. Diline doladığı, ‘Ben kendi dünyasında yaşayan bir adamım’ derdi hep.Dünyasından hep bir parça çıkmaya çalışan ama buna ne cesareti ne de düşleri yeterliydi. Belli ki, o dünyadan sıyrılırsa ‘Düşer kayar ruhum ellerimin arasından’ diye kaygılanıyordu. Bu yüzden de hep aynı arkadaşlarıyla hep aynı saatlerde, aynı mekânlarda, etrafta incelediği insanlar bile aynıyken; aynı içkiyi yudumluyordu bir yandan Elif’i düşünürken…Belli ki, bir yanında geçip giden dünlerinde yaşayamadıklarına içiyordu. Belli ki bu kadar efkârın sebebi yarın da onları yaşayacak adamın kendi olmadığını düşünmesiydi.‘Ben’ diyordu, ‘Sadece yazıyorum. Bir kısır döngü benimki. Hayallerim var bu kadar.’Elif karşı çıktı, ‘Yok öyle bir şey kendine haksızlık, bu yaptığın. Hayatın kenarında ya da dışında değil; her gün, gün ben gün tam ortasında deneyimleyen bedenli olarak sen; neden sadece kenarındayım hayatın diyorsun? Öyle değilsin. Yaşıyorsun ve yazıyorsun. Sohbet ediyor, paylaşıyor, hayatı izliyor, gözlüyor, hayal kuruyor ve bunları yazıyorsun.’‘Hayır, yanıldığın nokta şu: Yazıyorum ama yaşamıyorum bazen izleyebildiğim kadarını izliyorum. Mesela izbe sokakları bilmiyorum. Banklarda yatanları orada sabahlayanları bilmiyorum. Aşkı da bilmiyorum. Aşkı yazıyorum, aştan korkuyorum. Baksana bu bile nasıl bir çelişki…’ dedi masasında dağılmış kâğıtlarını toparlamaya çalışırken. Sanki kafasını toparlamaya çalışırcasına telaşlı elleri, tedirgindi.‘Bugün çok güzelsin, zaten hep güzelsin’ dedi Elif’in gözlerine bakmamaya çalışarak.Öyle belli oluyordu ki, Elif’i yaşayamadığı için mutsuz olduğu. Elif tam bu yüzden onun mutsuz olduğunu düşünürken adam devam etti sözlerine,‘Hep seni düşünüyorum. Yetişemediğim bir hayal gibisin. Belki bu yüzden bu kadar düşüyorum sana. Bu yüzden bir yandan da kaçıyorum. Bana kalmazsın, bilirim. Sadece hayalsin. Hem bunu biliyorum, hem vazgeçmek istemiyorum. Çünkü seni düşünüp yazıyorum…(Konuyu değiştirdi birden, devam ederse bocalayacağını biliyordu, kaçtı kendinden yine…) ‘Son kitabımı düzenledim bugün, editöre yolladım, baskı sürecine girdik…Konunun değişmesi Elifin işine gelmişti. Değişen konuda devam etti, ‘Geçen kitabın muhteşemdi ve o cümleler ödül almasaydı, tamamiyle kızacaktım bu camiaya. Neyse ki seni güldürdüler. Ki, cümlelerinin hakkını vermemek mümkün değil. Senden bir şey isteyeceğim. Şu şimdi yazmaya koyulduğun roman var ya…Hı hı… (‘Evet, devem et tatlım’ dedi o gözler Elif’e; ‘Hı hıı’ derken…)‘Benim için cumartesi getirsen ve bana okusan… Nasıl mutlu olurum.’Memet de mutlu olmuştu. Yazdıklarını Elif’e okumak onca okuyucuya ulaşmaktan daha keyifliydi Memet için. ‘Sen gel, ben okurum; o cümleler sana yazıldı.’ dedi hafiften kıkırdayarak.Adam çıkmak üzereydi, bir yandan toparlanıyordu, montunu aldı. Elif, ‘Ben de bu akşam arkadaşlara gideceğim, doğum günü kutlayacağız, eğlenceli olacak. Bizim okuldan çocuklar, keyifli olur umarım diye düşünüyorum’ dedi.Adam hiç söz etmedi, yavaşça Elif’e yaklaştı, sorgusuz ve bir eli lambanın prizini kapattı o anda. Tam duvara yaslanmış olan Elif’i öpmeye yanaşmıştı kendince. Prizi kapatan eli tam o noktada kaldı ve bu durum onun Elif’e yakın mesafede olmasını sağlamıştı ki; ‘Dur, bunu istemiyorum, bu bir büyü. Sen de biliyorsun.’ dedi Elif ve Memet’in kolunun altından sıyrılıp karşıya geçti karanlıklaşan odada.‘Evet, biliyorum, tamamiyle farkındayım. O büyünün içindeyim, bu tılsımı çok seviyorum. Senin olduğun her yer büyü Elif! Ama seni istiyorum… İki saniye dudaklarına bakakalan Memet çekildi bir parça, devam etti; ‘ Yok bozulmamalı. Ben de istemiyorum bozulmamasını. O kadar güzel ki böyle.’Yine aynı mekana, aynı insanlarla, aynı muhabbetlere demlenmek için yola koyuldu adam. Birlikte çıktılar, Elif’in gelmeyeceğini bildiğinden bu sefer sormadı. Yağmur sonrası temiz havaya soluk verdiler birlikte yan yana yürüyüp…‘Nereye?’ dedi adam gözlerine bakmak için bahane olsun diye, yanıtını bildiği halde. Birlikte gidecekleri yere devam ederken, bir kitabın bir sayfasındaki cümlenin anlamı anlatırken Elif; Memet elini tuttu. ‘Hiç elini tuttuğum için konuşma, anlatmaya devam et’ diyordu gözleri.Elif ne yapacağını bilemedi ama ellerinde hissettiği sadece Memet’in elleri değil, Memetin şehvetiydi adeta. Elif’in sözcükleri birbirine dolanmasın diye dikkat etmesi gerektiği anlardı. İlerleyen anlatımlarda dili kurumuşken ağzının içinde, ağzının için de bir puslu kuytuda öpüşmeyi unutmuşken; düşlediği anlardı şimdi ellerini nemli ve sıkıca tutarken… Neyse ki, yakındı Elif’in geleceği yer. Hem lafın hem de ineceği yerin sonu buymuşcasına bıraktı ellerini boşluğa. Yanağına kondurulan bir öpücük adamın yazdığı kitabın ismi olacaktı ve henüz Elif bunu bilmiyordu…Memet içinse o an, yanağa kondurulan küçük öpücük -o kadar- önemliydi, ömürdü… Sözden düşten öteydi ve bunu biliyordu…
(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)