göz alıcı;çünkü çok renkli
göz alıcı;çünkü çok renkli

Bir trenddir gidiyor,şimdi tüm dizilerde millet illa birbirini aldatıyor,bacısına bilmem nesine yan gözle bakıyor.Aşkı Memnu ile başladı,Behlül amcasının karısına baktı,Ondan önce Kavak Yelleri vardı, orda kim kiminle ne yaptı,zaten belli değil..Yaprak Dökümü’nde Leyla ile Necla ortalarına tek bir adam aldı, yeri geldi Leyla sardı yeri geldi Necla bağrına bastı, ama Oğuz’a bir şey olmadı.Unutulmaz diye bir şey var,orada da iki kardeş aynı adamla yattı, biri hamile kaldı,ama diğeriyle evlenmek üzere imzasını attı.Canım Ailem’de önce kızın biri,halbuki arkadaşı için ayarladığı adamın birine tutuldu,ki o adam zaten o tutulan kızın ablası için zamanında yanıp tutuşmuştu.Şimdi yeni bir dizi var,Kalp Yarası,gene kızın biri en yakın arkadaşının sevdiği adama bayıldı,daha bir şey olmadı,buluşuyorlar henüz gizli gizli,bekliyoruz herkesi boşverip kaçmalarını…Bu Kalp Seni Unutur mu’da, gene çocuklu ve evli bir anne,kocasını bir devrimciyle aldattı, onun kardeşi de ablasını örnek alıp hapisteki kocasını başka bir adam için salladı…Melekler Korusun’da şimdilerde bir kız,en yakın arkadaşının eski sevgilisine aşık olmak üzere…Ondan önce de mutlaka bir şeyler olmuştur ama,ben bilemeyeceğim.Aynı zamanda yakın takipçisi olduğum Ezel; öncesinde Eyşan Ömer’i Ömer’in en yakın arkadaşıyla aldatmıştı,sonra Ömer Ezel oldu,bu sefer o, o en yakın arkadaşını Eyşan’la aldattı…İzlediğim halde felsefesini savunuyor değilim…İntikama hayır!Başka ne varr??Sanırım benim takip edebildiklerim bu kadar, babanemle biraz daha takılırsam,artan hakimiyetimle listemi buradan köye yol olduğunu görür gibiyim.Ve en acısı da , tüm bu diziler, bu artık mide bulandırıcı bağlantılar üzerinden yürümekte,;bu tür,sayıları artırılarak artık neredeyse normal gösterilmeye çalışılan ahlaksız ilişkiler ,reyting kriterlerinin en tepesine yerleştirilmekte…Türkiye’de yapılmış iyi dizi zaten sayılıdır evet; ama hiç kimse şu içinde bulunulan dönemin bu iğrenç aldatma senaryolarının en fazlasına sahip olduğunu inkar edemez.Yani bu derece ve böylesine…Korkutucu…Ekrandan hayran olup da beline gidip silah kuşananlar olmasa,Bir zaman sonra okullarda kurulan çeteler alıp başını gitmese,Yapılı bir yatakta gördüğü nevresimlere ulaşmak için insanlar orayı burayı soruşturmasa,Bilmem kimin bir bölümde giydiği elbise ertesi gün moda ya da konu olmasa,Günlük hayatların nabızları hayali karakterler ile tutulmasa,En önemlisi, insanların yorgun bir iş gününden sonra ayaklarını uzatarak rahatlamaları, saatlerce kaşılarında otudukları bir televizyon ile olmasa;bir iş günün yorgunluğu,şu zamanın şartlarında,ancak psikolojik bir terapiyle giderilebilecekken, birbirlerinin psikolojilerini,birbirlerinin arkasından ucuzca iş çevirerek bozan insanlar, o yorgun günü sonlandırmasa…Yani günleri sonlandıran şeyler daha anlamlı olsa…Belki telaşa lüzüm yoktu.Aşk-ı Memnu’da bir şiir okudu adam, o hafta o şiiri herkes ezberlemişti, dizidekilerle aynı kafada olanların aptal saptırmalarını göz ardı ediyorum.Ne olur her dizide bir şiir okunsa,değerli şahsiyetlerin değerli yapıtlarından alıntılar yapılsa…Ezel’deki repliklerin Oscar Wilde’dan çalıntı olduğunun üzerinde durulması yerine mesela, acık laflar ölçülüp tartılsa…Ya da bilmem kaç saat harcanarak,bilmem nasıl hava koşullarında,anlamsız;ama teşhirci ama değil,sanatçıların oynayan dudakları, bakın bu şarkıyı ben söylüyorum aslında vari gösterilen bedenleri yerine, klipleri yakından takip eden ciddi bir kesimin varlığı gözetilerek birtakım mesajlar verilse…Manken arkadaşının klip çektiğini görünce “benim ondan neyim eksik” diyerekten sırf klip çekip güzelliğini ,vücudunu göstermek için single ya da albüm çıkaran yapılandırılmış sesli güzellerin klipleri protesto edilse ya da Demet Akalın’a verilen istiklal marşından anladığını yazma cezasına benzer şekilde, tüm bu tarz kliplerde güzel şiirlere yer verilse, şarkı arkalardan söylenirken, ekranın yanından biryerinden dizeler akıp gitse…Şairlerin,böyle bir tarzla kemiklerinin sızlayacağının düşünüldüğünü sezer gibiyim, ama yaşayan bir dünyada ufak bir kıvılcım için bazen ölüleri feda etmek gerekebilir belki.Aynı uygulama,reklamlar sırasında da olabilir, bir marka kocaman logosunu bir şiir sayfasının kenarına iliştirip,ucunun şiire ya da şaire bağlandığı bir tanıtım yapamaz mı, bilmem kaç dakikada bir karşımıza çıkan bir şairin ya da önemli bir şahsiyetin özet hayatı( küçük bir kızın,reklam icabı ağzından da dökülebilir bu faydalı bilgiler) kafamıza vura vura sokuşturulamaz mı?Televizyonun rolünün son derece ciddi şekilde önemli rol oynadığı bu ülkede, bence bu söylediklerimin istenilen sonuca ulaşmaması ihtimali çok düşük…Tamamen bu amaca hizmet eden güzel kanallar yok mu,var,ulaşan kesim de artmakta ama 3-5 kanal arasında dönüp duran bir kesim maalesef çoğunlukta.Kaçamayacağını anlayınca insan,teslim olur. Keşke köşeye sıkışmalar,bir televizyon ekranında şiirler ,yararlı bilgiler aracılığıyla olsa ve bir süre sonra herkes iki elini,isteklice havaya kaldırıp teslim olsa.Ne güzel olurdu…Parayı Lidyalılar’ın bulduğunu bir Vodofone reklamından öğrenen,babasının okumasına müsaade etmediği Kars’taki küçük bir kız, rüzgarlı bir şiirinmısralarını, Sinem Kobal’ın annesinin, beyaz çarşaflarını rüzgara karşı savururkenki mırıldandığı dizelerden duyumsasa, Orhan Veli’yi tanısa,rüzgarı artık farklı tanısa…Ne güzel olurdu… rüzgarlı bir şiirin